Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

OnunPeşinde // Bernhard’ın kafesinde küçük bir nefret molası




Toplam oy: 706
Yakından takip ettiğimiz yazarların sevdikleri/takip ettikleri bir yazarın ya da bir kitabın peşinde nerelere sürüklendiklerini de hep merak ediyoruz. Bunu Hakan Bıçakcı'ya sorduğumuzda, bizi şu fotoğrafla yanıtladı:

“Başkalarının parka ya da ormana koştuğu gibi ben hep kahveye koşardım”


Thomas Bernhard / Odun Kesmek

 

Kesintisiz bir nefret etme uzmanı, eşsiz bir hakaret virtüözü ve takıntılı bir kötümser olarak Thomas Bernhard’ın yeri hep başka olmuştur benim için. Bernhard, Viyana şehriyle özdeşleşmiş yazarlardandır. Ancak klasik bir yazar-kent ilişkisinin ötesinde, ağırlıklı olarak nefretle karışık bir ilişkidir bu. Viyana, yazdıklarının doğrudan konusu olduğu gibi, ring sistemine göre dairesel olarak düzenlenmiş bu şehrin, Bernhard’ın tekrarlar üzerine kurulu döngüsel anlatım tekniğinde de payı vardır bana kalırsa. Yaşadığı şehri ve bu şehrin insanlarını çoğunlukla abartılı bir nefretle yerden yere vurur Bernhard. Sanki koskoca Viyana’da sevdiği tek yer evi ve şehrin birkaç kafesidir. 

 

 

 

Bu fotoğraftaki Café Bräunerhof da, Bernhard’ın müdavimi olduğu bu birkaç kafenin en ünlüsü kabul ediliyor. Bernhard, Odun Kesmek romanında sevimsiz insanlarla sosyalleşmek, akşam yemeği davetlerinde çürümek yerine kendini Bräunerhof’a atıp gazetelere gömülmeyi tercih ettiğini söyler. Bu kafede, Bernhard’ın bizzat oturmuş olduğu sıralardan birinde turist olarak otururken, bambaşka bir konumda ve ruh halinde olmama rağmen içten içe onu çok iyi anladığımı hissediyorum. Sevimsiz insanların ve çürütücü davetlerin evrenselliğiyle ilgili bir durum sanki bu.

 

NOT:
Ben böyle kafelerde oturup saygınlığı onaylanmış, ilginç bir yazar üzerine ahkam kesip poz verirken bu fotoğrafı çeken, bu kafeyi bulan ve hepsinden önemlisi Thomas Bernhard çevirmeni olan eşim Esen Tezel’e de teşekkür etmem gerekir. 



Hakan Bıçakcı

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.