Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Sokaktan: Edebiyat hala 'erkek-egemen' mi?




Toplam oy: 1277

Sabit Fikir'de bu ayın dosya konusu kadının edebiyatla sınavı olunca, Elif Şafak'ın geçtiğimiz günlerde İngiliz Guardian gazetesine verdiği röportajdaki şu sözlerini anımsadım: "Türkiye'de erkekler yazar kadınlar okur. Ben bunu değiştirmeye çalışıyorum." Elif Şafak'ın kendini ayrıcalıklı bir yere koyduğu bu iddialı tespiti tartışılır. Ama kadının bugün edebiyat ortamında aldığı ve alamadığı rollere baktığımızda, karşımıza gerçekten erkek egemen bir tablo mu çıkıyor? Halka sorduk: Kadınların edebiyattaki etkisi nedir, ne değildir? Edebiyatta kadın, erkek iktidarının gölgesinde midir?

 

 

 

 

“Daha fazla kadın yazar var”

 

Ebru Çelik, Çağrı Merkezi Personeli, 25

 

 

 

 

 

Kadın olmanın getirdiği zorlukları hayatın her alanında yaşıyoruz. Örneğin, iş ortamında, kariyer basamaklarında bile cinsiyet ayrımı var. Kariyer planlamasında kadının doğruganlığı onun ikinci planda kalmasına neden oluyor. İş mülakatlarında, “Evliliği düşünüyor musun?” diye soruyorlar.

Kitabevlerinde eskisine oranla daha fazla kadın yazar gözüme çarpıyor. Bunların başında Elif Şafak geliyor. D&R’lardaki güzellik sırları, zayıflama kitapları, erkekleri tanıma klavuzu gibi kategorideki kitaplar hep 'kadın kitabı' gibi sunuluyor. Kadınların ilgi alanı bunlardan ibaret değil.

 

 

 

“Kadınlar sanatta da ikinci planda”

 

Şevin Oğurlu, İnsan Kaynakları, 28

 


 

Biz evde beş kadınız. Beş kardeş hepimiz birbirimizden farklıyız. Demem o ki kadınları bir kalıpta değerlendirmek olmaz. Türkiye'de kadına bakış yöre yöre değişse de temelde aynı. Kadın hep ikinci planda. İşte, evde, ailede. Sanatta, edebiyatta da böyle. Kadınlar sanatta büyük bir varolma mücadelesi vermiştir. Türkiye'de 70’li yıllarda feminist kadınlar çetin bir mücade vermiştir ve bugün o kadınların yolundan gidiyor pek çok kadın.

 

 

“Penis iktidar, kısırlaştırılan kadınlar”

 

Kader Ötün, öğrenci, 26


 

 

Doğurganlık özelliğine karşılık her yönden kısırlaştırılan kadınlarımız, hayatın her alanında, içindeki narı çatlatmaktan geri bırakılmışlardır. Edebiyat da bunlardan sadece biri. Hayatın her alanında savaş veren kadın ne yazık ki penisin dayattığı iktidarlığın gölgesinde kalmıştır. Kadının her alandaki doğurganlığı kısırlaştırılmaya çalışıldığı için sanattaki gelişimi de gecikmiştir. Sanat hayattır; ne dile ne dine ne de cinsiyete gebe kalmamalı. Kalem ve kağıt, duyguyla düşüncelerin dışa vurumu olmalı, cinsiyetin değil. Bu da yaban bir çelişki değil midir? Kadınlara atfedilen duygusallık neden Türkiye’de erkek şairleri var ediyor. Kalemi kuvvetli olduğundan mı yoksa cinsiyetlerinden dolayı mı tarih erkek şairleri yazdı.

 

 

Özlem, hostes, 27

 

 

Kadınım, susuyorum…

 

 

“Kadının odası yok”

 

 

Dilek Demir, Halkla İlişkiler, 30


Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda adlı kitabında, kadınların kendisine ait bir odası olması gerektiğini, tıpkı bu odalar gibi kendilerine ait düşünceleri olmasının ve bunları kaleme alması gerektiğine değiniyordu. Bu başucu kitabı Türkiye’de kaç kişi okumuştur? Burada oda isteyen kadının başına o odayı yıkarlar. Gelenekçi bir toplum olduğumuz için kadınlar hayata erkeklere oranla 1-0 geride başladığı için sanatta da yeteri kadar yer bulamıyor. Kadınlar sanatta söz sahibi olabilmek için tarih boyunca direnmişlerdir hala da direniyorlar.

 

 

“Yetmez ama evet”

 

Birgül, Mümessil, 34

 

Gerçek hayatta kadınlar cinsiyetinden dolayı pek çok avantaj yakalayabiliyor ancak sanatta tam tersi oluyor. Bir kadına güzel olduğu için daha nazik davranılabiliyor, öncelik tanınabiliyor. Edebiyatta, sanatta kadın olarak tutunabilmek, bir kadın olarak imzanı atabilmek zor. Bir kadın yazar için güzellik yeter mi? Yetmez ama evet!


Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.