Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Süper Kahramanlardan Vasat Kahramanlara: The Umbrella Academy




Toplam oy: 101
The Umbrella Academy güçlerinden çok travmalarına odaklandığı kahramanları ile dengeli komedi unsurlarına sahip bir aile draması. Serinin bu haliyle Marvel ve DC’nin epik maceralarına alışık olanları memnun etmeyeceği kesin olsa da türün severlerine istisnai bir deneyim sunduğunu da inkar edemeyiz.

Geçtiğimiz günlerde ilk sezonu Netflix’te yayınlanan The Umbrella Academy son birkaç yıldır dizi ve filmlerde sıkça karşılaştığımız tipik süper kahraman maceralarından sıkılanlar için alışılmadık karakterleri ile dikkate değer bir alternatif olacak gibi. Steve Blackman ve Jeremy Slater imzasını taşıyan yapım müzikseverlerin My Chemical Romance grubundan tanıdığı Gerard Way‘in Eisner Ödüllü çizgi romanından uyarlanmış. Aslına bakılırsa süper kahraman hikayelerinden pek hazzetmeyenler için anlatılan başka tür bir süper kahraman hikayesi diyebileceğimiz The Umbrella Academy güçlerinden çok travmalarına odaklandığı kahramanları ile esasen dengeli komedi unsurlarına sahip bir aile draması. Ellen Page, Tom Hopper ve Robert Sheehan gibi yıldızları kadrosunda barındıran serinin bu haliyle Marvel ve DC’nin epik maceralarına alışık olanları memnun etmeyeceği kesin olsa da türün severlerine istisnai bir deneyim sunduğunu da inkar edemeyiz.

 

Konu süper kahramanlar olduğunda işlerliği defalarca kanıtlanan formüllere itibar etmediği gibi kendi kurallarını da çoğu zaman anlaşılır biçimde açık etmeyen The Umbrella Academy’nin hikayesi 1989 yılında bir gün, hamile olmamaları dışında ortak yönleri olmayan 43 kadının mucizevi bir şekilde 43 çocuğu dünyaya getirmeleri ile başlıyor. Münzevi ve eksantrik bir milyarder olan Sir Reginald Hargreeves bu mucize çocuklardan 7’sini suçla savaşmaları için eğitmek üzere evlat edinmiştir. Potansiyellerinin açığa çıkması adına babalarının tartışmalı eğitim metotlarına maruz kalan çocuklar aradan geçen 30 yılın sonunda sayısız kahramanlık ve kayda değer bir şöhretin sıcak hatırasının yanında, derin çocukluk travmaları ve gelişmemiş kişilikleri ile savrulup yapayalnız kalırlar. Hemen hepsinin makul nedenlerle nefret ettikleri babalarının cenazesi için The Umbrella Academy’e dönen kardeşler, neredeyse 20 yıldır kayıp olan kardeşleri 5’in ortaya çıkışı ile dünyanın kaderini ellerine alacaklardır.

 

The Umbrella Academy kendi özgün tavrını bulmak için ağırlığı ana hikayeden çok karakterlerin dönüşümüne vermeyi tercih etmiş. Şüphesiz çoğu süper kahraman anlatısının yürüdüğü güvenli yoldan çıkmanın da bir bedeli var. Zira bu tercih bir bakıma bilimkurgu ve fantazyanın, muhatabına kendinden yüce bir şey ile karşı karşıya olduğunu hissettirerek yarattığı güçlü etkinin de zayıflaması demek. Süper kahraman kavramının dikte ettiği hız ve aksiyonundan vazgeçilmesi bir yana, ana hikayeye ara verip derdini dinlediğimiz karakterlerin çokluğu dizinin temposunu iyice yavaşlatmış. Dahası hikayeye doğrudan katkısı olmayan yan karakterlerin dinamiklerine ya da kendine has, zaman zaman bir Wes Anderson filmi izlediğinizi hissettiren özgün atmosferin yaratılmasına bolca vakit harcandığından dönüşümlerine tanık olduğumuz karakterler yeterince derinlik kazanamıyor. Nihayetinde asıl anlatılan bir köken hikayesi olmasa da çoğu kişinin bir şekilde denklemin üzerine kurulduğu karakterlere empati beslemekte zorlanacağı bir gerçek.

 

ÇOK KATMANLI HİKAYE

 

Dizi türü sevenlerce bolca eleştirilmiş olsa da akademiden ümidi kesmek için henüz çok erken. Söylentiler doğruysa şimdiden dört sezonu garantileyen The Umbrella Academy gelecek sezonlarda karakterlerine bu kadar vakit ayırmak zorunda kalmayacaktır. Tabii ana hikayenin temposunun haddinden fazla yükselmesi veya eleştirilerin fazla ciddiye alınıp aksiyon dozunun denge gözetilmeksizin artırılması diziyi sıradan bir süper kahraman hikayesine dönüştürerek görece özgün üslubunun kaybolmasına neden olabilir. Öte yandan çoğu zaman oynayanın elinde patlayan “zaman yolculuğu” meselesi de dikkate değer bir diğer risk.

 

The Umbrella Academy’nin başarılı bir uyarlama olup olmadığı ya da Netflix’in hikayeye yaptığı müdahaleler tartışılabilir. Artık klişe sayılabilecek sorunlu aile teması ya da çocukluk travmasının darmadağın ettiği karakterler çok katmanlı hikayenin önüne de geçebilir. Aslına bakılırsa dizinin mevcut ağırlık dengesi türün asıl tüketicilerinin sıkıcı bulacağı bir yere konumlandırılmış durumda. Ne var ki, The Umbrella Academy ilgi çekici atmosferi, özgün üslubu ve ilk sezondan bazı ipuçlarını verdiği üzere pek çok yöne genişleyebilecek hikayesi ile birkaç ince ayarın ardından tipik süper kahraman maceralarından sıkılanları da bu maceraların tutkunlarını da memnun edebilecek potansiyele sahip.

 

 


 

 

Kült: Psikedelik Punk Bilimkurgu Romanı

 

Bilimkurgu ve fantastiğin nispeten geniş kitlelere ulaşabilmiş az sayıdaki yerli örneklerinden birkaçında imzası bulunun Orkun Uçar bu defa ilginç bir “psikedelik punk bilimkurgu romanı” ile karşımızda. Geçtiğimiz aylarda Dedalus Kitap etiketiyle okura ulaşan Kült’ün fantazyaya nazaran daha kısıtlı bir okur kitlesi olan yerli bilimkurguya kayda değer bir katkısının olacağı tartışılmaz. Ne var ki, romanın türün kendi sınırlı yaşam alanıyla yetinmesine neden olan önyargıları haksız çıkarma yönünde ciddi bir adım attığı söylenemez. Kurmacanın belki de en önemli unsuru olan merak duygusunu oldukça başarılı kullanan Kült, cesur fikirleri ve girift kurgusuna rağmen biçimsel olarak sınıfta kalıyor gibi. Elbette eseri bu yönüyle eleştirmek sanat, edebiyat ve estetik kavramlarını nasıl tanımladığımız ile doğrudan ilişkili. Nihayetinde bir okur olarak metin ile kurduğumuz ilişki biraz da metinden ne beklediğimize bağlı. Yine de bir edebi tür olarak romanın ihtiyaç duyduğu biçimsel işçiliğin bilimkurgu ve fantazyada da son derece elzem olduğunu düşünüyorum. Çünkü bilimkurgu biraz da bu eksiklikten ötürü sahip olduklarını özgürce sergileyemediği sentetik alana hapsediliyor. Kült’ün çok zengin bir hayal gücünün ürünü olduğu inkar edilemez. İyi kurgulanmış, çok yönlü hikayesi ve güçlü merak duygusu romanın en sağlam yönleri. Uçar, okurunu durup düşünmeye, hayal kurmaya iten bir hikaye örgüsü yaratmayı başarmış. Kurmacanın okurunda güçlü karşılıklar bulmasının, okuru karakterinden birinin yerine geçmeye ikna etmesiyle ilişkili olduğunu kabul etmek gerek. Kült’ün bu işlevi yerine getirebilecek tek karakterinin bir parça geveze olarak kurgulanması, derinliğinden gerilimine sahicilikten uzak olması okur için onun yerine geçmeyi çekici kılmıyor. Öte yandan salt dili kullanma biçiminden öte meseleyi görme, ele alma ve anlatma biçimi olarak; hikayeye, söylenmek istenene katkı sağlayan, kendinden menkul lezzetler sunan bir üsluptan bahsetmek de maalesef mümkün değil.

 

 

KÜLT
Orkun Uçar

DEDALUS KİTAP 2019

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.