Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

TEK SERVETİM KANIMDIR




Toplam oy: 181

Bir Çinli için kan vermek bize tuhaf gelecek kadar hayati ve sembolik bir davranış. Yu Hua’nın romanının gücü de bu jestin sembolik değerinden geliyor.

 

Kan, basit bir vücut sıvısı olmanın ötesinde simgesel anlamlarla yüklü bir kavramdır. Bir nefeste sayalım, kalıtsal bir bağı, aileyi, akrabalıkları, kardeşliği, cesareti, canlılığı ve hareketliliği temsil edebilmektedir. Anlam heybesinin geniş olması ve istiareye müsait olmasıyla da bir metafor olarak kullanımına rast gelmek oldukça olası. Yu Hua’nın yakınlarda Türkçeye çevrilen romanı Kanını Satan Adam da anlatının merkezine, bu bağlamda, kanı ve kan vermeyi oturtuyor.

 

Kültürel olarak bir Türk’ün zihninde kan bağışı basit bir hayırseverlik göstergesiyken, kanını satmak başkasının ihtiyacından faydalanmak anlamına geldiği için kınanacak bir davranış. Kanını satmak Çinliler için de sevilmeyen davranışlardan biri ama tamamen farklı bir nedenden dolayı. Çin kültüründe kan yaşam enerjisi olan qi ile yakından ilişkili. Yaşam enerjisi kan ile vücutta dolaşır, bedeni besler, canlılığı sağlar. O nedenle de kanını kaybetmek, canını kaybetmekle, güçsüz düşmekle ve hayat enerjisinden yoksun kalmakla aynı anlama gelir. Çinliler bu inançlarından dolayı halen kan bağışı yapmakta pek gönülsüzdürler. Bugün Türkiye’de herhangi bir mobil Kızılay kan merkezine gidip kanınızı verebilir, karşılığında meyve suyunuzu alıp gündelik hayatınıza devam edebilirsiniz. Çin’de ise kan bağışı öncesi iki haftalık hazırlık sonrasında iki haftalık yatak istirahati alırsınız. Hülasası, bir Çinli için kan vermek bize tuhaf gelecek kadar hayati ve sembolik bir davranış. Yu Hua’nın romanının gücü de bu jestin sembolik değerinden geliyor.

 

ZOR ZAMANDA FEDAKAR OLMAK

 

Kanını Satan Adam, Xu Sanguan adlı şehirli bir işçinin kendini, karısını ve çocuklarını Çin Kültür Devrimi yılları boyunca açlıktan, sefaletten ve hastalıktan koruma çabasının romanı esasında. Terle kazanılan para hemen her şey için harcanabilir ama kanla kazanılan para, yine ancak kan bağı için kullanılabilir. O yüzden Xu Sanguan, kanını satarak kazandığı ilk parayla evlilik masraflarını karşılar. Büyük oğlu başka bir çocuğu yaraladığında, hastane masrafları için yeniden kan merkezinin yolunu tutar. Kültür devrimi günlerinde aylarca boğazlarından yalnız mısır lapası geçtiğinde, tüm gücünü toplayıp yine kan verecektir. Sonrasında ise, büyük oğlunun hastalığı için yollara düştüklerinde, Xu Sanguan da güçten düşmüştür. Canından olma pahasına oğlu için kan vermeye çalışır. Bundan doğal ne var diyeceksiniz, demeyin. Biz okurlar biliyoruz ki, Xu Sanguan büyük oğlunun öz oğlu olmadığını çoktan öğrenmiştir. Bu gerçekle yüzleşmesi de pek kolay olmamıştır. Anlayışlı biri olarak teriyle kazandığı parayla büyük oğlunu da besler büyütür ama kanıyla kazandığı parayı kendi kanından olmayan biri için harcaması hiç de akıl kârı değildir.

 

Yu Hua dramatik çatısını aile bağları, kabulleniş, fedakârlık, yoksulluk, mücadele gibi temalar üzerinden kurduğu romanda, eleştirel gerçekçi bir tavırla yazıyor.

 

Romandaki temel çatışmalardan biri kan bağı ile kan vermenin sembolik değeri arasında gerçekleşiyor. Xu Sanguan da, kültürel kodları nedeniyle bocalasa da, toplum tarafından aşağılansa da, sevgiyi kan bağının üzerinden tutarak çok büyük fedakârlıklarda bulunuyor. Diğer taraftan romancımız Yu Hua anlatıyı Çin Kültür Devrimi yıllarına yerleştirirken, adını koymasa da, doğrudan politik imalarda bulunmasa da Xu Sanguan’ın büyük çaresizliğinin müsebbibi olarak devrimin yaptırımlarını gösteriyor. Xu Sanguan’ın zorluklar karşısından tek çare olarak kanını -canınısatması ise bu bakımdan sembolik bir değeri haiz. Kitabın Çin’de yasaklanıp dünyada çoksatar olmasının nedenini de burada aramak gerek sanırım.

 

DERİNLİKSİZ KARAKTERLER, ABSÜRT BİR MELODRAM

 

Yu Hua dramatik çatısını aile bağları, kabulleniş, fedakârlık, yoksulluk, mücadele gibi temalar üzerinden kurduğu romanda, eleştirel gerçekçi bir tavırla yazıyor. Bunu yaparken de basit bir dil, akıcı bir üslup kullanıyor. Öyle ki, bir oturuşta okunabilecek bir roman Kanını Satan Adam. Gerçekten çok dramatik ve akılcı kalıcı sahnelerle okur üzerinde etki bırakmayı başarıyor. Örneğin açlıktan neredeyse bayılacak çocuklara uzun uzun nasıl yemek yaptığını ve çocukların o yemeği nasıl da afiyetle yediklerini anlattığı sahne, hafızalardan silinmeyecek cinsten fakat bunları yaparken karakterlerin okuru tekinsiz hissettirecek denli yüzeysel olmaları romanı sakatlıyor. Maalesef romanda basit olan yalnız dil değil, karakterlerin kendileri de. Hatta karakterlerin olgunlaşamayıp yalnız birer tip olarak kaldıklarını söylemek çok daha olası. Derinleşmeyen, adeta karikatür gibi yüzeysel tepkiler veren bu basit karakterlerin başından geçen o büyük çaresizlik, o drama, absürt bir melodrama dönüşüyor. Hikâyedeki dramatik unsurlar gerçekten çok güçlüyken, bu sahnelerde yer alan karakterlerin adeta mekanik, karikatürvari tepkiler büyük bir zıtlık meydana gelitiriyor. Örneğin, hakkında pek az şey bildiğimiz Xu Sanguan’ın karısının, en ufak bir sorunda evin önüne çıkıp bağıra bağıra kocasını kötülemesi derin bir karaktere değil yüzeysel bir tipe uygun. Evin büyük oğlunun sokaklara çıkıp kendine baba araması, ona yemek ısmarlayacak herhangi birine baba demeye hazır olması, ne kadar sarsıcı olabilecekken, Yu Hua’nın bile isteye işleri basitleştirmesiyle acınacak değil gülünecek bir davranışa dönüşüyor.

 

Yu Hua’nın bilinçli bir tercihle böyle bir tezat kurduğunu söylemek gerek. Nitekim böylesine güçlü bir hikâyeyi, sağlam bir dramatik yapıyı sembolik bir değere yükleyerek anlatmayı başaran birinin, derinlikli karakterler üretememesi pek mümkün görünmüyor. Yu Hua’nın kasten böyle bir tercihte bulunduğunu kabul edip bu tercihi yorumlamaya çalışmakta fayda var. Olası okumalardan biri, kültür devrimi sırasındaki baskı ortamının, açlık ve sefaletin insanlara kendileri olmaya, birey olmaya müsaade etmemesi olabilir. Canlarından ve yarınlarından emin olmayan bu insanların da insani hassasiyetler geliştirmek yerine böyle mekanik tepkilerle yetindikleri söylenebilir. Böyle bir okuma yaparak yazarın tercihini gerekçelendirmemiz mümkün olsa da, romandaki bu ikircikli yapının metnin okuma tecrübesini yaraladığını itiraf etmek gerek.

 

Kanını Satan Adam
Yu Hua
Çev: Erdem Kurtuldu
Jaguar Kitap 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.