Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ünlü yazarların yazma alışkanlıkları



Gayet iyi
Toplam oy: 940

Çoğumuz, kafein gibi güçlü bir tetikleyici olmadan çalışmaya başlayamayız. Hatta birçoğumuz o olmadan yataktan dışarı adımını bile zor atar. Edebiyatın sevilen isimlerini yazmaları için tetikleyenler ise şüphesiz ki bundan daha karmaşıktı, yazabilmek ya da yazdıklarının meydana getirdiği deseni görebilmek için değişik yöntemlere başvuruyorlardı. Gelin, başyapıtların arkasında saklanan tuhaflıklara bir göz atalım:

 

 


 

 

Eudora Welty

 


 

Welty’nin birçok farklı kağıda aklına geldikçe kaleme aldığı uzun hikayelerini birbirlerine iğnelediği biliniyor. Başlangıçta sayfaları yapışkanla birbirine tutturup upuzun bir şerit haline getiren Welty, böylece öykülerini bir bakışta bütün halinde görme imkanını buluyormuş. Öyküler odaya sığmayacak kadar uzadığında ise Welty sayfaları iğnelemeye başlamış.

 

 


 

 

Ernest Hemingway

 


 

Hemingway günde ortalama 500 sözcük yazardı ve yazma çalışmasını genellikle sabah saatlerinde gerçekleştirirdi. Bu alışkanlığının sebebi, sıcak bastığında çalışamamasıydı. 1934’te F. Scott Fitzgerald’a yazdığı mektupta yazdıkça iyi bir metin yakalayacağına ilişkin inancını şöyle dile getiriyordu: “Yazdığım 90 sayfanın hepsi çöpe atılacak kadar kötü olabilir ama 91. sayfada bir şaheser yaratabilirim.”

 

 


 

 

John Cheever

 


 

60'lı yıllarda ABD’de birçok öykü derlemesi yayınlanan, geleneksel ve ağırbaşlı bir yazar olarak tanınan Cheever, öykülerini üzerinde yalnızca iç çamaşırları varken kaleme alıyordu. Neticede iç çamaşırıyla yapabileceğin bir şeyi takım elbiseyle yapmaya çalışmak niye?

 

 


 

 

Flannery O'Connor

 


 

Deri veremi hastalığından mustarip olan O’Conner, yazmaya her gün sadece iki saat ayırabiliyordu. Çünkü enerjisi ancak bu kadarına yetiyordu: “O iki saatte, tamamen yazmakla meşgul oluyorum. Her gün aynı saatte ve aynı yerde yazmaya önem veriyorum.” Hastalığı sebebiyle tüm aktiviteleri kısıtlanan yazarın, ahşap dolabın düz yüzeyinden gözlerini ayırmadan ve hiçbir şeyin dikkatini dağıtmasına izin vermeden yazdığı söyleniyor.

 

 


 

 

Francine Prose

 


 

Blue Angel adlı kitabın yazarı ve PEN Amerika Merkezi Başkanı Francine Prose, bir röportaj sırasında, yazılarını üzerinde kocasının kırmızı siyah çizgili pijama altı ve bir tişört varken yazdığını söylemişti.

 

 


 

 

T.S. Eliot

 


 

Lyndall Gordan, T.S. Eliot: Modern Bir Yaşam kitabında, Eliot'un 1920'lerin başında Chatto & Windus adlı yayınevinin üst katında gizlendiği günlerde, yalnızca Kaptan Eliot adlı bir yabancıyla görüştüğünü anlatır. Charing Cross Road'taki sonraki inziva günlerinde ise ziyaretçilerine Kaptan'la görüşmeleri söyleniyor, Eliot onları yeşile boyalı, kadavrayı andıran yüzüyle bekliyordu. Ne diyebiliriz, yazarın bu esrarengiz dehasını iyiye kullanmanın yolunu bulduğu aşikar.

 

 


 

 

Vladimir Nabokov

 


 

Nabokov, romanlarını genellikle 7,5 x 12.5 santimetrelik kartlara yazıyordu. Ataçlarla birbirine tutturduğu kartları bir kutuda özenle saklıyordu. Yazma saatleri esnek olsa da kullanacağı araçlar konusunda kararlıydı: Çizgili Bristol kartı ve iyi bir kalem açacağı.

 

 


 

 

Thomas Wolfe

 


 

Wolfe, daktilo kullanan yazarlardandı. Her gün katı bir disiplinle mutlaka on sayfa yazan Wolfe’nin asıl tuhaflığı ise, boyu çok uzun olduğu için çalışmalarını buzdolabının üzerine eğilerek kaleme almasıydı.

 

 


 

 

Truman Capote

 


 

Capote’nin yazmak için üç tane “olmazsa olmaz”ı var: Sigara, kahve ve koltuk. Söylenenlere göre, mesele yazmak olunca Capote tam anlamıyla miskinliği seviyordu. Capote’nin yatakta ya da koltukta uzanmış bir şekilde, kahvesi ve sigarasıyla birlikte düşündüğü biliniyordu. Bir elinde İspanyol şarabı, diğer elinde kalemiyle çalışırdı. O kendisini şöyle tanımlıyor: “Tam bir yatay yazar.”

 

 


 

 

William Faulkner

 


 

Faulkner yazarken viski içiyordu. Her şey Sherwood Anderson’la tanıştıklarında başladı. İkisi, bir bara gider ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar içerlerdi. “Eğer yazar olmak için böyle bir hayat yaşamam gerekiyorsa, bana uygun hayat da budur zaten.”

 

 


 

 

* Kaynak: ShortList

 

ÖU

 

* Görsel: Can Çetinkaya

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.