Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

“İnsan Tükenmez”: Fethi Naci




Toplam oy: 816
Keşke bütün edebiyat eleştirmenleri, roman, hikaye eleştirmenleri diyelim, şiiri Fethi Naci kadar sevselerdi, sanırım o zaman onları da büyük eleştirmen olarak anma imkanımız olurdu.

 

 

1.


Fethi Naci’nin arkasından konuşanı görmedim. Bazıları kötü söylememek için susmayı tercih ederler, onların kim olduğunu bilemem elbet. Benim rastgeldiğim hemen bütün yazılarda, konuşmalarda Fethi Naci hep sevgiyle, hayranlıkla, o kadar sevmek ya da övmek istemeyenler içinse ‘saygı’yla anılan bir edebiyat adamı oldu. Yaşarken de hatırlıydı, şimdi uzaklardayken de öyle. Bizim memlekette sözünü sakınmayan insanıın hayırla anılması pek adetten değildir ama, Fethi Naci bu hayırsızlığı da aşarak hakkı teslim edilen bir adam olmayı sürdürüyor...

 

‘Sürdürüyor’ diyorum, eğer biri hemen unutulmuyorsa, dokundurmalar, imalar, karaçalmalar nevinden ilgilerin peşisıra gelmesi de pek uzun sürmeyecektir. Şöhretli, önemli ya da değerli bir kişiye ilişkin küçük bir karartma, şüphe uyandıracak bir cümle ya da ‘çamur at izi kalsın’ yaklaşımının, genişleyerek büyüyeceği, süreceği bilinmedik işlerden sayılmaz. Fethi Naci içinse tersi oluyor gibi, onun eleştirmenliği, denemeciliği, siyasal sağlamlığı kadar, sözünü sakınmamasından başlayarak pek çok kişisel erdemi de dile getiriliyor ki, kendi yaşıtları kadar, bizim yaştakiler için de bu tam bir özlem vesilesi. Böyle insanların bir bir aramızdan çekiliyor olması, yalnızca edebiyat, şiir aleminde boşluk, eksiklik yaratmıyor, onları uzaktan- yakından bilen, seven, meclisinde, sohbetinde bulunmuş olanlar için onmaz bir yalnızlık ve kimsesizlik duygusu da uyandırıyor. Varlıkları bu dünya için çok gerekli ve değerli olan insanlardan söz ediyorum ki, Fethi Naci de bunlardan biriydi. İnsanın insanla yaşadığının en kuvvetli delillerinden biriydi. İnsan insanla çoğalıyor, insan insanla azalıyor, ama ah bir de “İnsan Tükenmez” diyebilseydik şimdi senin gibi!

 

Fethi Naci’nin başında olduğu bir kısım rakıseverin, sohbet erbabının ve edebiyat aleminden simaların ‘Cuma buluşması’na hiç katılmadım, sanırım bir kez o masadakilerden biriyle bir işim vardı, beş dakika kadar uğradım, Naci abinin ısrarına rağmen oturmadım. Ama ne tuhaf bir duygu, Fethi Naci’nin yokluğuyla o hiç katılmadığım, ama tadını uzaktan bile hissettiğim o buluşmaların eski tadının kalmadığını da düşündüm. Herkes nevi şahsına münhasirdir ama Fethi Naci gibi insanlar herhalde çok ‘nevi’ münhasir olmalılar. (Bu arada bende de bir  geçmiş zamanlar, eski insanlar eğilimi başgösterdi, artık alaya alınan, dalga geçilen ‘gönül adamı’ tiplemesinin bir başka boyutuna rastlıyorum kendimde: ‘Hatıra adamı’ gibi olmaya başladım. Kendi anılarımın bir salgın gibi başgöstermesi, sökün etmesi bir yana, içinde olmadığım, yalnızca duyduğum, ama yaşamadığım hatıralar bile beni zaman zaman üzmeye, kederlendirmeye başladı ki, bazen beni derin bir melankoliye, diplenmeye, içlenmeye sevkeden bu halimle başa çıkmakta zorlanıyorum: Sözgelimi Tomris Uyar’ın günlüklerinde geçen, belki Füsun Akatlı da bir yerde söz etmiş olabilir, Turgut Uyar, Edip Cansever, Metin Altıok’la birlikte gidilen Rumelihisarı’ndaki Avcı. Hiç bilmediğim, gitmediğim bu yeri herhalde şiirleri kadar hatıraları da değerli olan şairlerden ötürü çok özlüyorum ve yokluğuna üzülüyorum. Orayı bir de Vecdi Çıracıoğlu’nun kaleminden okumuştum, hayli ilginç bir anı Vecdi’ninki. 'Yasakmeyve'de yayımlamıştı.)

 

Fethi Naci çok görüştüğüm bir ahbabım mıydı, yoo, karşılaşıınca konuşurduk, kimi toplantılarda, ödüllerde, onların devamındaki yemeklerde, meyhanelerde birlikte olurduk. Bir de ben onların mahallesine, Cihangir’e, komşu gelmiştim, orada da sokakta karşılaşırdık.  Bilirdim fakat, zaten jüri üyesi de olduğu için bir Necatigil ödül töreninde Fethi Naci de olacaktır, işte hem birlikte demlenmek, hem de sözü demlemek için bulunmaz bir fırsat, bir ödül. Bir şiir ödülü kazanmış ol ya da bir jüride onunla birlikte bulun, ödülü sen kazanmışsan iki ödül gibi, ödülün yoksa ödülü sen kazanmışsın gibi olur, onun, onların varlığıyla. Onların varlığı zaten bir ödül gibi gelirdi insana: Memet Fuat, Mehmet H. Doğan, Fethi Naci... Son yıllarda yitirdiğimiz, edebiyatımız ve şiirimizin büyük eleştirmenlerinin, yüreği de, sevgisi de büyük diyelim aynı zamanda, yokluğu bende bu duyguyu uyandırıyor hep. Onların yokluğu sadece şiir, edebiyat açısından değil, kişisel erdemleri, sağlamlıkları ve iyilikleriyle de ‘sıkı dostlar’ın, ‘sıkı adamlar’ın yitimi demek. Onlar olmayınca hepimiz gevşeyiveriyoruz sanki, bir gevşeklik, bir tembellik halidir başgösteriyor. Bakışları üzerimizden çekilince nedense, eskisi gibi yazmak da gelmiyor içimizden. Ben kendimden biliyorum, hatta yalnızca kendimden biliyorum diyeyim de, kimseyi kızdırmayayım, sevdiğim, yakın dostum, ahbabım olan edebiyat insanları karşı yakada toplanmaya başlayınca, ben de şimdilik bu yakada ama şiirden çoooook uzaklara gidiyorum. Yaşlılığa yüz tutmaktan mı, yakınlıktan mı, ‘hatıraların adamı’ olmaya başladığımdan mı, her neyse bilemedim ama, onların nesnel yaklaşımları kadar değerli olan öznel yaklaşımlarını da çok özlüyorum, galiba daha çok da bunları özlüyorum. 

 

Bir kere daha yazmıştım, o ‘hatıra’daki isimlerden biri de Fethi Naci olduğu için tekrarlamakta bir sakınca yok. Galiba Turgay Fişekçi’nin  Behçet Necatigil şiir ödülünü kazandığı yıldı. Haliç’e bakan bir otelin terasında yapılıyordu tören. 1999 yılı, ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) seçimlere katılacaktı, bizim tarafta büyük bir heyecan uyandırıyordu parti. Yaşı tutanlar, tanık olanlar kadar olmayanlar da yeni bir TİP başarısından söz ediyordu. Fethi Naci, Adalet Ağaoğlu ve Doğan Hızlan’la sohbet ediyoruz, Naci abinin TİP’ten gelen deneyimi ve coşkusu da var. Sanki  yeniden yaşanabilir, o deneyim tekrarlanabilir, ÖDP milletvekili çıkarabilirmiş gibi düşünüyor. Ben de ‘eski tüfek’lerin bu sonsuz iyimserliğe ayarlı umutlarına hayranım, ‘enseyi karartmamak’ dedikleri bu olsa gerek, dene, yenil, yine dene, yine yenil, yine... Fethi Naci, Adalet Ağaoğlu, Fakir Baykurt, Can Yücel ÖDP milletvekili adayları. Adalet hanım bir ara “Haydar’a soralım bakalım, o bizden genç, ne düşünüyor bu konuda?” deyince, ben hiç beklemedikleri bir yanıt veriyorum. ÖDP’nin kuruluşuna çok sevindiğimi, herkes gibi desteklediğimi, oy vereceğimi söylüyorum, ‘ama sizin kadar umutlu değilim ne yazık ki, ÖDP beklenen oyu alamayacak, tabii milletvekili filan da çıkaramayacak!’ diyorum. Arada ‘ne de olsa siz daha gençsiniz, bu kadar coşkulu ve umutlu olmanız çok doğal’ gibi ‘çok kötü’ espriler de yapmış olabilirim, galiba yaptım da. Bu yanıt üzerine yüzlerindeki gülümsemenin donakaldığını, iyimserliğin endişeye dönüştüğünü görünce de hemen sadede geldim, devam ettim: “Yani bizim millet okuryazara, aydına, sanatçıya, yazara, şaire pek oy vermez!” Elbette ‘ciddiye almazlar’ anlamında değildi söylediğim ya da ne bileyim, şöyle bir gerekçe sunsaydım ‘ironik’ olur muydu? ‘Halkımız sanatçıyı, yazarı pek sevdiği için, onları güzel yapıtlar vermekten alıkoyacağı gerekçesiyle oy verip meclise göndermek istemez!’ Hani politikacıların kaybedince söylediği “Mevlam ne eylerse güzel eyler” inancından mülhem, “halkımız ne eylerse...” diye de başlanabilirdi, bağlanabilirdi. Muhtemelen Doğan Hızlan’dı, “Haydar haklı, doğru söylüyor!” demişti. Sonra da gülüşüp, ÖDP ve müstakbel sosyalist mebuslarımız Adalet hanımla Naci abi için kadehleri birbirine vursak da, o endişe, ‘akşamın olduğu yerde’ içimize sızmıştı bile.

 

2.


Özgen Kılıçarslan ve Mustafa Şerif Onaran’ın editörlüğünde, Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Fethi Naci (Ankara, 2009) kitabında pek çok edebiyatçı, Fethi Naci’nin tüm edebi, insani yanlarına değinen güzel yazılar kaleme almışlar, doğru, haklı ve pek çoğuna katıldığım çok önemli şeyler söylemişler. Özellikle “Fethi Naci’nin Şiire Bakışı” bölümündeki yazılarıyla, Doğan Hızlan, Veysel Çolak, Abdülkadir Budak ve Mehmet Can Doğan’ın yazıları, Fethi Naci’nin ‘şiir sevgisi’ne odaklanan değerli yazılar. Doğrusu bunlara ekleyecek fazla bir şeyim yok. Belki tekrarlanmıştır ama öyleyse bile bir de ben söylemek isterim.  Andığım kitapta yer alan, Abdülkadir Budak’ın “Roman Eleştirmeni Fethi Naci Şiir Okuyor” (agy.,ss 207-209) yazısının başlığında belirttiği gibi, benim o başlıktan anladığım gibi demeliyim daha doğrusu, Fethi Naci’yi ben ‘şiir eleştirmeni’ olarak düşünmem pek. Evet , şiiri çok sevmiştir, şiir jürilerinde yer almıştır, şiir üzerine pek çok yazı yazmış, bu yazıların bir bölümü Şiir Yazıları (İyi Şeyler Y., 1997) adlı bir kitapta toplanmıştır ama, gerek o yazılar, gerek şiirle ilgili diğer yazıları Fethi Naci’nin çok ‘şiirsever’ bir edebiyat, yani roman ve hikaye eleştirmeni olduğu gerçeğini değiştirmez. Mehmet H. Doğan da hikaye ve roman üstüne yazmıştır ama şiir eleştirmenidir, tıpkı tersinin Fethi Naci için geçerli olduğu gibi. Arada tıpkı edebiyat eleştirisinde romancılara, hikayecilere yaptığı gibi, kimi şairlere de sert çıktığı olmuşsa da, sanırım şairlere karşı daha yufka yürekli davranmıştır.

 

Gelişkin ve kendine özgü bir şiir ‘zevki’ne sahip bir büyük edebiyat eleştirmenidir Fethi Naci. Şiir Yazıları kitabına bakanların da görebileceği gibi, şiirin bütünlüğünden çok ‘mısra’(dize) üzerinde durur, sevdiği dizeleri sık sık anar. Sadece eski ve yeni şairlerde bulmaz sevdiği dizeleri, bazen Türkçeye çevrilmiş bir romandan bile şiir güzelliğinde cümleler bulur çıkarır. Viktor Şklovski’nin Zoo, Aşktan Söz Etmeyen Mektuplar (çev:Sema Rifat, YKY, 1982) romanından sözgelimi, ‘şiir güzelliğindeki cümleler”den alıntılar yapar: “Sen benim oturduğum kentsin, ayın ve günün adısın sen”, “Porselen gibi bir yüzü ve gözkapaklarını yoran uzun kirpikleri var.”

 

Fethi Naci bu tutumunu yazılarında, kitabında sürdürdüğü gibi özellikle Behçet Necatigil Şiir Ödülü jürisinde bulunduğu yıllarda, eğer ödülü alan şairin şiirlerini sevmişse, o şairin ödülü kazanan kitabından kimi dizeleri not eder, tören akşamı da onları okurdu. Pek çok sözün, protokol konuşmasının yanında ne kadar değerli ve zarif bir yaklaşım. Benim de başıma gelmişti, mahcup olmakla birlikte, törende, Fethi Naci’nin benim yazdığım şiirlerden beğendiği dizeleri okuyor olması beni de çok sevindirmişti.

 

Fethi Naci’ye ilişkin bu düşüncemin yanlış değerlendirilmemesini isterim. Başta da belirttim, yokluğunu çok hissettiren edebiyat insanlarından biridir, dostluğuyla, yüreğiyle, adamlığıyla da onu hep özleyeceğim. Fakat şiir hususunda, onu aynı zamanda bir şiir eleştirmeni olarak da görmenin, göstermenin, onun yapıtına, çabasına çok uygun olmayan bir ‘ezber’ olduğunu düşünüyorum.

 

Keşke bütün edebiyat eleştirmenleri, roman, hikaye eleştirmenleri diyelim, şiiri Fethi Naci kadar sevselerdi, sanırım o zaman onları da büyük eleştirmen olarak anma imkanımız olurdu.

 

Mehmet Seyda Edebiyat Dostları’nı 1970’de yayımlamış, Kitaş’tan, şimdi ne o yayınevi var ne o kitap ne Seyda, ne de orada capcanlı bir biyografisini yazdığı Naci abi. Mehmet Seyda da unutulanlardan, ilginç bir yazar, onunla ilgili yazmak isterim bir gün. Ayrıca kitaplarının ve bu kitabın yeniden yayımlanması da ne iyi olurdu. İnternette Seyda’nın yazdığı Fethi Naci biyografisini bulup okuyabilirsiniz. Ama Fethi Naci’nin kendisinin yazdığı iki kitap var ki, onları mutlaka okumak gerek, Dönüp Baktığımda ve şahane bir adı olan Dünya Bir Gölgeliktir, sonra ikisi birleştirildi Anılar Kitabı adıyla yeniden yayımlandı.

 

Kütahya yöresinden Hisarlı Ahmet’ten alınma Yücel Paşmakçı’nın derlediği “Ben kendimi gülün dibinde buldum”  adlı türküyü çok sevdiği için kitabına başlık yapmış. “Cumhuriyet Kitap”ın yayın yönetmeni sevgili arkadaşımız Turhan Günay dost meclislerinde birbirinden güzel türküler çalıp söylemesiyle de meşhurdur. Bu türküyü de Naci abi için çalarmış. Ben gitmediğim için, bilmiyorum, belki “Demciler Akademisi” diye anılan Cuma toplantılarında da çalıp söylemiştir. Bir de Mehmet H. Doğan için Orhan Tekelioğlu ile birlikte hazırladığımız Şimdi O Güzel Bahçede-Mehmet H. Doğan Kitabı’nda Semih Poroy’un çizgilerinde rastladım o türküye. Naci abiyle Mehmet abiyi çizmişti sevgili Poroy, ve ikisi de bu türküye eşlik ediyordu. Bilmeyenleriniz vardır, Semih Poroy da çok iyi bir çizer olmasının yanı sıra, yine dost meclislerinde çok güzel saz çalıp, nefis türküler söyler. O türküyle anıyorum 23 Temmuz 2008’de yitirdiğimiz Fethi Naci’yi: “Ben kendimi gülün dibinde buldum / Guru guru sevdayımış sarardım soldum / Sevda bir düşümüş kendime yordum /.../ Ay karanlık aman gece vurdular beni ey / Yarin çevresine sardılar beni ey /... / Değirmen Deresi bölük kadınım bölüktür / İçerde ciğerim delik kadınım deliktir / Dünya dedikleri bir gölgeliktir /... / Ay karanlık aman gece vurdular beni ey / Yarin çevresine sardılar beni ey”
 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.