Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Barthes'ı nasıl seversiniz?



Toplam oy: 1054
Alain Robbe Grillet
Sel Yayıncılık

Şimdi bu yazıya “Barthes’ı Sevmek İçin Bilmem Kaç Neden” minvalinde bir başlık atsaydım, hem Grillet hem de Barthes, öte taraftan sunturlu küfürler savururdu eminim. Hem böyle bir hareket, eleştiri ve kuramın baba isimlerinden Barthes’ın; yazar, yönetmen, “Yeni Roman” akımın kurucusu ve en önde gelen temsilcisi Grillet’nin ağırlılığıyla ters düşerdi.

 

Grillet ile Barthes’ın sıkı dostluğundan söz açmaya gerek yok; her iki isim de bunu Grillet’nin imzasını taşıyan Barthes’ı Niçin Seviyorum? adlı kitapta fazlasıyla açık ediyor zaten. İş öyle boyutlara varıyor ki, Barthes’la Grillet arasında bazen üst perdeden edebi geyikler bile dönüyor. 

 

Grillet’nin Barthes’tan anladığı; ismi geçtiğinde aklına ilk gelen onun yazarlığı, hatta kendi deyişiyle “birçoğunu neredeyse ezberlediği yapıtları.” Fakat kendince bir sorunu da hatırlatıyor: Yazar Barthes ile dost olanını ayırmadaki güçlük! Metnin ya da yazdıklarının karşısındaki Barthes mı yoksa dost Barthes mı? “Barthes’ı niçin seviyorum?” sorusunun yanıtını bulmaya girişen Grillet’nin karnına ağrılar saplanıyor ufaktan. Bu ağrının dermanını “Barthes’ı nasıl seviyorum?” sorusuyla aşmaya çabalıyor. 

 

Grillet sorunun yanıtını ararken oltasına takılanlar erdem, kesinlik, tutarlılık ve bütünlük. Barthes ise “pusla kaplı bellekten” söz ediyor: “Benim bellek yitimimin tam da olumsuz olmayan bir yönü var; benimki, belleğin bir güçsüzlüğü, bir pus. Ben pusla kaplı havayı andıran bir ortamda yaşıyorum, bu ortamda bana sürekli belleğimle mücadele etmem gerektiği duygusu eşlik ediyor.” Bu durum, Barthes’ın roman yazmayı isteyip de yapamayışına yol açan “geniş yüzeye” ve “devamlılığa” ket vurmuş olmasın? 

 

Tutarsızlık demek mümkün değil

 

Grillet’nin Barthes’ı neden ve nasıl sevdiğinin ipuçlarını veren bir başka belirlemesi, onun “insanları şaşırtmasını sağlayan sinsiliği”: Risk almamışları en başa döndüren hatta alt üst eden ve baştan çıkaran sözcük işçiliği biçiminde anlaşılmalı bu sinsilik. 

 

Barthes’ın kaymalara sahip bir düşünür ve yirminci yüzyıl edebiyat eleştirisinde sağlam bir yeri olduğu tartışmasız. Söylediği her söz ve yazdığı her şey tortulaşmaya izin vermeyecek ölçüde hareketli. Ama buna tutarsızlık demek mümkün mü? Kesinlikle değil. 

 

Grillet’nin hayranlık duyduğu bir yön de Barthes’ın yapıtlarının yadsımayı içermemesi. Eh, bunu yaparken söz oyunlarına yeltendiğini, dediklerini tam sonuca vardıracağı anda yeni kapılar açmayı düşündüğünü de unutmamalı. 

 

Grillet’nin içine kurt düşüren ise kadim dostunu parçalara ayırıp incelemenin doğru olup olmadığı. Hayattayken bunu yapsaydı, Barthes’ın kendisini hangi sözcüklerle döveceğini düşünmek bile istemiyor. 

 

Kitapta Barthes’ı enine boyuna kurcalayan Grillet’nin rahat hareket etmesini ve ikide bir “Roland” diye seslenmesini, herhalde aralarındaki bitmez tükenmez dostluğa borçluyuz. Grillet, bunun Barthes’ı doğru değerlendirmesinde sakatlıklar doğurabileceğini bilse de, az biraz tedirginlikle ama mutlu bir şekilde dostunun üstüne gidiyor. 

 

Bu arada Barthes’la ilgili bazı ilginç noktaları da yakalıyor: “Roland Barthes kendini sevmezdi. Belki de kendini seviyordu ama memnun edilmesi çok zor olan ve sürekli hayal kırıklığına uğrayan bir aşkla seviyordu (…) Çevresindekilere sunduğu o sarsılmaz beden, sonsuz bir aldatmaca mıydı? Kuşkusuz değildi! Çünkü şiddetle nefret ettiği şey, bu bedenin kendisiydi: Bu yüce Romalı senatör görüntüsü kendi cübbesinin kıvrımına saklanıyor gibi geliyordu ona; Sokrates’in sıcakkanlı inceliğiyle Buda’nın bilgeliğini birleştiren, düşünceli bir ifadesi olan bu güzel yüz, onun gözünde tedavi edilemez bir kişilik zafiyetinin ve zamanından önce semirmiş bir zevk düşkününün rahatlıkla fark edilen karışımından başka bir şey değildi.” 

 

Aslında Grillet’nin ortaya koyduklarından şu sonucu çıkarmak veya soruya ulaşmak olası: Kuramcı, yazar, dost ve öğretmen Barthes… Hangisini severdiniz? Daha da önemlisi, Barthes’ı nasıl seversiniz?..  

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.