Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Beden yönetimi olarak edebiyat



Toplam oy: 1136

Edebiyat Nedir? sorusuna farklı cevaplar vermek mümkündür. Stephen Mandel’in Laurie G. Kirszner’la birlikte kaleme aldığı Edebiyat adlı kitabı da kendine özgü bakış açısıyla edebiyata farklı tanımlar getirmeye çalışıyor. Böyle bir kitabı okumadan önce, edebiyat konusunda her okur veya eleştirmen kendince bir fikre sahiptir kuşkusuz.

Fakat kitapta hiç beklemediği yaklaşımlarla karşılaşması da mümkündür. Bu açıdan, söz konusu kitapta Mandel’in 'edebiyat nedir' sorusuna verdiği cevaplardan biri oldukça şaşırtıcıdır; ve aynı ölçüde ufuk açıcıdır.


Mandel edebiyatın bir 'bedensel rejimler toplamı' olarak tanımlanabileceğini söylüyor. Kitapta Edebiyat Nedir? başlıklı bir makalede geliştiriyor bu düşüncesini. Edebiyatı bir 'beden yönetimi' olarak okumak özgün bir yaklaşım. Bu bir bakıma edebiyatı yalnızca teorik bir şey olmanın ötesinde, aynı zamanda 'pratik' olarak görmek demektir; insan bedenine yönelik bir pratik. Mandel, Fransız sosyolog Marcel Mauss’un Bedensel Teknikler Üzerine adlı bir makalesine dayanarak yapıyor 'bedensel rejimler toplamı' tanımlamasını. Aslında Mauss bahsi geçen makalede edebiyata dair herhangi bir şey söylemiyor. Fakat Mandel, Mauss’un değerlendirmelerinin edebiyata da uyarlanabileceğini düşünüyor.



Mandel’e göre, insanın bedenini yönetme ve kullanma biçimleri insan yaşamı dediğimiz şeyi oluşturur; başka bir ifadeyle, yaşamöyküsü insanın bedeniyle ilgili bütün kullanımların toplamıdır ve ona yönelik fikir veya projeler de bu toplama dahildir.

Her edebiyat metni şu veya bu şekilde belli bir karakterin (veya karakterlerin) bizzat yaşadığı veya onun çevresinde gelişen olayları aktarır; yani onun yaşamöyküsünden bir kesit sunar (veya tümünü). Karakterin bedensel devinimleri, bedeninin aldığı şekiller veya içine girdiği durumlar açısından bakarsak, o edebiyat metni söz konusu karakterin bedensel yönetimi olarak görülebilir. Karakterin yaptığı her şey bedenin kullanımını ve dolayısıyla yönetimini ifade eder. Düşünceler ve konuşmalar da buna dahildir; zira her düşünce kendi bedenini kullanma ve yönetme biçimine ya da başka bedenleri ve nesneleri belli bir devinim veya durum içerisinde tasavvur etmeye işaret eder. Dahası düşüncenin kendisi de edebi anlatı içinde bir devinimi, karakterin zihninin kullanım biçimini ifade eder. Bir metinde yer alan nesneleri de birer beden olarak düşünürsek (sözgelimi Fransızca corps sözcüğü hem nesne hem de beden anlamına gelir), metinde aldıkları şekilleri veya bulundukları durumları da yine beden kullanımı ve yönetimi olarak tanımlayabiliriz. Bu durumda, metin bir bütün olarak 'bedensel rejimler toplamı' halini alır.  

Karakterlerin beden kullanımı/yönetimi doğal olarak birinci plandadır; genelde metnin odağını oluşturan budur. Edebiyat kurgusal olarak karakterlerin (veya nesnelerin) bedenleri üzerinde oynanan çeşitli oyunlardır; başka türlü söylersek, edebiyat, malzemesi bireyler veya nesneler olan bir beden yönetimi deneyidir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Edebiyat metinleri insan bedeninin hangi muhtemel şekillerde yönetilebileceğini, yani bir insanın neler yapabileceğini veya neler yaşayabileceğini gösterir. Her edebiyat metninde farklı bireylerin bedenleri çeşitli şekillerde yönetilir. Yazar metni oluştururken karakterleri belli durumlar içerisine sokar, onlara bir takım şeyler yaptırır, konuşturur veya düşündürür; aynı yönetim süreci nesneler veya metnin atmosferi için de geçerlidir. Bunların her biri karakterin bedeninin yönetim biçimini oluşturur; bir başka ifadeyle, her karakter bu yolla kendini gerçekleştirir. Karakterlerin, nesnelerin veya 'durumların' yönetimi bir araya geldiğindeyse, edebiyat eseri dediğimiz şey ortaya çıkar. Bu durumda edebiyat, kurgusal düzeyde gerçekleşen bir 'bedensel rejimler toplamı' olarak tanımlanabilir. Bu tanım Mandel’in geliştirdiği tezin ana noktasını oluşturur.


Mandel edebiyat ve beden yönetimi konusunda söylediklerinin yalnızca edebi metinler değil, aynı zamanda o metinlerin alımlayan okurlar için de geçerli olduğunu söylüyor. Her bir edebiyat eseri okurlar için de bir bedensel yönetim deneyidir. Fakat bu deney potansiyel düzlemde gerçekleşir. Okur eline aldığı her metinde kendi bedeninin potansiyel kullanımına tanık olur; her bir metin onun bedeninin alabileceği potansiyel biçimleri sergiler. Her seferinde potansiyel olarak kendini yeni bir bedensel rejim içerisinde bulur. Okur metinde yer alan herhangi bir karakterle kendini özdeşleştirdiğinde ise, kendi 'bedensel tarihiyle' karşılaşır. Metinde spesifik bir devinim sergileyen beden, okurun olduğu veya olmak istediği şeyi temsil eder; bir başka ifadeyle, okur kendi bedensel rejiminin somutlaşmış şekline tanık olur.

 

 

Mandel’in edebiyat ve bedensel rejimler şeklindeki yaklaşımını hemen her edebiyat eserinde uygulamak mümkün. Mandel, birçok şey olabilen edebiyatın böyle bir 'şey' de olabileceğini söylüyor; edebiyat eserlerine farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor; ve bu eleştirmenler için olduğu gibi, okurlar için de geçerlidir.

 

 

 

Özcan Doğan

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.