Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir bilim insanının ızdırapları


Gayet iyi
Toplam oy: 746
H. G. Wells // Çev. Ayşe Belma Dehni
Ayrıntı Yayınları
Bilimkurgu edebiyatının kurucu ustalarından Wells’in 1897 yılında yazdığı Görünmez Adam romanı, bugün 120 yaşında.

Çok sayıda sinema filmine, çizgi romana uyarlanan, sayısız taklidi üretilen Görünmez Adam, H. G. Wells’in kuşkusuz en tanınmış romanlarından biri ve aynı zamanda gerçek bir edebiyat fenomeni. Bilimkurgu edebiyatının kurucu ustalarından Wells’in 1897 yılında yazdığı Görünmez Adam romanı, bugün 120 yaşında.


Kitaplarında adını “H. G. Wells” olarak kullanan İngiliz yazar Herbert George Wells, hayata bir manifaturacı dükkanında çıraklık yaparak atılmıştı. Ancak bir yandan okuluna da devam ediyordu. Güney Kensington’daki Bilim Okulu’ndan kazandığı burs ona yepyeni ufuklar açtı. Edebiyata duyduğu ilgi ile bilim aşkını daha okul yıllarında bir araya getirecek ve ilk romanı Zaman Makinesi’ni son sınıftayken tamamlayacaktı. 1890 yılında mezun olduktan sonra öğretmenliğe başladıysa da çeşitli sağlık sorunları nedeniyle işine devam edemedi. Bu onu bunalıma sokmuştu sorunlarının üstesinden gelmeyi ancak edebiyata tutunarak başardı; bir gazetede iş buldu ve zamanının büyük kısmını yazarak geçirdi. Dünyalar Savaşı, Görünmez Adam, Dr. Moreau’nun Adası, Zaman Makinesi, Aydaki İlk İnsanlar gibi kültleşen kitaplarıyla “bilimkurgu edebiyatının babası” olarak anılan Wells, edebiyatın hemen her dalında önemli eserler vermişti.

Köye gelen yabancı


“Şubat ayının başlarında, yılın son karının yağdığı soğuk bir kış günü, keskin bir rüzgârın ve şiddetli bir tipinin altında, kalın yün eldivenli elinde küçük, siyah bir valiz tutarak, Bramblehurst İstasyonundan aşağıya doğru yürüyüp gelmişti yabancı. Tepeden tırnağa sıkıca sarınıp sarmalanmıştı. Yumuşak fötr şapkasının kenarları, burnunun parlayan ucu dışında yüzünün tamamını gizliyordu. Kar, omuzları ve göğsünün üzerinde birikmiş, elinde taşıdığı valizin üstünde de beyaz bir tepe oluşturmuştu. Canlıdan ziyade ölü gibi görünüyordu, sendeleyerek ‘Araba ve Atlar’ hanına dalmış ve elindeki valizi yere fırlatıp atmıştı. ‘Ateş’ diye bağırmıştı, ‘İnsaniyet namına! Bir oda ve bir ateş!’” Bu gizemli adamın geldiği yer olan Iping, küçük ve tipik bir İngiliz köyüdür. Handa konaklayan –isminin Griffin olduğunu öğreneceğimiz– yabancı, o gece ve sonraki günlerde yüzünü gizlemeyi sürdürür. Yüzünü tamamen kaplayan sargılarını ve üzerindeki kalın giysilerini hiç çıkarmayan, çevresindekilerle arkadaşlık kurmaktan kaçınan, odasında bilimsel deneylerle uğraşan bu gizemli adam kısa zamanda köylülerin merakını tetikleyecektir.

 

Yabancının bir sırrı olduğu bellidir. Köydeki herkes bu sırrı aydınlatmanın peşine düşer. Köy abartılı tahminler, türlü çeşit hurafe ve dedikodularla çalkalanır. Her an izlendiğinin farkına varan Griffin de tedirgin olmuştur. Elbette bir süre sonra sırlar ortaya dökülecek, Griffin’in bilimsel çalışmaları için kendisini denek olarak kullandığı ve bir deney sonucunda görünmez kaldığı açığa çıkacaktır. Ancak işin bilim tarafı –bilimi kavrama düzeyinde olmayan– köylülerin umurunda değildir. Onlara göre uğursuz, tehlikeli bir adamdır Griffin. Böylelikle bir kez daha toplum dışına itilmiş, dahası hayatı da tehlikeye girmiştir. Bu durum Griffin’in psikolojisini tamamiyle bozacak, görünmezliğin sağladığı avantajla Iping halkı üzerinde “Terör Dönemi”  başlatmaya kalkışacaktır.


Bilim, felsefe, siyaset

 

Görünmez Adam hareketli, gizemli ve heyecanlı hikayesi ile “bir solukta” okunan romanlardan. Ancak hikayesine kapılıp kitabı hızlıca tükettiğinizde düşünsel arka planının, tartışmaya açmak istediği meselelerin farkına varamayabilirsiniz; aslında H. G. Wells’in hemen her eseri için aynı şeyi söylemek mümkün. Bilimsel motifler, tuhaf yaratıklar, insani dramlara yol açan olaylar romanlarına sadece okuyucu ilgisi çekmek için katılmamıştır. Wells onlar aracılığıyla siyasi ve sosyal meselelere dikkat çekmek ister. “Wells’in bilimkurgu romanlarında, teknolojinin gözlemlenmesinin getireceği olanaklar edebi bir eser biçimine dönüşür ve teknolojinin değil de onun toplumsal temellerinin araştırılmasına dönük bir boyut kazanır. Bu bağlamda Wells, sadece bilimkurgu içindeki ütopya karşıtı düşüncelerin savunucusu olarak bu türe damgasını vurmakla kalmaz, toplumun gereğinden hızlı bir süreç içinde sosyal açıdan değişime uğramasının sakıncalarını da gözler önüne serer ve böyle bir durumda sınıf karşıtlıklarının iyice sivrileceğini işaret eder.”

 

Wells’in niyeti, gelecekte ne tür makinelerin icat edileceğine dair kehanetlerde bulunmak değildi. Nitekim, Görünmez Adam’ın yayımlanmasından sonra kendisinden “İngilizlerin Jules Verne’i” şeklinde söz edilmesinden pek memnun kalmamıştı. Kitabın sonraki baskılarına eklediği önsözde aradaki farkın altını çizmiştir. Wells’e göre Jules Verne, okuyucusuna “henüz icat edilmemiş ama gelecekte icat edilmesi mümkün” araç ve gereçleri hayal ettiriyordu, kendisi ise bu tür araç ve gereçlerin yol açacağı insani ve toplumsal sorunlarla ilgilenenen bir yazardı. Kısacası Görünmez Adam’ın çıkış noktası, görünmezliğin mümkün olup olmadığı değil, eğer olsaydı nelere yol açacağı sorusudur.

 

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin siyasi ve toplumsal gelişmelerle paralellik arz etmediği durumlarda birey ve toplumun zarar göreceğine ilişkin inançla yazılan Görünmez Adam, pek çok açıdan Mary Shelley’in Frankenstein’ını andırır. Deneyler başarılı olmuş ama aynı ölçüde trajik sonuçlara yol açmıştır. Her iki romanın arka planında yazarların farklı pencerelerden bakmalarına rağmen kapitalizmden rahatsızlık duymaları yer alır. 

 

Görünmez Adam’daki “görünmezlik” motifi –hele ki yazıldığı dönemde– yarattığı heyecanla romandaki diğer motiflerin ve temaların önüne geçiyor. Bana kalırsa romanda asıl vurgu yapılan aydının yalnızlığı ve yabancılığıdır ki hikaye boyunca Griffin toplum için bir yabancı olmaktan kurtulamayacaktır. Görünmezlik yalnızlığı ve dışlanmışlığı barındıran bir metafor olarak değerlendirilmelidir; çünkü “görünmezlik aslında satü yoksunluğuna işaret eder. Bir albino olarak Griffin kendisini görünmez yapmadan önce toplum tarafından dışlanmış bir kişidir, Görünmez Adam, bu bakımdan, dışlanmış kişiye ve hiçbir şeye sahip olmayan bir adamın toplum tarafından nasıl kötü muamele gördüğüne dair toplumsal bir eleştiridir de. Aslında ‘Görünmez Adam’ başlığı, toplumdaki bilim insanını ya da toplumdaki görünmez olanı ima edebilir.”

Bir romanda bu kadar çok meseleyi, üstelik çok heyecanlı bir hikaye içinde bir araya getiren Wells, Görünmez Adam’da bilimden çok distopya kurgusuna yakın olduğunu gösteriyor.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Sedat Girgin

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.