Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir müzisyenin biyopsisi



Toplam oy: 980
Fatih Balkış
Can Yayınları
Bir yerlerde çürümeye bıraktığınız bir yol arkadaşınız varsa ve bunun üzüntüsü sizi boğuyorsa, Baht Dönüşü sizin de dönüşünüz, dönüşümünüz için iyi bir seçim olacaktır.

Karşısına geçip durduğum ya da elime aldığım her müzik aleti evrenin en uzak noktalarından, hatta aklın en uzak noktalarından buralara gelmiş başka bir canlıymış hissi uyandırır bende. Dokunmadığım sürece hareket etmemesi, ses çıkartmaması kendi beceriksizliğimdendir; eğer gerçekten doğru bir iletişim aracı bulabilirsem, anlatacağı çok şey olduğu gibi, mutlaka fiili tepkiler de gösterecektir. Çıkarttığı ses, gövdesinin devinimi o başka canlının anlatmaya mecbur olduğu hikayelerin toplamıdır büyük olasılık. Her müzik aleti bilemediğimiz, öğrenmeye teşebbüs etmediğimiz hikayeleriyle optik bir şifredir de; bazen büyüteç, bazen mikroskop ya da teleskop, bazen de periskop edasıyla anlayamadığımız bir lisanda kısaltan mesafeler için vardırlar. Müzik aletleri bütün şeyler, bütün halindeki şeyler hakkında fikir sahibidirler; bir aracı, bir ulak, bir çevirmen ararken konuşmalarını sağlayabilen insanlarla tanışırlar ki bunlar müzisyenlerdir ve onların arasındaki ilişki yaşanan zamanın, geçmişin, olası geleceğin tahammül sınırlarını çizer.

 

Müzisyenin yolculuğu, kaderinden ayrılıp özel haritalarına eğilişi hep o müzik aletinin lisanıyla açıklanabilecektir. İlk tınının sırrı, tanışma esnasındaki gönül alışverişi fazla romantik gibi algılansa da dikkatimizden kaçan ayrıntılar bu birlikteliğin nedenlerini kısmen açığa kavuşturur: İnsana dair olmayan bir gövdeyle temas, insana dair olmayan bir sonsuzlukla buluşma, insana dair olmayan bir belleğin matematiği, insana dair olmayan bir gerçekle yüzleşme.

 

Keşiften, icattan çok teşhistir bu. Yeni bir durumun teşhisi. Daha doğrusu, eski olduğu halde üzerinde ciddi durulmamış, incelenmemiş, karara varılmamış olanların yarattığı yeni durumun teşhisi. İmgesel yanını koruma altına almış ancak mantığın adaletine inanan bir teşhis, olsa olsa müzik aletinin iradesiyle mümkündür. Çünkü ses tabiata teslim edilmiş, tabiatın sesi doğru kullanımıyla her türlü döngü istikrar sağlamıştır. Müzik aleti, dolayısıyla da müzisyen bu perspektiflerin tümüne şahittir. Beraberce teşhis ettikleri durumlar karşısında yıpranacak, yaşlanacak, yanlış anlaşılacak, hatta suçlanacaktırlar da.

 

Önemli olan, müzisyenin müzik aletini asla yarı yolda bırakmaması, ona ihanet etmemesi, ortadaki farklı lisanı unutmamasıdır. Müzisyen hafızasını korudukça müzik aleti onu daima bekler. O, eksik olanı tamamlamak, olmayanı hayata kazandırmak veya bilineni yükseltmekle sorumlu tutulduğunu hatırlamakla yükümlüdür. Müzik aleti, müzisyenine aşkla bağlıdır. Müzisyen, müzik aletine kötü davransa da, onu bir kenara bıraksa da vicdan denen ağırlık dengenin tekrar inşası için devreye girecektir. Çünkü vicdan evrim geçirmeyi reddeden tek duygudur.

 

Müzik aletleri içersinde en ketumu piyanodur: Organizmadır. İçini görmek, içinde olanları kayıt altına almak güçtür. Tek başınıza taşıyıp götürememeniz için o kadar büyük ve ağırdır. Bir hayatı bazen tek başımıza taşıyamayız. Hayatımız büyük ve ağırsa ya bu güçlüğe katlanmak ya da onu terk etmekle sınanmak mecburiyeti bizi sürekli yıpratacak, hırpalayacaktır. Piyano bunun lisanıyla gelmiştir. Biz gittikçe o gelecektir. Bu geliş peşimizden geliş de değildir; lisanın yarattığı ışıkla ruhumuzun gölgesine dönüşmüştür o – arzulamasak da yanımızda kalacak ve sadakatini fark etmemiz için sırasını bekleyecektir.

 

Müzisyenin biyopsisinin anlamı şudur: Kimi teşhislerde özeleştiri, kendinle hesaplaşma da ortaya çıkar ve asıl rahatsızlık, geç kalmışlığın bir ömrü bedel isteme olasılığıdır.

 

Fatih Balkış, Baht Dönüşü adlı romanında kişisel müzik çalışmalarına ara vermiş, aksatmış, bunun nedenlerini düşünmekten uzak durmuş bir piyanistin, bir piyano hocasının iç konuşmalarından hareket ederek bir hayatın müzik üzerinden sorgulanmasını işliyor. Artık kemiğe dayanmış sorgunun gerçekleşmesi için birkaç saatlik bir İstanbul yürüyüşüne çıkan müzisyen ulaşmaya çalıştığı konsere doğru aslında tamamlayamadığı opera eserine, belki de sadece kendisine yürüyor. Bir suçlunun aranmadığı, bir kabahatlinin yaratılmadığı roman boyunca belki de suçun, kabahatin işte o lisanın aktarımında olduğu hissine kapılıyorsunuz. Talan edilmiş bir şehirden gasp edilmiş bir ülkeye bakma şansı da doğuyor bu anda. Sanatçının piyanosunun suskunluğu/sessizliği, bitirilmemiş eserlerin yalnızlığı hepimizin matemi sayılmaz mı?

Fatih Balkış, yurtdışında yaşayan bir yazar. Dramaturji ve tiyatro eleştirmenliği mezunu; ne ilginçtir ki, roman kurgusunda mecbur kalmadıkça diyalog kullanmaktan kaçınmış. Bu konuşmanın içe yapılmasının zamanının geldiğini işaret eden bir yöntem kullanmış. Akıcılığı zedelemeyen bu yazma yöntemi okurun müzik terimleriyle yorulmasını da önlüyor.

 

Bir yerlerde çürümeye bıraktığınız bir yol arkadaşınız varsa ve bunun üzüntüsü sizi boğuyorsa, Baht Dönüşü sizin de dönüşünüz, dönüşümünüz için iyi bir seçim olacaktır.

 

 


 

 

* Görsel: Elif Demir

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.