Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Çocuklar ve yeni başlayanlar için güncel sanat



Toplam oy: 1019
Halil Altındere, Süreyyya Evren
Yapı Kredi Yayınları
Sanat ile Atatürk heykelleri sayesinde karşılaşan nesil sadece bir Oğuz Atay ironisi değil; büsbütün gerçektir ve kimse kusura bakmasın ama ne yazık ki güncel sanat böylesi bir ilginin ve algının çözümleyeceği bir iş değildir.

Nereden bakarsanız bakın İstanbul bu yıl en gözden uzak bienalini yaşadı. Sanatın siyasetten çekilmesi ya da siyasetin sanattan çekinmesi gibi malum nedenlerle; eskiden caddeleri, sokakları, parkları sanat alanına çeviren, güncel sanatı sokağın bir parçasın haline getiren İstanbul Bienali sergi salonlarının soğuk ve herkesten uzak duvarları arasına gizlenmiş oldu. Buna rağmen her zamanki gibi kafa karışıklığı yaratmayı da başardı. Güncel sanatın Türkiye’de sadece sanatçılar ve küçük bir sanatsever grup nezdinde karşılığı olduğu için pek çok insanın zihnini bulandırıyor İstanbul Bienali. Bu kafası karışan arkadaşlarımız öyle sanat ve edebiyatla ilişkisi olmayan ya da yeni yeni ilişki kurmuş kişiler de değiller üstelik. Hepsi adının önünde “entelektüel” sıfatını eklemeye başarmış kişiler. Böyle olmalarına rağmen güncel sanat örnekleriyle karşılaştıklarında kimseye duyurmadan “adam kenara kum dökmüş buna sanat diyorlar” gibisinden kendi aralarında konuşmuyor değiller. Hatta güncel sanatı pek fazla anlamadıkları için suçu kendilerinde aramak yerine sanatçıyı ve eseri suçluyorlar. Etrafınıza dikkatli bakın göreceksiniz; çünkü sadece sanatla sınırlı değil bu;  davranış biçimi haline geldi artık. Mesela herkes sevmediği bir film için filmin yönetmenini suçlar oldu. Biri bir kitabı beğenmediği zaman yazardır kabahat işleyen, şiir tabii ki şairin suçudur… Bu sadece plastik sanat alanında daha yüksek sesle karşılık bulur oldu o kadar. Çünkü plastik sanatların anlamayanı diğer sanat alanlarına göre daha fazla… Hatta anket yapılsa “güncel sanat nedir?” sorusuna cevap verecek insan sayısı oldukça düşük bir yüzdeye tekabül eder bu coğrafyada.


“Güncel sanat nedir?” diye sormuşken Halil Altındere ve Süreyyya Evren; hazırladıkları Çocuklar için Türkiye Güncel Sanatı adlı çalışmalarında bu sorunun cevabını “yeniyle karmaşık arasında bir şey” olarak veriyor. Hatta şöyle devam ediyorlar sözlerine…

 

“Güncel sanat dünyası şaşkınlık verici fikirler, beceriler ve ilişkilerle dolu eğlenceli bir lunapark gibidir. Sanatı sanatçılar üretir belki ama birlikte tadına varılır sanatın. Sanat sanat olabilmek için izleyiciler ve katılımcılar ister.” 

 

Oldukça doğru bir tanım… Hatta kitaplarında sadece bu tanımı yapmakla da kalmıyorlar; güncel sanatı anlamak için bir kılavuz da yaratıyorlar. Kılavuza göre formül çok açık. Güncel sanatı anlamak ve anlamlandırabilmek için yapılması gereken en önemli şey çok fazla sanat eseri görmek. Çünkü ne diyor kitap: Ne kadar çok sanat işi görürseniz o kadar iyi… 

 

Dedikodudan ötesi

 

 

Sanatın şifrelerini çözmek ve sanatçı ile bir anlam bağı kurmak için elbette sanat ile insanın fazlasıyla karşılaşması gerekir. Güncel sanat ile bienalden bienale karşılaşan bir zihnin eser hakkında fikir yürütmesinin dedikodudan öteye geçmeyeceği herkesin malumudur. Sanat ile Atatürk heykelleri sayesinde karşılaşan nesil sadece bir Oğuz Atay ironisi değil; büsbütün gerçektir ve kimse kusura bakmasın ama ne yazık ki güncel sanat böylesi bir ilginin ve algının çözümleyeceği bir iş değildir. İşte bu yüzden; Halil Altındere ve Süreyyya Evren'in Çocuklar için Türkiye Güncel Sanatı kitabı ayrı bir önem kazınıyor. Kitap “Ağaç yaşken eğilir” düsturuyla sanatı erken yaşta çocuğun karşısına çıkarmayı amaçlıyor ki ilerleyen yaşlarda sanat eserinin karşısında ebeveynlerinin düştüğü acizlikleri yaşamasın. Hatta çocuklar büyüklerin yol gösterici olsun… 

 

Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Çocuklar İçin Türkiye Güncel Sanatı ne kadar çocuklar için bir kitap gibi tasarlansa da aslında pek öyle algılamamak gerekir diye düşünüyorum. Kitap güncel sanatı çocuklar için ele almış ve öyle anlatıyor ama sanat karşısında kimin çocuk kimin yetişkin olduğu oldukça şüpheli. Tanıtım bülteninde yazdığı gibi kitap, tabii ki öğrenciler için bir yardımcı metin olabilir ama aynı metni öğretmenlerin de okuması zorunlu kılınmalı. Eğitim fakültelerinin müfredatlarında güncel sanata yer verilmediği hatta öğretmen adaylarımızın da adaylıkları ve öğretmenlikleri süresince bu konuya çok fazla ilgi göstermediği için kitap çocuk ile öğretmen arasında ziyadesiyle büyük bir entelektüel fark yaratabilir. Bu da mesleğin istikbali için hayırlı olmaz…  

 

Çocuklar İçin Türkiye Güncel Sanatı, 72 sanatçının türün özelliklerini taşıyan yapıtlarını, sanatçı biyografilerini, bazı önemli sanat terimlerini içeren bir sözlüğü, “sen olsan” kutucuklarını, yol gösterici internet sitelerinin, müzelerin ve galerilerin bilgilerini içeriyor. Tüm bu bilgiler eğlenceli bir dille okura sunuluyor. Kitabı asıl özel kılan da aslında bu eğlenceli dil. Sanat kitaplarının kendine özgü uzun cümleleri, karmaşık terimleri ve günlük dilin oldukça uzağında kalan kelimeleri yerine çocuk kitabı sadeliğini buluyorsunuz kitapta. Hatta kitap okurla konuşuyor. Sorular soruyor ve okurunu ciddiye alıyor. Çocuk da olsa okurun fikrine değer verdiğini gösteriyor. 

 

Çocuklar için alınacak ama muhtemelen gizli gizli de olsa çocuklardan önce yetişkinler tarafından tüketilecek olan Çocuklar İçin Türkiye Güncel Sanatı aslında sanatla haşır neşir olan her ailenin kütüphanesinin bir kenarında olmasında fayda var. En azından bu sayede güncel sanatın ne olup ne olmadığını konusunda fikir sahibi olan insan sayısının artmasına vesile olabilir kitap. Bu sayede gazetecilerimizden entelektüellerimize kadar birçok insan bienallerden daha fazla keyif almaya başlar. Anlamadığı için inkar etmeye kalktığı sanatın varlığı karşısında bundan sonra aciz duruma düşmez…

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.