Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Dişil ütopya eril distopyaya karşı



Toplam oy: 1074
Charlotte Perkins Gilman
Otonom Yayıncılık
İçinde yaşadığımız dünyanın keskin ve yalın bir analizini arıyorsanız, Kadınlar Ülkesi'ni de çoktan okuduysanız, Bizim Ülkemiz'i kaçırmayın.

Ütopyalar insanlığa duyulan inancın bir ifadesidir çoğu zaman. Bir ütopya kaleme alan yazar öyle ya da böyle insanlığa dair, insanlığın daha iyisini gerçekleştirebileceğine dair bir inanç barındırıyordur içinde. Ve muhtemelen insanlığın neden daha iyisini gerçekleştirmeye bu derece hevessiz oluşunu anlamaya çalışıyordur içten içe. Distopya yazarı için ise bunun tam tersi geçerlidir: O insanlığın içinde iyiliğe dair bir potansiyel taşıdığına inanmaz, aksine yarının bugünden daha da kötü olacağını öngörür.

 

Charlotte Perkins Gilman için ise bu iki durum da geçerli. Yazarın Kadınlar Ülkesi adlı feminist ütopyasının devamı niteliğindeki ve bir tür eril distopya olarak tanımlanabilecek Bizim Ülkemiz Otonom Yayıncılık tarafından yayınlandı. Kadınlar Ülkesi de daha evvel yine Otonom Yayıncılık tarafından Türkçeleştirilmişti. Aslına bakarsınız Kadınlar Ülkesi'ni anlamadan Bizim Ülkemiz'i okumak biraz zor olabilir. Çünkü Bizim Ülkemiz, Kadınlar Ülkesi'nin bir antitezi niteliğinde adeta. Sadece kadınlardan oluşan ve kendi barışçıl düzeni içerisinde pürüzsüzce yaşayıp giden Kadınlar Ülkesi'ne günün birinde üç erkek kaşif gelir. Kaşifler Kadınlar Ülkesi'nden üç kadınla evlenir ve bir müddet bu ülkede yaşarlar, bu sırada Kadınlar Ülkesi'nin kendine özgü sistemini de iyice gözlemleme şansı bulurlar. Diğer iki çift için işler pek yolunda gitmese de kaşiflerden sosyolog Van ve ormancı Ellador evliliklerini mutlu bir biçimde sürdürmeyi başarırlar. Günün birinde de Ellador kocası Van ile beraber “bizim ülkemiz”e doğru yola koyulur.

 

Tez, antitez, sentez

 

Bizim Ülkemiz her ne kadar hikayesini Van'ın dilinden anlatsa da temelde Ellador'un bu yeni dünyaya ilişkin gözlemleri üzerine kuruluyor. Bizim dünyamız Ellador'u pek de iyi karşılamıyor hani, bu dünyada savaş var. İkinci Dünya Savaşı… Ancak ikili Avrupa'da pek fazla vakit kaybetmiyor, gördükleri Ellador'a fazlasıyla yetmiş olacak ki Asya ülkeleri ve Hindistan'ı da eksik bırakmaksızın Amerika Birleşik Devletleri'ne, yani Van'ın “bizim ülkemiz” derken aslında kastettiği topraklara doğru yola çıkıyorlar. Hikayenin bu kısmına kadar genel insanlık durumları üzerine şekillenen tespitler bu noktadan sonra Amerika Birleşik Devletleri özelinde irdelenmeye ve derinleşmeye başlıyor. Yazarın üzerinde durduğu başlıklar arasında ırk ve cinsiyet ayrımcılığı üst sıralarda. Ayrıca ekonomik, sosyolojik ve gelişimsel tespitlere de sıklıkla yer verilmiş. Bu derin çözümlemelere yazarın sosyolog kimliğinin de büyük katkısı olsa gerek. Kaldı ki yazar baş karakterlerinden Van'ı da sosyolog olarak konumlandırarak mesleki yeterliliklerini metne uygulamanın yolunu açmış.

 

Fakat şunu da belirtmek gerekir ki kitabın insanı kendisine bağlayan ve sürükleyen bir kurgusu bulunmuyor ne yazık ki. Daha ziyade yazar içinde yaşadığımız dünya üzerine fikirlerini beyan etmek üzere bir mecra aramış ve bunun yolunu da basit bir kurgu yaratmakta bulmuş gibi hissediyorsunuz kitap boyunca. Karakterlerin başına bir ülkeden diğerine seyahat etmeleri ve yolda birtakım başka insanlarla karşılaşmaları dışında hemen hiçbir şey gelmiyor. Roman boyu Van ve Ellador bir tez-antitez çatışmasını senteze çevirme çabası içerisindeler mütemadiyen. Van soruları ve yönlendirmeleriyle Ellador'un tespitlerini derinleştirmesini ve geliştirmesini sağlıyor; ama hepsi o kadar. Öyle ki çiftin arasında sert bir tartışma bile yaşanmıyor çoğu kere. Bu biçim ve seçimler bana Platon'un diyalog yapısı üzerinde kurduğu eserlerini hatırlatıyor ve bende bir romandan ziyade kurgu dışı bir metin okuduğum hissini uyandırıyor. Bizim Ülkemiz, Kadınlar Ülkesi'nin bir antitezi adeta. Fakat yazar burada erkekleri suçlayıcı bir tavır takınmaktan ziyade kadının erkek karşısında konumlandırılmasındaki yanlışlıklara dikkat çekiyor, içinde yaşadığımız bu durumdan daha çok sistemin yanlış değerlerini sorumlu tutuyor.

 

Uzun lafın kısası sizi mevcut dünyanızdan koparıp başka diyarlara sürükleyecek bir kitap arıyorsanız Bizim Ülkemiz pek de sizin kaleminiz değil. Fakat içinde yaşadığımız dünyanın keskin ve yalın bir analizini arıyorsanız, Kadınlar Ülkesi'ni de çoktan okuduysanız, bu kitabı kaçırmayın.

 

 


 

 

* Görsel: Seda Mit

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.