Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

DündenYarına // Tanıdık olmayan duyguların kitabı


Vasat
Toplam oy: 600
Suat Derviş
İthaki Yayınları
Suat Derviş, Türkçenin uzun yıllar ihmal edilmiş, eserleri gün yüzüne çıkarılmamış yazarlarından.

Suat Derviş, seçkin sınıfın ev içi hayatlarından toplumun yoksul tabakalarına kadar farklı grupları eserlerine yerleştirmiş bir yazar. Korku, gotik, aşk, toplumcu gerçekçi roman, hikaye gibi farklı temalarda ve türlerde eserler vermesinin yanı sıra uzun yıllar gazetecilik de yapmış, Nâzım Hikmet'in teşvikleriyle yazı dünyasına adım atmış bir yazarımız. Politik kimliği sebebiyle zaman zaman Almanya'ya gitmek durumunda kalan, Hitler Almanya'sı döneminde muhalif yayın organlarına makaleler yazan, Almanca ve Fransızcada eserleri basılan, hayatı boyunca yazmış, yaşamını da bu yoldan kazanmış bir kadın.



Suat Derviş, Türkçenin uzun yıllar ihmal edilmiş, eserleri gün yüzüne çıkarılmamış yazarlarından. İthaki Yayınları ise, bir süredir, yazarın tüm eserlerini yayımlıyor; gerek kadın tarihi gerekse edebiyat tarihi araştırmaları açısından, hiç kuşkusuz, önemli bir girişim... Ahmed Ferdi - Bir Kış Gecesi isimli kitabı da geçtiğimiz günlerde yayımlandı. (İthaki’deki bütün yapıtlarının dokuzuncu kitabı olarak.) İlk olarak 1920’de yayımlanan bu kitap, Latin harfleriyle ilk defa basıldı. Toplamda 13 hikayeden oluşuyor. Kısa kısa bakacak olursak: Kitabın ilk hikayesi "Ahmed Ferdi"de, küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Ahmed Ferdi'nin yurt dışında geçen hayatı, orada heykel ve resimle uğraşması; "Bir Yaz Gecesi"nde Fatma'nın sevdiği ama evlenmediği Edip'e olan aşkının itirafı; "İtiyat"ta kocası öldükten sonra beklenenin aksine yakışıklı biri yerine çirkin sayılabilecek bir adamla evlenen güzel bir kadının sözleri; "Hortlak"ta Osman Dayı'nın mezarda birlikte çalıştığı İbrahim'in ölmesi ve ardından gelişen ilginç olaylar anlatılırken; "Bir Resmin Karşısında" adlı hikayede de bir baba, oğluna salonlarında asılı duran kadın resminin sırrını açıklıyor. "Başucunda" isimli hikayede ise İhsan, ölmek üzere olan Zeliha'nın başında beklerken aklından geçenleri anlatırken; "Leyla", "İlk Vicdan Azabı" ve "Bir Talak" hikayelerinde de kadın erkek ilişkileri üzerine yoğunlaşan hikayeler olarak ön plana çıkıyorlar.

 


Kadın erkek ilişkileri ve aşk üzerinde odaklanan hikayelerin daha yoğun olduğu bu kitapta Suat Derviş, bizi gözü yaşlı kadın ve erkeklerle karşılaştırmaz. Biten aşklar, aslında mümkün olmayan ilişkiler ve çok etkili gibi görünenlerin, aşkta ve hayatta o kadar da ciddi alınamayabileceğini gösterir. "Ahmed Ferdi" ve "Bir Kış Gecesi" hikayelerinde ise özellikle başka tondan seslenen bir yazar karşımıza çıkıyor. Heykel sanatına tutkuyla bağlı Ahmed Ferdi'nin dünyayı izlenecek ve hayran olunacak bir yer olarak görmesi, bunu yaparken aşkın yanından bile geçmemesi onu Türkçenin ilginç kahramanlarından biri haline getiriyor. "Bir Kış Gecesi"nde ise 1001 Gündüz Hikâyeleri ve Emin Nihat'ın Müsameretname'sinden gelen bir teknikle aynı sofranın başında birbirlerine korku hikayeleri anlatan bireyler vardır. Sadece mektuplardan oluşan "Deli"de ise Suat Derviş'in Buhran Gecesi, Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Fatma'nın Günahı ve 16 yaşındayken yazdığı Kara Kitap'takine benzer bir korku ve gotik atmosferiyle karşılaşmak mümkündür.


Suat Derviş'in ilk dönem edebiyatının yapı taşlarından biri olan bu kitap, 1920'de yayımlandığında sadece Ahmed Ferdi adıyla yayımlanmış. Kitabın elimizdeki son baskısında, eserde yer alan bir diğer uzun hikaye olan "Bir Kış Gecesi" de eklenerek Ahmed Ferdi - Bir Kış Gecesi adı tercih edilmiş. Ancak bu tercihin sebebine dair kitapta herhangi bir açıklama yer almıyor. Derviş'in daha önce basılan Kara Kitap adlı eseri de Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Buhran Gecesi, Fatma'nın Günahı ve Kara Kitap'ın gotik türünde birleşmeleri sebebiyle birlikte basılmıştı ve bu, kitabın önsözünde belirtilmişti. Kitapların ilk yayımlandıkları halleriyle basılmaları, isimlerinin değiştirilmemesi, eserler yeni harflerle yayımlanırken de eski hallerinin korunması önemli. Eserin tarihselleştirilmesi ve yazarın edebi dünyasını aydınlatmak açısından bunlar araştırmacılara kolaylık sağlayan unsurlar.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.