Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Ellisini geçmiş adamlar geçidi



Toplam oy: 1049
Romain Gary
Agora Kitaplığı
Romain Gray, tarot falına inanır mıydı? Biletiniz Buraya Kadar'da kendi falına bakmıştı. Kendi falının farazi bahtını yazmıştı.

Vajinacılar veya klitorisçiler. Ellisinden sonra geriye kalan, iki buğulu gözlük camı gibi iki hüzünlü tespit. Olasılığı ikiye düşürmüş olabilmenin naif muradı. Fantasma türevlerinin sadeleşmiş karekökü. Yılların deneyimi mi, yılların artığı mı bilinmez. Çatallanan bir bedenin izohipsi. İkiye yarılan gümrah bir haz dolanbacı, oldum olası bir yokuş. Da yokuşun hep dik tarafına tırmanmak zorunda kalacak ellilik hazsız adamlar geçidi. Geriye elleri kalır. Yıllardır, sadece baknotlu cepler arasında anlam bulabilmiş elleri. Sevgilisinin ondan otuz yedi yaş küçük olması da, Brezilyalı olması da nafile. Geride sadece marazi elleri. Köhnemeye yüz tutmuş bir bedene inat arzuyla çarpan bir kalbin yükünü kaldırmaya çalışan iki el tutamacı. Gecenin oynak ışıklarında da, Seine nehrinin musikisinde de harbiliği ve şehveti kendinden menkul iki el.

 

 

 

Bedenleriniz adeta size soykırım uyguluyor, evet biyolojik bir soykırım bu. Tekil gibi görünse de, otuzundaki bedenini arayan her ellisini aşmış erkeğe yönelmiş bir yıkım bu. Üzgünüm bayım, cephede yüreklice savaşmış olmanız bir şeyi değiştirmez. Borsadaki hisse senetleriniz de, sefih yaşamınız da. Prostat, Avrupa piyasalarının seyrinden etkilenmez bayım. Size, bayım dememe kızmıyorsunuz umarım. Ama kıskanılacak bir adamsınız doğrusu. Sevgilinizin Brezilyalı oluşundan değil sade, hem Brezilyalı hem zengin olup, hem de Bach dinlemesinden. En çok da mutluluktan korkabilmesinden dolayı şanslısınız: “Korkuyorum. Jacques. Seninle birlikte o kadar mutluyum ki... Bilmiyorum... Kendimi her an tehdit altında hissediyorum...”

 

 

 

 

 

Romain Gary, kendinden yirmi dört yaş küçük Amerikalı aktrist Jean Seberg'le bir gizi keşfetmişti.

 

 

 

Mutluluktan korkabilen kadın bayım, mutluluğun sınırlarını aşmış değil midir? Yaşadığı en büyük mutluluk anı o korku anı değil midir? Sınırlarının ötesine geçen bir kadın ya da sınırlarını bu kadar diplerde dizginleyebilen bir kadın mutsuzluğunuzda kalacak olan değil midir?

 

 

 

Size bayım dememe kızmıyorsunuz umarım, mösyö Jacques mi demeliyim yoksa? Bay Jacques Rainier. Ellilik uslanmaz ihtiyar. Hayır, ben size yakıştırıyorum Laura'yı. Bundan kuşkunuz olmasın. Elbette, epik başlayan, melodram biten yatak maceralarınızı bilen biri olarak söylüyorum bunu. Ama ellisini geçmiş olmayı bir adama yakıştıramıyorum. Masa arkadaşınızın dediği gibi yani: “Erkekler bazen gömülmelerinden çok önce ölmüş oluyor.”

 

 

 

Peki ya siz Romain Gary. Ya da Roman Kacew. Fosco Sinibaldi mi demeliyim? Shatan Bogat mı? İntihar mektubunuzda açıkladığınız şekliyle nam-ı diğer Emile Ajar mı? Sadece bir kez verilen, Fransa'nın Goncourt edebiyat ödülünü Romain Gary ve Emile Ajar takma adlarıyla iki kez kazanabilmiş nadir kişilik. Nüktedanlık ile sıkılmışlık arasında isim şehir hayat valsi. Her isminizin farklı bir çehresi olsa gerek. Birbirinden farklı gülüşü, çarpık yanları. Her ismin kendine has oturma şekilleri, tarifsiz yazma acıları. Biletiniz Buraya Kadar'ı kendinize kestiğiniz son biletmiş gibi okudum. Tarihi boş bırakılmış bir hayat bileti gibi. Her daim aklınızın bir köşesinde duran intihar zarureti. Romanda cesaret edemediklerini, yaşamda gerçekleştirmekten kuşku duymayan bir adam hakikati.

 

 

Bayım burda mısınız? Bay Jacques? Biliyorum ben bu satırları yazarken siz Bayan Laura ile uzak diyarların, uzak rüzgarlarında gökyüzüne şaşarak bakma peşindesiniz. Ellisini aşmış bedenin yeryüzü ile bir tür hesaplaşması bu. Kozmolojinin ellisini geçmiş adamlarla yaptığı nafile bir sağlama işlemi.

 

 

 

 

 

Romain Gary, sizin satırlarınızı yazarken henüz ellisine yıllar vardı. Yaşamı bayım, sizin de bağlandığınız bir gizin uğrunaydı.

 

 

Romain Gary, sizin satırlarınızı yazarken henüz ellisine yıllar vardı. Yaşamı bayım, sizin de bağlandığınız bir gizin uğrunaydı: “Yaşamak, ne nefes almak ne acı çekmek, hatta ne de mutlu olmak; yaşamak, iki kişinin birlikte keşfedebileceği bir giz yalnızca.”

 

 

 

Romain Gary, kendinden yirmi dört yaş küçük Amerikalı aktrist Jean Seberg'le bir gizi keşfetmişti. Ta ki Jean Seberg, Meksikalı yazar Carlos Fuentes ile iki ay sürecek bir birlikteliğe başlayıp evliliklerini bitirene kadar. Ta ki kendi intiharından bir yıl önce Jean Seberg'in bir kutu uyku hapıyla veda edişine kadar.

 

 

 

Romain Gray, tarot falına inanır mıydı? Biletiniz Buraya Kadar'da kendi falına bakmıştı. Kendi falının farazi bahtını yazmıştı. Ellisini geçmiş adamlar geçidinin, kamışıyla beyni arasında yitip giden bir neferi olmak istemezdi. Zengin Jacques budalasının gülünç, trajik ve bitik yanlarını hicvettiği romanı usta işiydi. Ellisini geçmiş zengin delikanlıların foyalarını ortaya seren, muayyen kimliklerini alaşağı eden evrensel bir anatomi kitabı. İnsan anatomisinin ellisini geçmiş iktidar fetişisti adamlarla hesaplaşması. Hasılı paranın, erkin, hisse senetlerinin insan tabiatına yenik düşüşünün destanı. Diyalektiğin arz-ı endamı. Bir büyük imparatorluğun hükümdarınca yıkılışının vodvili.

 

 

 

Siz hala burda mısınız Bay Jacques? Doğru, devir hala yirmi yaş genç görünme devri. Umarım ellisini geçmiş seçkinler vodviliniz, Romain Gray'in intihar mektubu kadar muteber bir sonla biter: “Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın.”

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.