Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Halide Onbaşı’nın serüvenleri


Vasat
Toplam oy: 1757
İpek Çalışlar
Everest Yayınları

İpek Çalışlar’ın yeni biyografi çalışması Halide Edib (Everest yay.) Cumhuriyet tarihinin simge kadınlarından Halide Edip’in mücadelelerle, olaylarla, maceralarla dolu hayat hikayesini aydınlatıyor. Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında yaşananları Halide Edip’in ekseninden bir kez daha okuyor, bilmediğimiz birçok gerçekle yüz yüze geliyoruz.

Halide Edip 1882’de doğmuş. Meşrutiyet’ten başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına dek uzanan yıllarda hep önemli konumlarda, belirleyici bir kişi olmuş. Yaşarken siyasi çalışmaları, kadın hakları konusundaki mücadelesi çoğunlukla edebi eserlerinin önüne geçmiş.

Halide Edip’in babası, II. Abdülhamit devri bürokratlarından Selanikli Mehmet Edip Bey, annesi Bedrifem Hanım. Çok küçük yaşta annesini kaybedince, çocukluğu, anneannesinin yanında geçmiş. Özel hocalardan dersler almış. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okumuş. Aralarında büyük yaş farkı bulunmasına rağmen, hocası Salih Zeki ile evlenmiş. İki oğlu olmuş.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki günlerde başta Tanin gazetesi olmak üzere çeşitli dergilerde yayınlanan yazılarıyla dikkati çekmiş. Ölüm tehditleri almış. 31 Mart Vakası üzerine vapurla Mısır’a kaçmış. Olayların yatışması üzerine İstanbul’a dönmüş. Öğretmenlik, müfettişlik yapmış. İlk romanları Halide Salih imzası ile tefrika edilmiş. Salih Zeki ikinci bir hanımla evlenince boşanmış. Yazılarını babasının adını kullanarak Halide Edip imzasıyla yazmaya başlamış. Kadınların eşitlik hareketine önderlik etmiş, Türkçülük faaliyetlerine katılmış. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında bazı hastanelerde fiilen hastabakıcılık yapmış. 1916’da Cemal Paşa’nın daveti üzerine Beyrut’a gitmiş ve orada açılan okullarına müdür olmuş. 1917’de aile doktoru ve arkadaşı Dr. Adnan (Adıvar) ile evlenmiş. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, İstanbul’da düzenlenen protesto mitinglerine konuşmacı olarak katılmış. Sultanahmet mitinginde yaptığı konuşma ile ulusal kahraman haline gelmiş. İşgal kuvvetlerince tevkif edileceğini anlayınca Adnan Bey’le birlikte Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılmış. Sakarya Savaşı’ndan sonra cephe gerisinde hastanelerde hastabakıcılık yapmış. Milli Mücadele’deki hizmetlerinden dolayı kendisine önce onbaşı, daha sonra başçavuş rütbesi verilmiş. Kurucuları arasında eşi Adnan Bey’in de bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kısa bir süre sonra kapatılması ve bazı konularda Mustafa Kemal’le düştüğü görüş ayrılıkları yüzünden 1925’de Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış. Önce İngiltere’de yaşamış, bir süre sonra Adnan beyin öğretim üyesi olması üzerine Fransa’ya yerleşmiş. Amerika’da konferanslar, dersler vermiş. Kitaplarını İngilizce kaleme almış. Amerika ve İngiltere’de önemli yayınevlerinde yayınlatmış. Atatürk’ün ölümünden sonra eşi Adnan Bey ile yurda dönmüş. Profesör unvanı verilerek İÜEF’de İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kurmakla görevlendirilmiş. 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir milletvekili seçilerek TBMM’ye girmiş.

Bu kadar yoğun bir hayatın içinde romanlar, öykü kitapları da var ve Halide Edip özellikle Milli Mücadele sırasında Anadolu’da yaşananları anlattığı, kadın sorunlarına değindiği, Türkiye’nin yakın geçmişini ele aldığı klasikleşmiş romanlarıyla hala Türk okurlarının yakından takip ettiği bir yazar. Sinekli Bakkal, Handan, Yeni Turan, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Tatarcık ilk akla gelen eserlerden.

İpek Çalışlar, yakın geçmiş Türkiye tarihi olarak da okuyabileceğimiz eserinde Halide Edip’i bütün yönleriyle yansıtmaya çalışıyor. Gerçek anlamıyla kuyu kazar gibi yapılmış bir çalışma. İpek Çalışlar, Halide Edip’in hayatında tartışma yaratacak çok olay olduğu için açık nokta bırakmak istememiş. Bulabildiği tüm kaynaklara başvurarak objektif bir biyografi oluşturmaya çalışmış. Bu alıntı yoğunluğunu ve bilimsel olma zorunluluğunu çok akıcı bir anlatımla dengeleyerek biz sıradan okurların da keyifle okuyacağı bir biyografi ortaya çıkartmış.

İpek Çalışlar’ın Halide Edip çalışmasının alt başlığı Biyografisine Sığmayan Kadın. Halide Edip’in dolu dolu hayat hikayesi gerçekten de bu nitelemeyi hak ediyor. 568 sayfalık kitabı okurken birçok yerde keşke daha fazla ayrıntıya girilebilse diyorsunuz ama Halide Edip’in hayatı o kadar çok olayla ve kişiyle dolu ki sanırım binlerce sayfa yazılsa yetmeyecek. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.