Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

A ile B arasında



Toplam oy: 1508
Jennifer Egan
Pegasus Yayınları
'İt Kopuk Takımı' kısa hikayeler toplamı tarzında kurgulanmış bir roman. Belli bir merkezi, öne çıkan bir roman kahramanı yok. Anlatının odaklandığı kişilerin ve anlatıcı sesin sürekli değiştiği çok merkezli bir roman.

Jennifer Egan 1970'lerin San Fransico’sunda başlayıp 2020'lerin New York’unda sonlanan İt Kopuk Takımı'nda bir takım ideallerle yola çıkan müzik tutkunu gençlerin düzenle kaynaşmasının hikayesini anlatıyor.

 

İt Kopuk Takımı dördüncü romanı olmasına rağmen Jennifer Egan’ın Türkçeye çevrilen ilk romanı. Kısacası tanımadığımız bir yazar ama 21.yüzyıl Amerikan edebiyatının yükselen yıldızlarından birisi olarak gösterilen Egan ismini önümüzdeki yıllada sıklıkla duyabilirsiniz. The Invisible Circus (Görünmez Sirk)(1995), Look at Me (Bana Bak)(2001), The Keep (Saklamak)(2006), İt Kopuk Takımı (2010) adlı romanlarının yanı sıra Emerald City (Emerald Şehri)(1993) ve Black Box (Kara Kutu)(2012) adlı iki de öykü kitabı yayımladı.

 

 

 

 

1962 Chicago doğumlu. Yüksek öğrenimini Pennsylvaniya Üniversitesi, St. Johns Koleji ve Cambidge Üniversite’sinde tamamlayan Egan, 1987 yılında New York’a yerleştı ve yazarlık eğitimi almaya başladı. Geçimini temin etmek için bir dizi tuhaf işe girdi; Dünya Ticaret Merkezi’ne catering hizmetleri veren bir firmada, uluslararası davalara bakan bir avukatlık şirketinde, önce bir kontesin yanında sonra casusluk teşkilatı OSS’de özel sekreterlik görevinde çalıştı. Öğrencilik yıllarında Çin’i, Sovyetler Birliği’ni, Japonya’yı ve Avrupa’nın hemen her ülkesini dolaşmış ve gezilerinden edindiği izlenimleri 2005 yılında yayımlanan ilk romanı The Invisible Circus (Görünmez Sirk)' ta kullanmıştı. Öykü ve romanlarına iş hayatı ve casusluk dünyasındaki tecrübelerini de yansıttı. Look at Me (Bana Bak) romanıyla 2001 National Book ödülü finalisti olan yazar 2009 NAMI Üstün Medya Ödülü'ne layık görülmüş, İt Kopuk Takımı romanıyla 2011 Pulitzer Ödülü'nü, National Book eleşirmenler ödülünü ve LA Times Book Prize’i kazanmıştı. Ayrıca New York Times Magazine için 2002’de sokak çocukları üzerine yazdığı kapak hikayesiyle Carroll Kowal Gazetecilik Ödülü’ne de değer bulundu.

 

Zaman hızla akarken İlk bölümde kleptomanik Sasha ile bir terapi seansında karşılaşıyoruz. Müzik yapımcısı Bennie Salazar’ın sekreterliğini yapan genç bir kadın. İkinci bölümde sahne alan Bennie Salazar ise 44 yaşında, işini seven, karısından boşanmış, kafa bulmak için altın tozu çeken bir adam. Hikayenin nereye evrileceği hakkında tahmin yürütmete zorlanırken, üçüncü bölümde romanın bakış açısı, zamanı ve mekanı, aslında bütün atmosferi değişiyor. Geriye, 70’lerin sonuna dönüyoruz. Bennie ve arkadaşlarının San Fransisco’daki gençlik yılları. Benny Alice'e aşık, Alice Scotty’e. Scotty ise Jocelyn’nin peşinde. Ne var ki Jocelyn’in aklı kendisinden iki kat yaşlı müzik yapımcısı Lou tarafından çelinmiş. Amatörce müzik yapan gençlerin çoğu orta sınıf -hatta dar gelirli- ailelerden geliyor. Kendilerini, isyanlarını müzikleriyle ifade etmek istiyorlar. Onlar punk çağı çocukları…

 

Sonraki bölümlerde hikayenin Bernie tarafını yine bakış açısı değişiklikleri, zamansal sıçramalar ve mekansal değişimlerle işlemiş Egan. 10'uncu ve 11'inci bölümlerde bu kez Sasha ve arkadaşlarına çeviriyor yönünü. Roman kahramanlarıyla birlikte çok geniş bir coğrafyaya uzanıyor, zaman zaman heyecanlı anlar yaşıyoruz. Ancak romanın ana teması geçip giden zaman olunca, yaşlanan, hastalanan, depresyona giren, kaybeden, intihar eden insanların hayatlarını izlemenin bıraktığı duygu da hüzün oluyor.

 

12'inci bölüm ise gerçekten şaşrtıcı. Roman kişilerinin hayatları ve birbirleriyle ilişkileri 75 sayfalık bir PowerPoint çalışmasına dökülmüş. Hikaye 2020’nin New York’unda noktalanıyor. "Jennifer Egan'ın üç kuşağı içeren San Francisco destanı İt Kopuk Takımı, romantizmden ve punk gençlikten ideallerini satan insanlar çağına uzanan bir macera."

 

 

 

Popülerlik ve Edebiyat

 

Öncelikle romanın ismiyle başlayalım eleştirmeye. İt Kopuk Takımı ismi yazarın roman karakterlerine uygun gördüğü bir sıfat değil. Zaten kitabın orijinal ismi de farklı. A Visit From the Goon Squad'daki başıbozuk, tedhişçi gürühtan kasıt insanlar değil; zaman. 1930’lar Amerikan İngilizcesinde “goon squad” grev yapan işçileri dövmek, grevi kırmak için gönderilen serseriler için kullanılırmış. Jennifer Egan da zamanın yıkıcılığına, gençlerin idallerini kırma gücüne dair bir hikaye anlatmak istemiş. Zaten roman içinde bunu işaret eden diyaloglar da var. Evet, belki de her devirde, her toplumda ortaya çıkan bir olgu; zaman genleri dövüyor, insanları çürütüp tüketiyor, değerleri yozlaştırıyor. İt Kopuk Takımı'ndaki karakterler de kurtulamayacaklar zamanın elinden. Her biri bir tarafa savrulacak. Gençlik ideallerini korumak isteyenler toplum dışında kalırken, zamanın kudretine biat edip ayak uyduranlar yükselecekler. Scotty’nin Bernie’ye sorduğu soru hikayenin düğüm noktası: “A ile B arasında ne olduğunu bilmek istyorum. A, ikimizin aynı kutupta olduğumuz, aynı kızın peşinde olduğumuz zaman. B ise şimdi.” Bernie bir klişe ile yanıtlayacaktır Scotty’i; “Köpek gibi çalıştım.” Sadece bu diyalogdan kalkarak 12 Eylül sonrasına dair, bizzat tanıklık ettiğim çok sayıda 'yükseliş' -aslında modern Faust hikayesi hakkında- konuşabilirim. Elbette bu yazının konusu değil, ancak Evan’ın iy bir çıkış noktası yakaladığının da göstergesi. Ne var ki bu noktayı yeterince işlediğini, söz konusu noktaya yeterince odaklandığını söyleyemiyorum.

 

 

 

 

 

 

 

İt Kopuk Takımı kısa hikayeler toplamı tarzında kurgulanmış bir roman. Belli bir merkezi, öne çıkan bir roman kahramanı yok. Anlatının odaklandığı kişilerin ve anlatıcı sesin sürekli değiştiği çok merkezli bir roman. Her bölüm bir başka bakış açısından verilmiş. Zaman ileri geri gidip geliyor ama geçmişteki duygulardan ziyade kişilerin şimdiki zamandaki ruh halleri öne çıkıyor. Daha doğrusu zaman ve insan arasındaki ilişkiyi yakalamak istemiş Egan. Doğrusal akmayan, geçmişi, bugünü ve geleceği bir arada barındıran bir zaman algısı. Zamanın akışına müzik eşlik ediyor; zamanla değişen müzik estetiği, yeni parçalar, yeni müzikler, yeni şarkıcılar ve bütün bunların bireyin bilincindeki yansımaları… Müzik endüstrisine dokuyor ama endüstrinin sunumu çok yüzeysel. Egan’ın göstermek istediği, değişim olgusu. İnsanın zaman içindeki değişiminin yönü. Nereden başlayıp nereye geldiğimiz.

 

Bu tarz romanların genellikle sağlam bir kurgu gerektirdiğini biliyoruz. Oysa İt Kopuk Takımı'nda kurgunun dağınıklığı dikkat çekici. Yazar karakterden karaktere, zamandan zamana geçerken sanki sadece içinden gelen sesi dinlemiş, dilediği karakteri, dilediği zamanı anlatmış. Romanın belli bir hedefi de yok, sonu da yok. Her bir bölüm sanki ayrı bir hikaye. Hikayeleri ana hikayeye bağlayan karakterlerin kesişen hayatları ve saatin 'tik tak'ları…

 

Hayat hikayesinden yaptığım değerlendirmeyle, 1995 yılında yayımlandığında kimsenin ilgisini çekmeyen The Secret Circles (Gizli Çemberler)'ın popüler bir Holywood filmine kaynaklık etmesinin ve New York Times Magazine’deki yazılarının Jennife Egan’ın yükselişinde önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Popüler kültür araçlarının yarattğı sürpriz bir görünürlük ve patlama onunkisi. İt Kopuk Takımı'nın bu kadar tutulacağını kendisi de tahmin etmiyormuş zaten. Bu sayede bundan sonraki kitaplarının da geniş bir kitleye ulaşacağını umut ediyor. Hep birlikte göreceğiz.

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.