Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İşaretli bir şiir



Toplam oy: 1010
Selcan Peksan
160. Kilometre
Hem toprağın üzerinde, hem de toprak altında yaşayan bir şiir Mağara Vardır.

Selcan Peksan’ın ilk şiir kitabı Mağara Vardır, işaretli kitaplardan. İşaret, Peksan şiirine “2” rakamı olarak düşmüş. “2”, öncelikle dualite demek oluyor. Ardından da, hareket; bir noktadan, başka bir noktaya doğru, ileri ya da geri, koordinatları belirli bir hareket. 

 

Önce sesi ikiye bölünüyor Peksan’ın. Mağara Vardır’ın şiirleri, bir yanıyla tükenmek istiyor, bir yanıyla da kolektif bilincin kalıcılığını arıyor. Yani hem amneziye, hem de asırlar boyu tekrarlansın diye kurulan büyük –büyülü mü demeli?- cümlelere yaslanıyor. Bu bölünmenin kitabı kristalleştirdiği söyleyebiliriz. İki sesin birbirine karışarak transparan bir katılaşma oluşturduğunu: “kısaymış, derinmiş, geçermiş izleri / ben böyle beklerken / seni bana ekli hangi / asra ait gömüden getirip.” 

 

Asra, asırlara ait olan şey, herhalde şairin şiirini yazdığı konum olmalı. Keza Peksan, savrukluk ile klasist bir bütünlük duyguları arasında gezerken en çok evren bilgisi biriktiriyor ve şiirinin kulesini bu birikimle örüyor. Bu kuleden inanılmaz bir “manzara” verimliliğine ulaşıyor Peksan. Söz konusu “ses” bölünmesinin şiddetini binlerce manzaraya bölüyor. En eski Roma şehirlerinden İstanbul’un varoşlarına; Midilli’de ay batmasından, Medine’den yeşil palmiyelere kadar uzayan görüş açısına sahip bir konum var karşımızda. Biraz Lale Müldür şiirlerini andıran bir yer değiştirme/ yan yana koyma oyunu bu. Fakat ilhamın kaynağı şiirden çok, antropoloji. Keşke köklerdeki antropoloji bilgisi biraz daha keskin verilseydi. Şair, tüm bu anlamlı manzaraları peşi sıra sıraladığında karşımızdaki bütün fazlasıyla imgeselleşiyor ve kimi zaman, çarpıcılığı azalıyor. Yine de, son karar verilirken, Peksan’ın şiirini özel kılacak olan da bu tercihi. Kitabın son şiirinde, “ne yandım, ne kuleden atladım,” diyor şair. Kabullenilmiş, aranarak, deneyerek bulunmuş bir tercih. 

 

Bir büyük, bütün şiir gibi okunabilecek Mağara Vardır, kimi zaman, başlığı gibi, bir mağara klostrofobisi yaratabiliyor.

 

 

Bir “hareket” şiiri aynı zamanda Mağara Vardır, koordinatlarını belli etmeyi seven bir şiir. Kitabın ilk sayfalarına bakalım mesela, “Karganın Gözünden” şiirine: “özüne inen damarların renginden emin / kendi halinde bir yaprak gibi düştü / bir yuvarlak devinim / üzümden şaraba doğru...”

 

Önce “üzümden şaraba doğru” gelişen hareketin neyi anlatmak istediğine bakalım. Antik dönemde şaraba geçişin, bir arada yaşama kültürüne geçiş demek olduğu bilgisini paylaşmak istiyor Peksan. Fakat ilerlemeciliğe vurgu yapmak için paylaşılan bir bilgi değil bu. Keza “yuvarlak devinim” giriyor hemen devreye. “Yuvarlak devinim”, kitabın bütününe bir stil, bir biçim olarak hakimiyet kuruyor. Bölünen sesin beraberinde getirdiği kristalleşme biraz daha perçinleşiyor. Primitif-modern, bireysel-kolektif, vahşi-evcilleştirilmiş, dünyevi-ilahi... Birbirine karşı konumlu koordinatların sayısını arttırmak mümkün. Peksan, bu sonsuz koordinatlar zincirinde, sarmal bir şiir yazıyor. 

 

Sarmal yazımı sadece antropoloji, bitkibilim ve metafizik arka planlarıyla açıklamak eksik kalır. Şiirini yalnızca bu anlamlar üzerine kurmuyor Peksan ve tekniğe sızan gündelik dil, kişisel notlar ve yaşantı izlekleri, şiire kıvraklık kazandırıyor. Şiir, okuruna yaklaşıyor. Özellikle kitabın ikinci bölümünde değinilen rüyalar ya da sonlara doğru dozunu arttıran görsel deneyler, kişiselliğin nişanı oluyorlar. 

 

Fakat bazen yakınlığın, daha doğrusu, bir yakınlaşıp bir uzaklaşan şair sesinin yoruculuğu da söz konusu. Peksan, mesela ilk dönem küçük İskender şiirleri gibi, kendi evrenine sıkı sıkıya bağlı imgelerin yoğun tekrarını içeren bir şiir yazıyor. İmgeyi sahiplenen şair, bir bütünlük yaratılabildiği gibi, şiirleri birbirine benzeten bir etkiyi de tetiklemiş oluyor. Kitabın mevcut kalınlığından, yoğunluğundan arındırılması lazımdı. Bir büyük, bütün şiir gibi okunabilecek Mağara Vardır, kimi zaman, başlığı gibi, bir mağara klostrofobisi yaratabiliyor ve bu duygu, birkaç okumadan sonra, eksiltici bir etkiye dönüşüyor. Sayfa sayısını azaltmak, birkaç şiiri kitabın dışında tutmak çok basit bir çözüm olabilirdi oysa ki.

 

Selcan Peksan, uzun bir süre Mağara Vardır şiiri yazamayacak. Hakkı bir kereliğe mahsus kitaplardan biri bu. Organik, kuvvetli, örülü bir şiir. Bazen anıt gibi, bazen anı gibi. İçeriğin imkanlarını sınayan, biçime oklar yollayan. En çok da, devamını merak ettiren. Peksan, bir sonraki kitabında şiirine “modern’in tokatı”nı indirebilir ya da iyice mağarasına yaslanabilir. Yaklaşmakta olanı şimdilik kestiremesek de, bu şiirin büyüyeceğini sezebiliriz. Hem toprağın üzerinde, hem de toprak altında yaşayan bir şiir Mağara Vardır.

 

 

 


 

 

* Görsel: Elif Demir

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.