Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İsyan ve Melankoli



Toplam oy: 1002
Michael Löwy, Robert Sayre
Versus Kitap Yayınları

Romantizm nedir? Yaşamımızın daha sade boyutunda sıkça kullandığımız, çiçek, böcek, sevgili, “romantik bir akşam yemeği” gibi imgelerle süslenmiş anlamından söz etmiyorum. Onun kökenlerini de içermekle birlikte asıl sanat, felsefe, siyaset gibi alanlarda romantizmin ne anlama geldiği yanıtını aradığım. Ne zaman bir ansiklopedinin, edebiyat akımları ile ilgili bir kitabın, veya sanat tarihi kitabının romantizm maddesine baksam kafam daha çok karışır. O kadar çok farklı ve çelişik tanımlardan, özelliklerden söz edilir ki, herhalde ben bunu anlayamıyorum dediğim olmuştur: Kimi romantik akımlar ya da yaratıcıları “gericilik”le damgalanır, burjuvaziye karşı feodal düzenin geri gelmesini isteyenler olurlar, bazıları faşizmin beslendiği yatak olarak tanımlanır, vesaire. Michael Löwy ve Robert Sayre'nin ortak çalışması İsyan ve Melankoli, Moderniteye Karşı Romantizm 'in tam da “Romantizm nedir?” sorusu ile başladığını görüp, ilk sayfayı da okuyunca, tamam bu sefer meseleyi halledeceğiz diye düşündüm. Üstelik Işık Ergüden çevirmişti. Çevirmeni Işık Ergüden olan bir kitaba hem çeviri hem kitabın niteliği açısından güven duyabilirsiniz. Çok yeni bir kitap değil, 2007 baskısı ama özellikle kuramsal kitaplar için bir “okuma zamanı” olduğuna inanırım: bir derdiniz, probleminiz, sorunuz olacak, o sorulara yanıt arıyor olacaksınız ve doğru kitaplarla karşılaşacaksınız. Demek ki bu kitabın benim için zamanı şimdi imiş. Bir araştırma için Löwy'nin Walter Benjamin: Yangın Alarmı kitabını okuduktan sonra yol işaretleri bu kitabı da gösterdi.

 

Evet, Löwy ve Sayre tam da benim yarama (demek ki herkesin yarası) parmak basarak ilk bölüme “Romantik Muamma ya da “Fırtınalı Renkler” başlığını koymuşlar ve romantizmin inanılmayacak kadar çelişik karakteri deyip sıralamışlar: “hem (ya da kâh) devrimci ve karşı devrimci, bireyci ve ortakçı, kozmopolit ve milliyetçi, gerçekçi ve hayalci, geçmişe dönük ve ütopyacı, âsi ve melankolik, demokratik ve aristokratik, eylemci ve müteffekür, cumhuriyetçi ve monarşist, kızıl ve beyaz, mistik ve nefis düşkünü.”

 

Yazarlar farklı düşünürlerin romantizm konusundaki incelemelerini değerlendirdikten sonra kitap boyunca test edecekleri kendi hipotezlerini ortaya atarlar: “Romantizm, modernitenin, yani modern kapitalist uygarlığın, geçmişteki (prekapitalist, premodern) değer ve idealler adına eleştirisini temsil eder. Romantizmin başından beri ikili bir ışıkla, isyan yıldızının ve “melankolinin kara güneşi”nin (Nerval) ışığıyla aydınlandığını söyleyebiliriz.” “Modernite” kavramı ile “modernizm”in arasındaki farka özellikle dikkat etmemiz istenir. Modernite ile kastedilen “sanayi devriminin yarattığı modern uygarlık ile pazar ekonomisinin genelleştirilmesidir.” Tanımdaki kritik sözcükler “geçmişteki değer ve idealler”dir. Zira romantik bakış açısının oluşmasındaki en önemli bileşenler bir “yitim deneyimi”nin yaşanmış olması, yani toplumsal ve tinsel yaşamda geride bırakılanların, yitirilenlerin araması, nostalji ve melankolik özlemdir. Ancak romantiğin bir ayağı da bugündedir: romantizm modernitenin modern bir eleştirisidir. Romantik bugünü eleştirirken bugünden beslenir de.

 

Romantizm olgusunun doğuşu, Aydınlanma düşüncesi ile etkileşimi ve ilişkileri irdelendikten sonra Weberci anlamda “ideal tip”lere uygun bir romantizm tipolojisi geliştirilir. Bu tipoloji bu yazının başında belirttiğim romantizm konusundaki kafa karışıklığının neden oluştuğunu gösterdiği gibi, aynı zamanda bu karışıklığın silinmesini de sağlıyor. Yazarlara göre şu tür romantizmler söz konusudur: onarıcı, tutucu, faşist, mütevekkil, reformcu, devrimci ve/veya ütopyacı. Devrimci-ütopyacı romantizm ise kendi içinde şu eğilimlere göre sınıflandırılabilir: Jakoben-demokratik, Popülist, Ütopik-hümanist sosyalist, Liberter, Marksist. Metin bundan sonra bu eğilimlerin tek tek tanımlanması ve örneklenmesi ile ilerler.

 

Bütün bu değerlendirmelerden çıkaracağımız sonuç, moderniteye karşı bir eleştirel bakış olan romantizmin çok farklı sanat dallarında, düşünce akımlarında, siyaset felsefesinde çok farklı biçimlerde etkisini hissettirebileceği, başka akım ve yaklaşımlarla bir arada olabileceğidir. 19 yüzyıl romantizminin iki önemli figürü, yüzyılın iki önemli devrimi ile birlikte irdelenir: Fransız Devrimi-Coleridge ve Sanayi devrimi-John Ruskin. Romantizm ateşi 20. yüzyılda da devam eder: Dışavurumculuk, özellikle de Gerçeküstücülük çok güçlü romantik hareketlerdir. 1968 isyanı da bu romantik gelenekten, özellikle gerçeküstücülükten esaslı bir şekilde etkilenir. 68 Mayıs'ının duvar yazıları, gerçeküstücü manifestoların açılımları gibidir.

 

Löwy ve Sayre “Romantizmin, modernitenin doruklarında, tüketim toplumunun merkezinde, kitlesel “medya” denen toplumun yaşamsal düğüm noktasında bulunduğunu varsaymak – bizim romantizm anlayışımızı sorgulatacak denli – paradoksal gelebilir” diyerek çağdaş popüler kültür ürünleri, sinema endüstrisi, yayın endüstrisi, çok satanlar gibi alanlarda üretilen güçlü romantik temalara sahip ürünlerin varlığına dikkat çekerler. Romantizm, reddettiği bir toplumsal yapının ürünleri içinde yeniden üretilmektedir. Bu da “yabancılaşmış çağdaş toplumun yok edemediği insani ihtiyaç ve özlemlerin” varlığının ve tatmin arayışının bir göstergesidir. Elbette kültür endüstrisi tematik ögeleri kullanırken bunları yumuşatıp, evcilleştirecek, manipüle edecektir. Yirminci yüzyıl'da romantizmin iki önemli temsilcisi olarak Charles Peguy'in mistik sosyalizmi ve Ernest Bloch tartışıldıktan sonra son bölümde günümüzde romantizmin durumu irdelenir. Çevreci-Ekolojik hareket romantizmin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi olarak ortaya çıkar.

 

Sonuç olarak İsyan ve Melankoli, akademizmden ve entelektüalizmden uzak, anlaşılır dili ve yazarların konuya hâkimiyeti ile son derece rahat ve keyifle okunan bir metin olarak romantizm konusunu merak eden okuyucu için biçilmiş kaftan. Bunun da ötesinde bugünden hoşnutsuz olan, farklı bir dünya mümkün diyen herkesi zenginleştirecek bir metin.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.