Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Küçük trajediler



Toplam oy: 631
Mete Ercis
160. Kilometre
Temiz insanların küçük trajedileri var bu şiirlerde ve insanın içini hüzünlü bir sıcaklıkla dolduruyor.

160. Kilometre genç şair arkadaşların kurduğu ve kurulurken “her türlü yenilikçi deneyime açık bir zemin olmayı hedeflediğini” açıklayan bir yayınevi. Kitap basmaya başlayalı beş yıl kadar oldu. 1989 doğumlu genç bir şair olan Mete Ercis’in Sessizliğinde Babil adlı şiir kitabı yayınevinin 45. şiir kitabı. Şiirin arka sıralara itilip kakılmaya çalışıldığı, ama aslında günden güne şiire yönelik muhtaçlığın giderek arttığı bir dönemde kendileri de şair olan yayımcıların böylesine soylu ve dirayet isteyen bir çabaya girişmiş olmaları başlı başına övgüye değer. Yayınevi, çoğu genç birçok şairin çoğu ilk olan kitaplarını yayımladı; kitap sayısını 45’e ulaştırdığına göre, “yeni” şiirin merkezi ve toplanma yeri olma niteliğini haizdir denebilir artık. Üstelik, başta, yayınevini kuran şairler çevresinin sadece kendi şiir anlayışlarına yakın şairlere cevaz vereceği düşünülürken, bunun böyle olmadığı, yenilikçi olmayı başaran her şiire aynı mesafede durdukları zamanla ortaya çıktı. 

 

 

Mete Ercis genç (ama çok da genç değil, 26 yaşında) bir şair. Şiirlerinde yeniliği dil düzeyinde aramaktan çok söyleyişte arıyor. Kendisine has bir rengi ve karakteri olan bu şiir, şiiri daha çok konuşma dilinde, günlük ilişkilerde, bir nebze ironide ama en çok da günlük hayatın gelip geçiciliğine sıkışmış küçük trajedilerde kovalıyor. Bu şiirin öznesi “naive”, yani temiz kalpli, değerlerinden kuşkuya düşülemeyecek, ama bir yere de tam ait olmayan, müstehzi (ama bu müstehzilik bıyık altından gülmek anlamını taşımıyor), kimi zaman, o da iyi niyetinden kendisini ve duygularını sorgulayan biri. Aşk gibi, kavuşamamak gibi, ayrılık gibi kimi büyük kavramlar ve duygular Mete Ercis’in şiirlerinde küçük ayrıntılarda, hiç de melankolikleştirilmeden yer alıyor. Son dönem yazılan şiirde çok sık görülen dil oyunlarından ziyade sözdizimine, kelimeler arasındaki ilişkilere dikkat kesiliyor. Rahat bir söyleyişi var, ama yine de geleneksel şiirsel söyleyişe boyun eğen konformist bir rahatlık değil bu: Daha çok çocuksu bir hinlik. Yalnız, beni rahatsız eden tek şey, şiirleri dramatik bir tonda bitirmeye fazla özen göstermiş olması. Öyle bir bitiriyor ki şiirlerini, şiirler hakikaten bitiyor ve şiirin ötesine sirayet etmiyor, oraya yeltenmiyor. Fazla klasik ve hatta fazla “normal.” Dediğim gibi biçimsel ve yapısal arayışlara pek yüz sürmüyor Ercis, şiiri daha çok söyleyişte bulmaya çalışıyor. 

 

Temiz insanların küçük trajedileri var bu şiirlerde ve insanın içini hüzünlü bir sıcaklıkla dolduruyor.

 

 


 

* Görsel: Serpil Yıldız

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.