Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Müzik // “İnsan şımarıyor”


Vasat
Toplam oy: 560
Bob Dylan // Çev.Taciser Belge, Nergis Perçinel, İpek Ruhnaz Üstüner
Kara Plak
Dylan’ın New York’a gelişi ile başlayan Kayıtlar, geçmişe dönüşlerle Minnesota’daki çocukluk ve gençlik yıllarını, albüm kayıtlarını ve yolunun kesiştiği insanları da kapsıyor.

Anı kitapları okumak keyiflidir; bildiğimiz, tanıdığımız insanlar ne yapıp etmiş, bugünlere nasıl gelmiş merak ederiz. Dedikoduyu da severiz tabii. Ama bizi anı kitaplarına asıl olarak çeken, son sayfa da çevrildiğinde bıraktığı histir. Bu hissiyse "samimiyetle mi yazılmış, yoksa gerçek hayatta uğraşıp didinilerek yaratılan personaya ihanet etmemek mi esas alınmış?" sorusunun yanıtı belirler.


Büyük personasını şarkılarındaki samimi dille kurmuş ve artık "Nobel Ödüllü bir şair" olan Bob Dylan’ın anı kitabı Kayıtlar, ilk cildiyle kitapçılardaki yerini aldı. İlk cilt demişken, kitap piyasaya ilk sürüldüğünde üç cilt olarak planlandığı duyurulmuştu. Ancak üzerinden yıllar geçmesine rağmen ikinci cildi çıkmış değil. Üstelik akıbetleri de belli değil. (2010’da Rolling Stone dergisi Dylan’ın şimdilik ikinci cildi yazmak gibi bir planı olmadığını duyururken, 2012’de yaptıkları röportajda Dylan’ın kitap üzerine çalıştığını, hatta bir iki bölümünü tamamladığını söylemişti. Öyle veya böyle yıllar yılı çıkmayan bu diğer ciltler yayımlanmış kitabın kapağında kocaman yazan "birinci cilt" ibaresini de artık komik ve tatlı bir detaya dönüştürmüş durumda.)

 

Dylan’ın New York’a gelişi ve Columbia plak şirketiyle anlaşması ile başlayan Kayıtlar: Birinci Cilt, geçmişe dönüşlerle Minnesota’daki çocukluk ve gençlik yıllarını, albüm kayıtlarını ve yolunun kesiştiği insanları kapsıyor. Dylan, tam da kendisinden beklendiği gibi, okurların en meraklı olduğu sansasyonel olayları ve şöhretinin zirvesini yaşadığı 60’lı yılları üstünkörü geçerek daha çok başarısızlıklarında, hayal kırıklıklarında odaklanıyor. Otorite figürleri, bir anda hayatına çöken şöhret, üstüne yapışan yaftalar, kontrolü dışında omuzlarına yüklenen sorumluluklar gibi onun rahatsız eden her şeyi, tıpkı sanatını etkileyen müzisyenleri, yazarları, şairleri, ressamları, dostlarını, iş arkadaşlarını, toplumsal olayları anlattığı gibi açıkyüreklilikle değerlendiriyor ve aktarıyor.

 

Dylan’ın ve müziğinin meraklıları, özellikle New York yıllarını anlattığı bölümü çok seveceklerdir eminim. Çünkü şehre ve o dönemin karakterlerine bakış açısından şarkı sözlerinin temelleri keşfedilebiliyor; kullandığı imgeler ve sert/çarpıcı geçişler daha da anlamlanıyor. Yani Dylan, son paragrafta vurguladığı "Yaşayan Ölülerin Gecesi"nden çıkış yolunu şarkılarında arıyor, hikayesiniyse bu kitapta yazıyor. "Müzik hakkında yazanların, genellikle, müzik yapmanın nasıl bir his olduğuna dair hiçbir fikri yoktur. Ama bu yazdığım kitapla birlikte ‘Kitap hakkında yazan bütün bu insanlar, abi, hepsi ne konuda yazdıklarının çok farkındalar’ dedim. İnsan şımarıyor. Hepsi konuya benden daha hâkimdi. Kitap hakkında çıkan yazılardan bazıları beni neredeyse ağlatacaktı – iyi anlamda. Bugüne kadar hiçbir müzik eleştirmeni bana böyle hissettirmedi."

 

 

 

*Kitapta konu edilen şarkılardan oluşan çalma listesi için tıklayınız.

 

 


 

 

Görsel: Servet Kesmen

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.