Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

O kitabı oraya koymama dersleri


Vasat
Toplam oy: 887
Enis Batur
Sel Yayıncılık
Romanı okurken kitaba olan iştahınızın artacağına, kütüphanenizle yüzleşeceğinize, onlarla aranızdaki garip aşka bir kez daha döneceğinize eminim.

Bir kütüphane, eşelenebilmelidir. Bir kütüphane eşelenebilecek niteliklere sahipse sahipsiz, yani ıssızdır artık. Spiral, küp ya da Daidalus orijinli labirent bir kütüphane tasarım olarak imkansızlığı, çabayı, sabrı, daha da önemlisi tutku ile histeri arasındaki muazzam çatışmayı işaretleme uğraşıdır. Kendi anahtarını kilidinde saklayarak akıl tutulmasını tetikleyen bir bilmece kurgusu, esrarengizi kanıtlanabilecek yetiye ulaşmış sayılacaktır böylelikle. Çünkü her kütüphane bambaşka bir mimar mezarıdır. Buradaki mimar yapı taşı olarak kitabı ve kitabın temsil ettiği her türlü huysuz ama elzem uyarıcıyı seçmiştir. İç içe geçmiş her türlü fikir, olay, mitos kütüphanenin harcındadır artık. Onunla temasa kalkışan herkese karşı geliştirdiği, kişiye özel farklı bir refleks de edinecektir kütüphane; kazandığı bu ruh matbu sayılan tüm bağlayıcılardan bağımsızdır şimdi.

 

Kütüphanenin teorisinde alternatif bir matematik işleme konur. Tasnif denilen şey, formülleri küçümseyen bir denklemdir enikonu. Elbette buradaki elitist olma durumu birilerini tedirgin etse de sonuca ulaşma mücadelesindeki bu titizlik meslek hastalığı, rahatsızlığı diye algılanmalı, hoş görülmelidir. Dengeyi fizik bilimiyle açıklamaya çalışsanız da dönüp dolaşıp geleceğiniz adres, geometri ve cebirdir sonuçta. Kısacası, kütüphaneler, su yerine mürekkeple beslenen ağaçlardan müteşekkil, mümkün mertebe ürkütücü bir ormandır... diyen bir düşünür bulmak zor olmayacaktır.

 

Elbette, organizmadan söz açmıyorum. Ama organik bir toplamdan, gövde olma bilincinden, böyle bir hissin kütüphane üzerindeki hâkimiyetinden de kaçınamam. Eksiltici, tamamlayıcı öğelerin ardışık veya simetrik konumlanması ya da derinlik için yatay/dikey yerleştirmenin işlevi veya “raf katı çıkma” avantajını olumlu kullanabileceğimiz bir sınıflandırma, son kertede bütünün sağlamasını yapabileceğimiz özel tasarım, bir kütüphanenin vazgeçilmezlerinden. Onun nefes alıp verebilmesi ancak bu özenin ve dikkatin ürünü.

 

Kitabın sırrı kütüphanenin kaderini çiziyor. Ne yazar, ne yayıncı, ne sahaf ne de okur sırra vâkıf. Oluşmuşluk, o devasa hücre, özgürlüğünü kontrol altında tutabilmek için kendi mekanizmasını, işlerliğini biçimlendiriyor – özelleşiyor. 

 

Kütüphanenin mevkisini bulabilmek için sekstant kullanabilen biri olmak şüphesiz zorunlu; yoksa hem yatay hem de aşağı doğru dikey derinliği hissetseniz de yukarı doğru yüksekliği kavrayabilmek müşkül. Yazının ufku ya da öze/magmaya yakınlığı entelektüel algıyla ölçülebilir, ancak zaman ve evren, tarih ve boyut karşılaştırmaları için insanoğlu hâlâ çok yetersiz değil mi?

 

Bir kütüphane kurmak: İşte kilit ve anahtardan kastım tam da buydu bir açıkçası. Kütüphanenin çalışmaya başlaması için ilk hareket sizden gelmelidir. Sonrasını o kendi kendine halledecektir.

 

Uzun bir sorgulama

 

Bir edebiyatçıya kimliği gizli birinden miras bırakılan, İstanbul Dragos’taki kütüphane zaten bibliyomaninin pençesine düşmüş olan o insanı nelerle hesaplaşmaya itebilir: Rastlantısalın kurmaca ile, mimarinin matematik ile refakat ilişkisi sadece deneysel ve sanatsal mıdır? Enis  Batur, on yıla yayılan yazılma sürecinde ördüğü romanı Kitap Evi’nde uzun bir sorgulama yapıyor. Batur’dan gelen bir roman okur adına büyük sürpriz elbette. Çünkü Batur’un detaycılığını ve engin araştırmacılığını bilenler için ta en baştan bir merak uyandırıyor. Yazı dilinde üzeri örtülmüş sözcükleri de uyandırmayı ihmal etmeyen Batur, savruk kütüphaneleri, dağınık okurları da alttan alta eleştirmiyor değil doğal ki. Çok da haklı.

 

Romanı okurken kitaba olan iştahınızın artacağına, kütüphanenizle yüzleşeceğinize, onlarla aranızdaki garip aşka bir kez daha döneceğinize eminim. Hakkında önemli eleştirilerin, incelemelerin, çağrıştırdıklarıyla dolu denemelerin yazılmasını hararetle beklediğim bu kitabı tüm gerçek okurlara öneriyorum.

 

Aklıma takılan ender sorulardan biri şu: Kitap Evi’ni kütüphanenizde nereye yerleştireceksiniz? Yerinin orası olup olmadığından hiç mi kuşkulanmıyorsunuz? Bir kez daha düşünmelisiniz.

 

 

 


 

 

* Görsel: Jessixa Bagley

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.