Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Okuma/anlama/anlatma/gösterme ve izlemenin bir aradalığı


Zayıf
Toplam oy: 361
Cem İleri
Norgunk Yayıncılık
E Evi, her okunduğunda kendini yeniden yazacak/yaratacak bir kitap.

Bir metin/heykel/resim/sinema filmi/tiyatro oyunu üzerine düşünmek, bu düşünmeyi bir metne dönüştürmek nasıl bir süreci göz önüne almak demek? Bu süreci yazıya dökerken, dökme hali için kelimeler her zaman yeterli olur mu? Bunu bir başka şekilde anlatmak mümkün mü? Cem İleri'nin E Evi'ni okurken bu sorular kafamın bir köşesinde hep dönüp durdu. Nitekim kitabın ilk paragrafı ve aynı zamanda yayıncı tarafından hazırlanan arka kapak yazısı da Lorem Ipsum'dan bir alıntı! "Lorem Ipsum yazının yerini alan sahte yazı, yalnızca belirli bir işlevi görmesi için kullanılan sözcükler, anlamı bir kenarda bırakmış, yerine gelmesi gereken metnin yerine bir süreliğine geçmiş kullanmalık imge, mükemmel bir boşluk, yararsız yazı, boş sayfa, kör metin."

E Evi'nin yazarı Cem İleri, Ayşe ve Bülent Erkmen'in yapıtları/işleri/eserleri üzerinde odaklanırken biz okurları da zihninin kıvrımları arasında dolaştırıyor. Onur Erkmen(ler)'in işleri/yapıtları/eserleri üzerinde neler düşündüğünü, neler okuduğunu, bunların onda uyandırdığı çağrışımları bizler okur olarak tek tek, fakat yazarının zihninde nasıl canlandığını da görerek okuyoruz. Bu açıdan bakıldığında Cem İleri'nin görsel sanatları yazıyla bir anlama/aktarma/açma/açıklama girişiminin nasıl yazı/metin ve görme/görsellik arasındaki ilişkiye dönüştüğünü izlemek de mümkün. İzlemek diyorum, çünkü tüm kitap boyunca yazar kimi zaman anlatıcı/aktarıcı kimi zaman okur/izleyici olarak farklı rollerde karşımıza çıkıyor. Erkmen'in farklı dönemlerindeki farklı iş/eser/yapıtlarını anlatırken, Erkmen'i de anlatının parçası yapıyor.

Biçim/anlam/anlatı arasındaki ilişkilerin Erkmen'in eserlerindeki önemi ve bunların bileşenleriyle/dönüşenleriyle arasında kimi zaman eşzamanlı kimi zaman ardışık kimi zaman da geriye dönüşlü bir şekilde kurduğu bağıntı/bağlılık/bağdaşıklık ilişkilerinin nasıl bir uzam/evren oluşturduğu da E Evi'nin temel meselelerinden biri. Problem değil, mesele. Çünkü mesel'i de çağrıştıran mesele kelimesi hem mesel'in benzer/örnek/misal anlamlarını, üstü kapalı olarak söylenen ibretlik sözü, kıssayı ve atasözünü hem de mesele olduğunda sorun/bilmece anlamlarını bir arada taşıyor. Cem İleri, Erkmen'in iş/eser/sanatını bir mesele gibi ele alarak onun farklı yönleri arasındaki ilişkileri sadece benzerlikler üzerinden değil, bileşenler ve bağıntılar olarak incelediği için bu sanatın gözümüzün önünde nasıl bir bellek kazandığını da biz okurlara/izleyicilere aktarıyor. Fakat burada onun kullandığı yöntemin, ele aldığı işi bir mesel/e olarak okuması olduğunu düşünüyorum. Bu da metni bir "enerji" haline getiriyor. Nitekim Cem İleri'nin geçtiğimiz 15 Mayıs’ta gerçekleştirdiği "Remix Konuşma Dizisi: Bazı Kitaplarımı Nasıl Yazmadım?" başlıklı konuşmasını dinlediğimde ve sonrasında Bülent Erkmen ile E Evi hakkındaki ayak üstü konuşmamızda metnin bir "enerji"si olduğu konusunda hemfikir olmamız da, "enerji"den kastımızın Erkmen'e mesel/e gibi yaklaşmakta olduğunu görüyorum. Olağan ile olağanüstü'nün, yazı ile söz'ün, yazı ile göz'ün karşılaşmalarının bir araya gelişinin yazar tarafından biz okurları nasıl okura/izleyiciye dönüştürdüğünün sırrı da burada sanırım.

 

Metni bir mesel/e şeklinde kurmak, yapmak da yazanın yazdığı hakkında neler düşündüğünü, düşünme aşamalarının her evresini, sonradan oradan sonuçlara nasıl açıldığını, bağlam/bağlantıları nasıl yakaladığını yavaş yavaş açarak mümkün. Bu, yazarı da o işleri bir araya getiren, yoğuran, inşa eden bir başka role büründürüyor. Yine tam da bu noktada, Cem İleri'nin Akbank Sanat'ta "Remix" kavramı üzerinde yaptığı konuşmasının ardından Bülent Erkmen'in, İleri'ye E Evi'ne dair yazdığı metnin ne anlattığına dair doğrudan bir konuşma yapmaması, okuru metniyle baş başa bırakması konusundaki önerisini hatırlıyorum. 18 parçadan meydan gelen E Evi, aslında her bir parçanın farklı, ayrı ve başka düzenlerle okunmasını da mümkün kılan bir yapıya sahip. Bu yönüyle her okurun kendi tecrübesi ve onu nasıl bir sıralamaya tabi tuttuğu da metni anlamlandırma/anlama konusunda bir başka tecrübenin ortaya çıkmasını sağlıyor.

E Evi, her okunduğunda kendini yeniden yazacak/yaratacak bir kitap.

 

 

 

 


 

 

 

Görsel: Akif Kaynar

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.