Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Paris'ten Paris'e bir deniz yolculuğu



Toplam oy: 1098
Alfred Jarry // Çev. Işık Ergüden
Sel Yayıncılık
Patafizikçi Doktor Faustroll'un Davranış ve Görüşleri, kapağındaki bisikletin de çağrıştırdığı üzere, harika bir "Bisiklet Günü" tasviri olarak okunabilir.

İsviçreli bilim insanı Albert Hofmann, ünlü bir ilaç firmasının laboratuvarında "çavdar mahmuzu" adlı bir mantar üzerinde çalışıyordu. Elde ettiği sentezi önce kendi üzerinde denemeye karar veren Hofmann, sürecin tamamlanmasını beklemeden laboratuvardan ayrılıp bisikletine atladı ve evine doğru yola çıktı. Bir süre sonra çevresindeki her şey değişmeye, sanki bir lunaparka benzemeye, cisimlerin formları bozulmaya başlamıştı; Hofmann'ın düşünceleri de dağılmış, içinde bir gülme isteği yükselmişti. Onun bisiklete bindiği o gün –19 Nisan 1943–, tarihe "Bisiklet Günü" olarak geçti. Çavdar mahmuzundan sentezlenen karışım ise ABD’li gençler arasında epey yaygınlaştıktan sonra, 1968’de yasaklanan LSD idi. Hofmann, kendi üzerinde uyguladığı LSD deneylerini My Problem Child adıyla kitaplaştırdı fakat algıdaki bu bozulmaları bir bilim insanının kaleminden okumak, bir edebiyatçının kaleminden, renkli bir hayal gücünün pekiştirdiği haliyle okumak gibi olmuyor elbette.

 

 

Diğer yandan, Boris Vian, Georges Perec gibi modern edebiyatın önemli isimlerine ilham veren, genellikle sembolist hareketle bağdaştırılan, gerçeküstü tiyatrosunun atası Alfred Jarry de, bisikletle dolaşmayı sevenlerdendi; üstelik algısını neredeyse Hofmann’ın LSD’si kadar bozacak bir maddeye –absente– düşkündü. 1873’te başlayıp 34 yıl süren kısa ömrüne birçok gerçeküstü roman, öykü ve tiyatro eseri sığdırdı. İşte, bunlardan biri –yani Patafizikçi Doktor Faustroll’un Davranış ve Görüşleri kitabı– kapağındaki bisikletin de çağrıştırdığı üzere, harika bir "Bisiklet Günü" tasviri olarak okunabilir. Öyleyse şimdi, Alfred Jarry’nin kurduğu patafizik ilmini ve isminde bir Doktor Faustus göndermesi gizleyen Doktor Faustroll’u tanıyalım...

 

Genelle değil özelle ilgilenen patafizik, istisnaları yöneten yasaları inceler; "geleneksel evrenin yerine görülebilecek, hatta görülmesi gereken bir evreni tarif eder;" diğer bir ifadeyle ise modern bilimi hicveder. Kitabın başındaki tutanaklardan evine haciz geldiğini anladığımız Doktor Faustroll’u belediye görevlileri bulamasa da, biz onun paralel bir evrende gezindiğini, "as" adlı bir kanoyla, Panmuphle ve Çıkık Kıç ile birlikte, Paris’ten Paris’e bir deniz yolculuğuna çıktığını öğreniyoruz. Bu yolculukta birçok gariplikle karşılaşıyor üçlü: "Gözünü fosil bitkilere dikmiş olan Faustroll, Paris’in kuzeydoğusundan çok uzakta olmamamız gerektiği sonucunu çıkardı. Kalaylanmış gökyüzü, gemi çatılarının yeşil uykusunun öteki tarafındaki anıtları tersine dönmüş gösteriyordu; tekneler oradan ters olarak, görünmez geleceklere simetrik, geçtiler, sonra Ritmler Şatosu’nun hâlâ uzaktaki çatılarının görüntüsü."

 

Diyebiliriz ki, Patafizikçi Doktor Faustroll’un Davranış ve Görüşleri, nadiren yan yana gelen kelimelerin buluştuğu bir kitap. Kimisi bundan keyif alırken, bir diğeri o dünyanın içine giremeyebilir; çoktan sarhoş olmuş arkadaşlarınızın masasına ayık kafayla oturduğunuzda neler hissettiğinizi hatırlayın... Fakat her halükarda böyle zorlu bir metnin altından kalkan çevirmen Işık Ergüden’e şapka çıkarmayı ihmal etmeyin.

 

 


 

 

* Görsel: Akif Kaynar

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.