Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Sen Zahmet Etme, Filmi De Biz Çekeriz



Toplam oy: 91
Bu İş Asla Tutmaz - Netflix’in Doğuşu ve Bir Fikrin İnanılmaz Serüveni, Netflix’in doğuşunu ve geçirdiği süreçleri, bu platformun kurucularından biri ve ilk CEO’su olan Marc Randolph’un ağzından anlatıyor. Yeni bir iş kurmak gibi bir planınız yoksa dahi, Netflix’in adının az kalsın CinemaCenter olacak olması, televizyonlarımıza bağlı bu yeni kara kutuya bakış açınızı değiştiriyor.

Neredeyse her ülkede 150 milyonu aşkın abonesi var; kendi televizyon şovlarını, dizilerini, filmlerini yapıyor. Son dönemde Türkiye’de insanların film izleme alışkanlığını değiştirdi. Artık pek fazla uğraşmak istemiyoruz ve onda ne varsa onu izliyoruz. Uğraştırmaması avantaj, fakat bizi sadece belli filmlere mahkûm ediyor ve araştırarak gündemimiz dışındaki dizi-filmlere ulaşmamızı da engelliyor. Her halükârda, Netflix hayatımızın bir parçası. Bu İş Asla Tutmaz - Netflix’in Doğuşu ve Bir Fikrin İnanılmaz Serüveni, bu platformun doğuşunu ve geçirdiği süreçleri, Netflix’in kurucularından biri ve ilk CEO’su olan Marc Randolph’un ağzından anlatıyor.

 

Netflix’in kuruluşuna dair, bilmeyenler için önemli olacak bir notla başlamalı: Netflix, 1997-98 yıllarında kuruluyor ve o dönemde çevrimiçi yayın izlemek mevcut internet şartlarından ötürü pek mümkün değil. Haliyle, Netflix bir “film kiralama şirketi” olarak kurulur. DVD’leri internet sitesinden seçersiniz ve seçtiğiniz DVD’ler adresinize gelir… Şimdi bakıldığında gayet arkaik görünen bu yönteme, o dönemde de insanların alışması zaman almış ve Netflix’in kuruluşu bir hayli sancılı geçmiş.

 

Kitap bir start-up kitabı olarak görülse de, platformun günlük hayatımıza bu kadar sirayet etmiş olması onu farklı, daha “nostaljik” bir yere oturtuyor. Kitap boyunca kurucu Randolph’un ağzından dökülen birtakım “öğütler” kitabı bir tür start-up hikâyesine dönüştürüyor, ama bir süre sonra bunları görmeyip eğlenceli yerlere odaklanmayı öğreniyorsunuz. Yine de bir tanesini burada belirtelim: “Tezahür anlarına aldanmayın. İyi fikirler haftalar ve aylar içinde çok daha yavaşça ve adım adım görünürler. Ve hatta bir tanesine ulaştığınızda, bunun farkına varmanız uzun sürebilir.”




Abonelik sistemi
Platformun hayatımıza kattığı ve hatta online satın alma sistemini derinden değiştiren en önemli özelliği abonelik sistemi olmalı. İlk açıldığı yıllarda insanlara tek tek film kiralatmayı bir türlü beceremeyen ve sadece film DVD’leri satarak ayakta kalan platform, birkaç yıl sonra şimdiki icra yöneticisi Reed Hastings’in CEO olmasıyla birlikte abonelik sistemini keşfeder. Abonelik sistemi, sizi kaç film izlediğinize göre değerlendirmez ve böylece her ay aynı parayı vererek istediğiniz kadar film izlemenizi mümkün kılar. Temelde “O kadar para veriyorum, bari izleyeyim” mantığına dayanan bu sistemden sonra, Netflix tek tek film kiralamayı bırakır ve algoritmasını geliştirmeye karar verir. Şimdiki Netflix’in ana ayağı olan bu fikir, izleyicilere filmleri oylatır ve ona uygun yeni filmler önerir. Nihayetinde, artık izleyicinin yapması gereken pek bir şey yoktur. Tembellik birçok şeyin önüne geçmiştir. İzleyici yeni filmler keşfetmekle vakit harcamaz ve her ay önüne sunulanı tüketmeye odaklanır. Küçük Prens’te, satıcıyla karşılaşan kahramanımız onun susuzluğu gidermek için haplar sattığını duyunca şaşırıyordu, hatırlarsınız. Bunun insanlara haftada elli üç dakika kazandırdığını öğrendiğindeyse şu cevabı veriyordu: “Dilediğimce harcayacak elli üç dakikam olsaydı, bir çeşmeye yürürdüm ağır ağır.” Netflix’in kaybettirdiği de bu çeşmeye ağır ağır yürüme durumu olmalı; tabii, bu başka bir yazının konusu.
Bu İş Asla Tutmaz’a dönecek olursak… Bir start-up nasıl kurulur için ilk ağızdan bir hikâye sunması ilgi çekici. Kitabı ilginç kılansa, ABD’de kurulan bir film kiralama şirketinin Çağatay Ulusoy’a başrol oynatacak kadar globalleşmesinin ardında yatan hikâye. Yeni bir iş kurmak gibi bir planınız yoksa dahi, Netflix’in adının az kalsın CinemaCenter olacak olması, televizyonlarımıza bağlı bu yeni kara kutuya bakış açınızı değiştiriyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.