Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Şiir yayıncılığında kıpırdanış



Toplam oy: 1054
Orhan Kahyaoğlu
Ayrıntı Yayınları
En son 1980'lerin sonuna kadar değerlendirilmiş olan Türkçe şiir serüvenini 2000'lere kadar taşıyan Modern Türkçe Şiir Antolojisi, daha önce dışarıda bırakılmış olan birçok şiirsel girişimi kayıt altına alıyor.

1980’lerin sonuyla birlikte gitgide irtifa kaybeden şiir 2000’lerle birlikte ülkemizde yeniden diklenmenin ipuçlarını vermeye başladı. Öznenin parçalanıp yaşantıların sanallaştığının iddia edildiği bu dönemde ülkemizde daha çok ve daha çeşitli şiir yazılmaya, şiir alanında yeni arayışlar görülmeye başlandı. Ancak ne var ki bu hareketlenme daha çok marjda kalmış, küçük dergilerde ve yayınevlerinde toplanmıştı. Şiir marjinalleşmiş, öncü kimliğini bir ölçüde kaybetmişti. Şairler kendi içine kapanmış, dar bir izlerçevreye hitap eder olmuştu. Ancak yeni binyılla birlikte şiirde görülmeye başlanan hareketlilik sonucu işte nihayet “büyük” yayınevleri de bu gelişmelere ilgisiz kalamadı. Ülkemizin önde gelen yayınevlerinden biri olan Ayrıntı Yayınları yeni bir şiir dizisi  yayımlamaya başladı; ilk olarak Orhan Kahyaoğlu’nun hazırladığı Modern Türkçe Şiir Antolojisi ile Sohrâb Sepehrî’nin Sekiz Kitap ve Mario Benedetti’nin Aşk Kadınlar ve Hayat adlı kitapları yayımlandı. 

 

 

Bunların içinde antoloji oldukça iddialı bir girişim ve ülkemizde 14 yıldır yayımlanan ilk modern Türkçe şiir antolojisi olma özelliğine sahip. Antoloji, sahip olduğu birçok ayırt edici özelliğin yanı sıra “eleştirel” olma niteliğini de taşıyor ve en son 1980’lerin sonuna kadar değerlendirilmiş olan Türkçe şiir serüvenini 2000’lere kadar taşıyor. Antolojilerin bir tür meşrulaştırma aracı olduğunu düşünürsek, bu antolojiyle birlikte daha önce dışarıda bırakılmış olan birçok şiirsel girişim kayıt altına alınıyor. 80’lere oranla benim “şiirimizin kaynama süreci” olarak nitelediğim ve ne yazık ki “geçiş dönemi” olarak hafife alınmaya çalışılan 90’lı yıllar şiiri de ilk kez bir antolojiye, üstelik ayrıntılı bir incelemeye konu ediliyor. 90’ların aslında 80’lerin devamı olmayıp bir kopuş şiiri olduğu daha belirginleşiyor, görünür hale geliyor, ki antolojilerin de toz duman içinde kalmış gelişmeleri, serinkanlı, hakkaniyetli ve serinkanlı bir yaklaşımla görünür kılması beklenir. Yayınevi Yaşar Miraç’ın efsanevi kitabı Trabzonlu Delikanlı’yı da yayımlayarak sürpriz bir kitapla Türk şiirine de giriş yaptı. Bu çok sevindirici ve Türk şiirinin gelişimini destekleyecek bir girişim. Bu girişimin şiirimizi canlandıracağını düşünüyorum.

 


 

* Görsel: Can Çetinkaya

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.