Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yavaşlama İsteği: Diken Ucu



Toplam oy: 1586
Behçet Çelik
Can Yayınları

 

Behçet Çelik’in Diken Ucu adlı öykü kitabı,’Huzurlu tabloda huzursuz ayrıntılar’, ‘Dünyayı onlardan koru’, ‘Ya da sahiden kayıyorduk zamanda’ bölüm başlıkları altında gruplanmış on dört öyküden oluşuyor.

Yazar, yaşamın ancak ‘dokunulduğunda’ ayırt edilen kimi pürüzlerinin algıyı genişleten bilgisine dikmiş gözünü. Diken Ucu ismi, okura, öykülerin ‘önce görülenin ötesi"ne bakmayı hedefleyeceğini söylüyor. Gerçekten de kitabın sözü, yaşanan gerçekliğin ‘daha’sını, ‘fenomen’ olmayan insanın dünyasını araştırarak ürüyor. Çelik’in yazın tutumu, ‘ahenkli’ söyleyişin gürültüye rağmen ayırt edilebilir olacağını doğrulayan nitelikte…

Diken Ucu’nun sanatsal kompozisyonunu tamamlayan öykü kişilerinin, ilk anda, bu dünyada işlerini bitirmiş gibi davranan ve sıkılan insanlar olduğu düşünülebilir. İkili ilişkilerde, yakın çevrede ya da topluluklar içinde yalnızlığın dile geldiği sanılabilir. Oysa bana öyle geliyor ki (öykü öbeklerine verilen başlıkların da hissettirebileceği gibi) bu haller, öykü kişilerinin bir zaman için durumu değerlendirmek üzere yavaşlama isteğinin dışavurumudur: Kendilerini tekrar etmekten bunalırlar. Kaybedilmiş bütünlüğü "an"da yeniden kurma çabasıyla, iç seslerini konuşturmak üzere hayatı yavaşlatır, yaşamın devinimi içinde merkezkaç etkisiyle bir miktar yana kayarlar. Yazarın anlatmaya başladığı yerde başlamamış, bittiği yerde bitmemiş durumları, durum içindeki kişisel duruşlarını sorgulama isteği duyarlar. Hatta bu kaçınılmazdır. Ve can alıcı soru ise şu olacaktır: Henüz durmamışlardır, fakat ne kadar ilerlemişlerdir?

Onlar, sezgisel çeşitlemelere açık, olup bitene duyarlı dikkatleriyle söylenenin ötesini imler, kendilerini dönüştürerek geleceği hazırlarlarken, yaşamın kendine özgü denetlenemeyen doğası da sorular arasında yerini alır.

BEHÇET ÇELİK KLASİĞİ

Diken Ucu’na bir Behçet Çelik klasiği demek hiç de yanlış sayılmamalı.

Öykü kişileri için hemen hiçbir şeyin değişmeyeceği (metnin fiziki zamanında) en başından belli olan öyküler yine...

Anlatıcıların (seçilen) konumundan (diğer öykü kişileri ve durumlar karşısındaki), tanıklıklarından, gözlemlerinden özellikle zenginleşen öyküler…

Dahası da var…

Deyim yerindeyse zihnimize sızan, belleğimizde yer edinen imgelerin çokluğu, Behçet Çelik’in dilinden yola çıkarak, öykü dili üzerine yeniden düşünmeye zorluyor insanı: Şiirsel olmadan şiirsel etki yaratma ustalığı... Bezemesiz, yalın, tutarlı ve özenli anlatım…

Kitabın başlangıcında, yazarın, Şair Edip Cansever’e gönderdiği selama katılarak… Yazdı, okuduk, düşündük… ‘Gözlerimizi sallantılı bir denize bırakır gibi içimize bıraktık’ ki, özümleyelim…

Behçet Çelik’in telaşsız, telaşsız olduğu oranda da damıtık, etkileyici yazım yaklaşımından doğan bu güzel öykü kitabı Diken Ucu’nun öykü sevenlerce mutlaka keşfedilmesi gerekiyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.