Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yazar hikayesini arıyor



Toplam oy: 1030
Aslı E. Perker
Everest Yayınları
Aslı E. Perker'in hikaye anlatma konusunda daha da ustalaştığını görmek sevindirici.

2005 yılında yayımlanan ilk romanı Başkalarının Kokusu ile yayın dünyasına umut verici bir adım atmıştı Aslı E. Perker. İkinci romanı için acele etmedi ve dört yıl sonra Cellat Mezarlığı ile çıktı okuyucusunun karşısına yeniden. Adının yarattığı çağrışıma uygun biçimde polisiye bir yanı vardı Cellat Mezarlığı’nın; ama Aslı E. Perker yarattığı karakterler ve karakter çözümlemeleriyle türün sınırlarının ötesine geçmişti. Üçüncü romanı için ise fazla bekletmedi; Sufle, 2011 yılında yayımlandı. İlk iki romanla tematik benzerlikler barındırmakla birlikte, dil ve hikaye biraz hafiflemişti. Belli ki hitap ettiği okuyucu kesimini genişletmeyi hedefliyordu Perker. Yakın zaman önce yayımlanan son romanı Bana Yardım Et’in yazar tanıtım yazısından bu hedefini tutturduğu anlaşılıyor: Cellat Mezarlığı sekiz, Sufle yirmi iki dile çevrilmiş. Edebiyatımızın sesini duyurmak açısından sevindirici; gelgelelim, Aslı E. Perker’in romanlarının ikinci baskılarının henüz yapılmadığı düşünülürse, Türkiye’de aynı ilgiyi gördüğünü söyleyemeyiz. 

 

Bana Yardım Et romanında genç bir kadın yazarın hikayesi anlatılıyor. Tesadüfe bakın ki bu kadın yazarın adı da Aslı. Yazarı şahsen tanımadığım için kendisi ile karakteri arasında benzerlik var mıdır, yok mudur bilemiyorum. Zaten bunun edebiyat eleştirisi açısından herhangi bir önemi de yok. Öyleyse, okuyucuya muzip bir göz kırpma ya da merak uyandırmaya yönelik zararsız bir oyun olarak değerlendirelim bu isim benzerliğini. 

 

Aslı, kızlarından maddi desteği esirgemeyen bir annenin manevi açıdan boşluğunun hissedildiği bir evde, büyükannesinin sevgisiyle büyümüş bir kadın. Genç, güzel ama yazar olmasına rağmen başkalarının yanında kendisini -duygularını ya da düşüncelerini- ifade etmekte zorlanıyor. Aslında çizeceği yolu da bilmiyor Aslı, yazarlığından bile emin değil: “Her şey yazar olmaktan daha iyi geliyor ona. Bu yaratıcılık denen şey ne menem bir şey bilmiyor. Yaratıcı mı değil mi bilmiyor. Eleştirilmekten ölesiye korkuyor. Bir kitap yazdıktan, hele ki basıldıktan sonra sırra kadem basmak istiyor. İnsanların ne düşündüğünü duymayacağı, bilmeyeceği bir yere gitsin. Daha doğrusu kimsenin ne adını, ne kitabını duymayacağı bir yere gitsin. Yazar olarak devam ederse bütün bir ömür kendini hırpalayacağının farkında. Ne gerek var böyle kavgaya? Gerek yok da başka ne iş yapabilirim diye düşündüğünde kalakalıyor. Aklına hiçbir şey gelmiyor. Başka hiçbir işi yapmayı bilmiyor. Mecburiyetten yazar olunur mu? O olmuş... İki kitabı var, ama kendisini hâlâ bir yazar gibi hissetmiyor.”

 

Büyükannesini yitirmenin, sevgilisinden ayrılmanın, anne ve babasıyla iletişimsizliğin ve kronik uykusuzluğun psikolojik sıkıntılarını yaşarken Avusturya’dan gelen, birkaç ay sürecek yazarlık seminerine katılma hakkı kazandığı haberi mutlu edecektir Aslı’yı. Kalacak yer sorununu da çözer. Yegane sorun bir kediyle birlikte yaşama zorunluluğudur. Her ne kadar kedilerden hoşlanmasa da, “Avrupalının kedisi bizimkiler kadar yılışık değil” fikriyatından hareketle bu durumu da sorun etmeyecek ve Avusturya’ya doğru yola koyulacaktır.

 

Bildiği bütün hayatlardan farklıdır ama Aslı kolayca alışır yeni hayatına. Ölemediğini -ve 130 yaşında olduğunu- iddia eden Daniella, Daniella’nın bahçıvanlığını yapan yürüme engelli Hakan, kendisi gibi toplantıya katılan yazarlar ve evde onun gelmesini dört gözle bekleyen bir kedi... Aslı bir yandan etrafındakilerle denge tutturmaya, diğer yandan tam da bu ilişkileri anlattığı romanını yazmaya, kendi hikayesini bulmaya çalışıyor...

 

Rastlantılarla kesişen hayatlar

 

 

Aslı E. Perker’in bütün romanlarında göze çarpan bir özellik; karakterler üzerinden yola çıkıyor, karakterlerin yollarını kesiştiriyor, onların kaderlerini etkileyen bu kesişme anlarında odaklanarak hikayesini farklı mekanlara doğru genişletiyor. Söz konusu anlayışı bir söyleşisinde şöyle özetlemiş: “Hepimizin hayatı, hiç olmadık yerlerden birbirine bağlı. Belki de bu benim düşünce şeklim çünkü şu ana kadarki, tecrübelerim tersini kanıtlamadı. Hayatlarımız fark edemeyeceğimiz kadar ufak noktalarda kesişiyor. Göbekten bağlanmamız ise an meselesi. Kimi insan bunun üzerine gider, kimisi gereksiz bulur gitmez. Ben o bağlantıyı kurmayı sevenlerdenim.”

 

Roman karakterleri ne kadar farklı tarihlerden ve farklı coğrafyalardan çıkıp gelmiş olsalar bile, Aslı E. Perker gerçekten de iyi kuruyor bağlantıları. Bana Yardım Et’te de Aslı’yı, Daniella’yı, Hakan’ı ve kediyi kolayca ve inandırıcı bir biçimde birbirlerine bağlamış. Bağlamaktan ziyade teğellemiş demek daha doğru olacak. Çünkü bu kez ilk iki romanındaki kadar derinlere dalmamış. Akıcı ama hafif bir anlatımla, okucuya sevimli gelecek bir hikayeyi öne çıkarmış. Roman kişilerinin iç dünyalarına yine dokunuyor; ama dokunmakla yetiniyor. Sanki roman kahramanı Aslı gibi, yazar Aslı E. Perker de duyguları paylaşmaktan imtina etmiş. Bu biraz da Perker’in bu romanda kullandığı üslupla ilgili. Duyguları ifade etmekten ziyade duygu durumu bilgisini veren -mobil iletişim çağı tarzı- bir üslup. Bu üslubun bilinçli bir tercih olduğunu ve günümüz okuyucusunu yakalamayı hedeflediğini düşünüyorum. 

 

Bana Yardım Et özelinde roman içinde roman kurgusu hikayeyi farklı boyutlara taşıma potansiyeline sahip görünmüştü bana. Ne var ki, potansiyel pratiğe dönüşmemiş. Roman kahramanı Aslı’nın yazma sancıları ve yazdıkları Daniella’ya, Hakan’a ve kediye nazaran sönük kalmış. Oysa, “Bana göre gerçekçi düşünmeyip yine de açık uçları birbirine bağlayabilen kişi yazardır. (...) Yazarken insan tıpkı rüyalarındaki gibi özgürdür. Ancak uyandığı anda tıpkı rüyalarına anlam yüklemeye çalıştığı gibi yazdıklarını da hayata bağlamak ister. Galiba yazdıklarını okurlar ne kadar iyi ‘tabir edebilirlerse’ o da o kadar iyi bir yazar olur. Çünkü hayat ancak gerçekliği kadar absürd, absürdlüğü kadar da gerçektir,” diyen yazar Aslı karakteri ile yazdığı roman arasındaki ilişki işlemeye değerdi. En azından, kötülükten ve kötülerden bu denli arınmış bir kurmaca dünyayı anlamamıza yardımı olurdu. Buna karşılık Aslı E. Perker’in hikaye anlatma konusunda daha da ustalaştığını görmek sevindirici. Okuyucuyu hemen içine çeken sıcak ve akıcı bir dili, kolayca yakınlık duyacağınız roman kişileri var Bana Yardım Et’in. Sevileceğinden hiç kuşkum yok.

 


 

* Görsel: Dilem Serbest

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.