Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştirmen olmak mı dediniz!

Geçtiğimiz günlerde zaman bize nitelikli okurun kendi kendisinin eleştirmeni olması gerektiğini söylüyor demiştim. Zamana kulak vermek, piyasanın önümüzde açtığı çukurun içine düşmemek, iyiyle kötüyü, edebiyatla edebiyat olmayanı ayırt edebilmek, hayatımızı derinleştirecek, iyileştirecek ve kim bilir belki de değiştirecek metinlere ulaşabilmek, onlarla karşılaşabilmek… Ve en mühimi bu karşılaşmayı tesadüflere bırakmamayı bilmek… İyi ama nasıl? Bağımsız edebiyat dergilerinin, kişisel edebi blogların, edebi sitelerin giderek yaygınlaştığı, yaygınlaştıkları kadar kafamızı da karıştırdıkları bugünlerde, eleştirmenlerin bile gözünü korkutan sıkı okurlar olmaktan başka çaremiz yok gibi görünüyor. Bunun için buyurunuz Fikri Sabit’ten küçük, naçizane edebi öneriler:

 

Eleştiri kitapları çok ama çok az basılıyor. Bunu değiştirmenin tek bir yolu var. Basılan kitapları satın almak, okumak, paylaşmak, gündeme getirmek, desteklemek. Kısacası okumak. Eleştiri okumak.

 

Eleştirmeni sevmek, eleştiriyi onaylamak zorunda değilsiniz. Sevilmemek eleştirmenin doğasında var; eleştirmen sevilmek, alkışlanmak için yazmaz, okurun ve yazarın elinden tutmak için yazar. Eleştirinin uzattığı eli geri çevirmeyiniz.

 

Kitap eklerine burun kıvırmak yerine onları takip etmek. Ancak beğeninizi değil, gündeminizi belirlemelerine izin vermek.

 

Şüphelenmek. Her mecrada karşınıza çıkan, çok övülen yazarları, kitaplarını hemen bağrınıza basmak yerine, bundan şüphelenmek, onları okumak için acele etmemek, araya zamanın girmesini, köpürtülen suların durulmasını beklemek.

 

Karşılaştırmalı okumalar yapmak. Karşılaştırmalı okuma, edebiyatın hem eğlendirici hem de en besleyici özeliklerini açığa çıkarır. Dönemleri, yazarları, konu ettikleri meseleleri küçük listeler yaparak çıkarır, okumalarınıza buna göre yön verirseniz, edebi anlamda hayatınızın değişeceğini garanti edebilirim.

 

Geçmişe sırtını dönmemek. Yayın piyasası baş döndürücü bir hıza ve kaçıp gitmekte olan bugüne işaret eder durmaksızın. Öyle çok yeni çıkan okunacak kitap vardır ki, onlara yetişeceğim diye söz gelimi Refik Halid Karayları, Nezihe Meriçleri, Kemal Tahirleri okumaya fırsat bir türlü gelmez. Yeni çıkanlara yetişme endişesini içinizden söküp atın. Edebiyatın zamanı doğrusal değil, homojendir, unutmayın.  

 

Yayın ilkeleri kemikleşmiş, yayın politikalarından ödün vermeyen yayınevlerini takip etmek elinizi kolaylaştırır. Şüphe etmek önemli ama sürekli şüphe etmek yerine, seçtiğiniz birilerine güvenmek, bu güven dolayısıyla sırtlarına sorumluluk yüklemek de iyi bir yöntem olacaktır.

 

Kendinizi belli bir beğeninin içine hapsetmemek, farklı dönemlerden, farklı tarzlarda ürün veren yazarlara da şans tanımak, okumalarınızı inanamayacağınız kadar derinleştirecektir.

 

Ve tabii ki okumak. Bugün hala okumak üzerine konuşmayı seviyor, okumayı sevmiyoruz. Rakamlarla konuşuyorum, okuyunuz, okutunuz efendim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.