Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

İsrailli yazar Etgar Keret barışa çağırdı



Toplam oy: 662
İsrail'in önde gelen yazarlarından Etgar Keret, süregelen savaşa dikkat çekmek ve barış için sesini duyurabilmek adına "Ödüne bir şans verin" adlı bir yazı kaleme aldı. Ödüllü edebiyatçının, Le Monde, Los Angeles Times, El Pais, Frankfurter Allgemeine ve Corriere della Sera gibi önde gelen yayın organlarında yer alan yazısı şöyle:

Aslında bu yazıyı yazmaya birkaç hafta önce başladım. Şimdi toprağın altında olan üç İsrailli genç o zaman hâlâ gülümsüyor ve kahkaha atıyor, yanık cesedi artık toprağın altında olan 16 yaşındaki Filistinli çocuk da arkadaşlarıyla takılmaya devam ediyordu kuşkusuz. Haaretz gazetesi, düzenledikleri İsrail Barış Konferansı için bir makale yazmamı istedi. Bu önemli etkinliğin onuruna Abu Mazen müthiş bir makale kaleme almış ve ABD Başkanı Barack Obama duygusal bir metin yollamış, ben de hemen bir şeyler yazmayı kabul ettim elbette. Herkes gibi ben de çok uzun zamandır barış özlemi çekiyordum ve barışın her zamankinden de daha uzak göründüğü o kasvet verici haftalarda yapılacak tek şey barışa dair bir şeyler yazmaktı. Fakat bilgisayarın başına oturduğumda, okurlarına bölgenin geleceğine dair biraz umut aşılamaya çalışan günlük gazeteler için barış özlemine dair iki ayda bir makale yazdığım o güzel günlerin aksine, hiçbir şey yazamadığımı keşfettim.

 

Güvenlik durumu yüzeyde istikrarlı görünüyordu, fakat barış görüşmelerinin kesintiye uğraması ve bölgeye diplomatik bir çözüm getirme fikrinden umudunu kestiği anlaşılan naif Amerika’ya bile sirayet eden umutsuzluk hesaba katıldığında, ölümcül bir eylemin gerçekleşmesinin ve onu aynı ölçüde ölümcül bir başka eylemin izlemesinin an meselesi olduğu aşikârdı. O bunaltıcı, nemli günlerde kendimi gerizekâlı ya da en azından gerçeklikten bütünüyle kopuk biri gibi hissetmeden barış üstüne bir makale yazmakta zorlandım.

 

Bu arada yaz tatili ve Dünya Kupası başlamıştı; birkaç gün sonra ise o bildik bölgesel delilik devreye girdi; şok edici olmakla birlikte bütünüyle öngörülebilirdi. İsrail Barış Konferansı, top gürlemeleri ve İsrail hükümetinin yaptığı ateşli konuşmalar eşliğinde açıldı ve bendeniz konuşmaları dinleme ve o özlemi çekilen bildik barışa dair gözlerini bile kırpmadan konuşmaya devam eden yürekli insanların yazılarını okuma mutluluğunu yaşadım. Ayağımızın altındaki toprağın sallanmakta olmasına rağmen, ya da bundan dolayı gözlerini bile kırpmıyor olabilirlerdi gerçi bu kez.

 

Ne tuhaf şeydi şu herkesin hakkında konuşmaya bayıldığı ve hiç kimsenin bizi bir santimetre bile yaklaştıramadığı barış?

 

Sekiz yaşındaki oğlum birkaç ay önce Tevrat çalışmalarının başlangıcını kutlamak için sınıftaki bütün öğrencilere birer Tevrat hediye edilen bir törene katıldı. Törenin sonunda çocuklar sahneye çıkıp barış özlemine -başka ne olabilir?- dair popüler bir şarkı söylediler. Tanrı Sana Bir Armağan Verdi adındaki, sözleri David Halfon’a ait şarkının sonunda çocuklar Tanrı’dan onlara sadece küçük bir armağan vermesini dilediler: Dünyada barış.

 

Eve dönerken şarkıyı düşündüm biraz. Oğlumun korkusuzca çarpışılan savaşları andığı Bağımsızlık Günü’nde ve elinde meşaleyle karanlığı kovduğu Hanuka bayramında söylediği şarkılardan farklı olarak barış, çaba ve emek sarf ederek elde etmek istediği bir şey değildi; ona verilmesi dileğindeydi. Hem de armağan olarak. Bizim de özlemini çektiğimiz barış bu işte; karşılıksız bir armağan olarak seve seve kabul edeceğimiz bir şey. Hayatta kalmaktan sadece bizim sorumlu olduğumuza dair kanıtlanmış görüşün aksine barış, Tanrı’nın takdirine kalmış.

 

Sanıyorum oğlum İsrail- Filistin çatışmasının bize yukarıdan dayatıldığı görüşüyle yetişen ikinci, hatta belki üçüncü nesil. Kötü hava koşulları gibi biraz; ona dair konuşabiliriz, yakınabiliriz, hatta şarkılar yazabiliriz, fakat değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur.

 

İki yıl kadar önce, Haaretz gazetesinin başlattığı bir yazarlar projesi kapsamında, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile bir röportaj yaptım. O röportajda Netanyahu’ya Ortadoğu sorununu çözmek için ne yaptığını sordum. Netanyahu uzun bir yanıt verdi, İran tehdidinden ve bölgedeki diğer hükümetlerin istikrarsızlığından söz etti. Ne var ki, neredeyse çocukça bir ısrarla soruma yanıt vermesi için diretince, sorunu çözmek için hiçbir şey yapmadığını, çünkü sorunun çözümü olmadığını itiraf etti.

 

Savaşta özel muharebe birliğinde türlü engelle yüzleşmiş ve pek çok kahramanlık sergilemiş eski subay Netanyahu, barış sözkonusu olduğunda oğlum ve oğlumun sınıf arkadaşları gibi düşünüyordu demek. Başbakanımın ya da ikinci sınıf öğrencilerinin canlarını sıkmak istemem, fakat Tanrı’nın yakın gelecekte bize barışı sunmayacağına dair güçlü bir sezgim var; barışa kavuşmak istiyorsak çaba göstermek zorundayız. Barış ne bize ne de Filistinlilere karşılıksız bir armağan olarak sunulacak. Barış, tanım olarak, tarafların karşılıklı ödün vermesi anlamına gelir ve böyle bir durumda iki tarafın da gerçek ve ağır bedeller ödemesi kaçınılmazdır; sadece toprak ya da para olarak değil, dünya görüşünde de esaslı bir değişikliğe giderek.

 

Bu yüzden bizimle o yıllanmış, gerçekleşmeyen fantezinin arasında atılması gereken güven geliştirmeye yönelik adımların ilki, hem sol hem de sağ kanatta uzun zaman önce aşkın ve coşkun bir anlam kazanmış olan ve el kol bağlayan “barış” sözcüğünü bir an önce “ödün” sözcüğüyle değiştirmek olmalı. Daha az heyecan verici bir sözcük olabilir, fakat en azından her kullandığımızda bize çok arzuladığımız o çözüme dualarımızla değil, ancak muhatabımızla zahmetli ve her zaman mükemmel olmayan görüşmeleri sürdürmekte ısrar ederek ulaşabileceğimizi hatırlatacaktır.

 

Doğru, ödün konusunda şarkılar yazmak daha zordur, özellikle oğlumun ve diğer çocukların söyledikleri türde. Ayrıca tişörtlerin üzerinde o kadar hoş görünmeyebilir. Fakat dilden kolaylıkla yuvarlanan ve dillendirenden hiçbir şey talep etmeyen o güzel sözcüğün aksine, “ödün” onu kullanan herkesten aynı önkoşulları talep eder; her şeyden önce karşılıklı olarak ödün vermekte uzlaşmayı, hatta belki fazlasını- tarafların inandıkları adil ve mutlak gerçeğin ötesinde bir gerçeğin var olabileceği varsayımını kabullenmeye istekli olmasını. Yaşadığımız ırkçı ve şiddet dolu dünyada, bu hiç de azımsanacak bir şey değil.

 

 


 

 

Kaynak: Taraf
Çeviren: Avi Pardo

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.