Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Sodom'un el yazmaları sergileniyor



Toplam oy: 903
Sodom'un 120 Günü'nün tartışmalı el yazmaları, Marquis de Sade'ın 200. doğumgünü nedeniyle Paris'te sergileniyor.

Yazılma yönteminden işlediği konulara, sansürlenme macerasından tekrar yayımlanışa kadar, tarihin en tartışmalı kitaplarından biri Sodom'un 120 Günü. Marquis de Sade'ın 1785 yılında kaleme aldığı bu kitabın el yazmaları için ise bambaşka bir yılan hikayesi demek yerinde olur herhalde.

 

Sade, kitabı Bastille Cezaevi'ndeyken sadece 37 günde ve malzeme yetersizliği nedeniyle 11 santimetre eninde, 12 metre boyundaki bir ruloya ufacık harflerle yazmıştı. Yazarın hücresindeki duvarın içine sakladığı kitabın el yazmalarının cezaevinin yağmalanması sırasında kaybolduğu düşünülüyordu; Sade bu haber üzerine "günlerce kan ağladığını" söylemişti. Ne var ki, el yazmaları aslında kaybolmamıştı. Sade 1814 yılında vefat etti ve el yazmalarının gün yüzüne çıktığını hiçbir zaman bilemedi.

 

Marquis de Sade

 

Elden ele dolaşıyor

 

El yazmalarını önce Alman psikiyatrist Iwan Bloch satın aldı ve kitabı böylece 1904 yılında ilk kez yayımladı. Kitap dört bölümden oluşuyordu ve sadece ilk bölüm tümüyle tamamlanabilmişti. Kalan üç bölüm ise hemen hemen taslak halindeydi. Ancak kitap bu haliyle basıldı -ve basılmaya da devam ediyor.

 

1929'da, Sade'ın mirasçısı olan Marie-Laure Noailles el yazmalarını satın aldı. Ancak 1982 yılında, Marie-Laure Noailles'in kızı Nathalie el yazmalarını yayıncı Jean Grouet'ye ödünç verecek ve yılan hikayesine dönen maceranın başlamasına neden olacaktı. Grouet, el yazmalarının kendisinden çalındığını ileri sürdü ancak daha sonra ortaya çıktı ki, Grouet yazmaları 50 bin Euro gibi bir paraya İsviçreli bir koleksiyonere, Gérard Nordmann'a satmıştı.

 

 

Nathalie Noailles bunun ardından hem Fransa'da hem de İsviçre'de davalar açtı, ancak UNESCO'nun yerlerinden edilmiş kültür varlıklarının iadesi konusundaki konvansiyonunu henüz imzalamamış olan İsviçre el yazmalarının Nordmann'da kalması gerektiğine hükmederken, Fransa el yazmalarının çalındığını ve iade edilmesi gerektiğini söyledi. Bu da elbette durumun askıda kalmasına neden oldu. Bu sene ise sürpriz bir gelişme gerçekleşti ve Nordmann'ın oğlu Serge el yazmalarını Paris Mektuplar ve Elyazmaları Müzesi müdürü Gérad Lhéritier'ye 7 milyon Euro'ya sattı. (Nathalie Noailles de bu satıştan belli bir pay aldı.)

 

 

Ve şimdi Marquis de Sade'ın 200. doğumgünü nedeniyle sular iyice durulmuş gibi görünüyor, nitekim el yazmaları artık yeni sahibi Paris Mektuplar ve El Yazmaları Müzesi'nde sergileniyor. Parislilerin yoğun ilgisi ile karşılaşan el yazmalarının bu, ikinci sergilenişi. İlki 2004 yılında Cenevre'de idi...

 

 

Pornografik mi, pornolojik mi?

 

Dört ay boyunca, dört zengin sapkının kendilerini kurbanları ve işbirlikçileriyle birlikte bir şatoya kapatıp cinsel uçları keşfetmelerini anlatan Sodom'un 120 Günü, yayımlandığı günden bu yana dünyanın dört bir yanında pek çok tartışmaya neden oluyor. Sade "sadizm" ve "sado-mazo" ifadelerinin literatüre yerleşmesine neden olan bu yapıtını, "dünyanın varolduğu günden bu yana yazılmış en sapkın şey" olarak tanımlıyordu.

 

Simone de Beauvour ise 1955'te Fransız yetkililerin Sodom'un 120 Günü'nü sansürleyip yakma talebi üzerine, romanı "insanoğlunun karanlık yönüne ışık tutan çok değerli bir yapıt" olarak değerlendirmişti. Öte yandan bir başka feminist yazar Andrea Dworkin, kitabın rahatsız edici bir pornografiden öteye geçemediğini, Sade'ın da bir misojenist olduğunu iddia etmiş; kitapta işkence edilen insanların çoğunun kadın olduğuna işaret etmişti.

 

 

Gilles Deleuze ise bu kitabın ve Sade'ın hiçbir yapıtının pornografi olarak görülemeyeceğini, barındırdığı erotik dilin sadece tasvir düzeyine indirgenemeyeceği için kitabın yüksek bir "pornoloji" perspektifi taşıdığını söylemişti.

 

Kitap ülkemizde de uzun süre basılmadı, daha sonra Chiviyazıları Yayınları'nca Birsel Uzma çevirisiyle yayınlandı. 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.