Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Pegasus Yayınları

Ateşi Yakalamak




Toplam oy: 915

Kitap okumak ayrı, kitap tavsiye etmek ayrı bir meseledir. Okuyacağınız kitabı bulmakta çok güçlük çekmeyebilirsiniz ama bir arkadaşınıza, eşinize, kardeşinize veya tanıdığınıza yani sevdiklerinize bir kitap tavsiye ederken çok zorlanırsınız çünkü hayal kırıklığına uğratmak istemezsiniz, verdiğiniz tavsiye sonucunda sevdiğinizin yüzününün ekşimesi hoşunuza gitmez. Ya da her şeyden kötüsü, sevdiklerinizin gözünde güven kaybetmek istemezsiniz. Bu yüzden yakınlarıma, dostlarıma kitap tavsiye ederken temkinli davranmaya çalışmışımdır. Suzanne Collins’in Açlık Oyunları serisi için ise her zaman korkusuzca davranabilirim. Siz de davranabilirsiniz.

Stephen King ve Stephenie Meyer gibi usta yazarların kendi sitelerinde özellikle tavsiye ettikleri ve bağımlısı olduklarını bildirdikleri Suzanne Collins’in Açlık Oyunları serisi,  Meyer’in vampir serisi gibi gençlik kitapları listesinde yer almasına rağmen hem dünyada hem de ülkemizde sadece gençliğin değil, tüm yaş gruplarının hayranı olduğu bir seri haline geldi. Bunda Collins’in akıcı dilinin ve sürükleyici kurgusunun payı çok büyük. Bir sonraki sayfa için sabırsızlanıyor, yaratılan karakterleri romandan çekip, kendi hayatınızın bir noktasına yerleştirebiliyorsunuz.

Serinin ilk kitabı Açlık Oyunları’ndaki ana karakterler olan Peeta ve Katniss’in çelişkilerini, tereddütlerini, zaaflarını, aşklarını, sevgilerini ve dostluklarını bir bakmışsınız sahiplenmişsiniz. Bu nedenle, serinin okurları, teknolojik imkanlardan büyük bir yaratıcılıkla faydalanıp, olağanüstü fan grupları kurmuşlar, videolar çekmişler ve seri için inanılmaz şarkılar bestelemişler. Şimdi okurlar, serinin filminin yapılması için büyük bir baskı uyguluyor, hatta kendi çektikleri kısa filmleri internette paylaşıyorlar. Şimdiden Katniss ve Peeta için kendilerine oyuncu seçiyorlar.

Serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak Amerika’da 1 Eylül’de okurlarıyla buluşmadan önce, okurlar için beklemek resmen bir işkence haline dönüşmüş durumdaydı ama Collins akıcılığını bozmadan ve sürükleyici kurgusundan taviz vermeden yazdığı ikinci kitapta, cömertçe sunduğu sürprizlerle ‘beklemeye değdi’ dedirtiyor. Ateşi Yakalamak çıkmadan okuma fırsatı bulan Stephenie Meyer’in dediği gibi beklentilerin de ötesine geçen bir kitap olmuş.

Şimdi, bu kadar ilgi gören, dinamik bir okur kitlesine sahip olan ve büyük yazarlara ‘bağımlısı oldum’ dedirten bu serinin tüm büyüsü sürükleyiciliğinde mi, diye kendinize soruyor olabilirsiniz. Bu kadar basitleştirebilir miyiz? Daha önce hiç mi bu kadar sürükleyici bir kitap yazılmadı?

Her ne kadar sürükleyiciliği sağlamak çok basit bir şey olmasa da, bu seriyi sadece akıcılığından dolayı ayakta alkışlamak hem yazara hem de kitaba büyük bir haksızlık olacak. Kitabın konusu fantastik okurlar için tanıdık olsa da, büyük bir ustalıkla günümüz dünyasının ince bir eleştirisine yer veriyor. Ustalıkla yapılmış çünkü siz karakterlere kilitlendiğiniz için eleştirinin keskinliği kabalıktan uzak yani sizi rahatsız etmiyor.  Günümüzün TV kültürünün hayatımızdaki yerinin, magazin dünyasının ve anti-demokratik rejimlerin kol kola gelebileceği son noktayı gösteriyor.

Collins seri içinde net bir zaman dilimi kullanmadan Panem diye bir ülke var ediyor. Panem yoksul 12 Mıntıka ve zengin Capitol şehrinden oluşuyor. Her bir Mıntıka’nın üretim anlamında kendine has bir yeri var. Capitol ise zenginlerin diyarı ve daha önce Capitol’e karşı bir iç savaştan ve isyandan çıkan Panem’de, bu iç savaştan dolayı Capitol yöneticileri bunu fırsat bilerek kendi hegemonyasını yoksullar üzerinde kurabilmek için Açlık Oyunları diye bir ‘ölüm oyunu’ icat ediyor. Buna göre, her bir mıntıkadan bir erkek bir kız olmak üzere iki kişi kurayla yapılan seçimlerle bu oyunlara girmeye zorlanıyor. Oyuna katılanlar kendi mıntıkalarının temsilcisi oluyorlar. Burada oyuncular, büyük bir arenaya atılıyor ve birbirlerini öldürmek üzere mücadele ediyorlar. En son hayatta kalan oyuncunun mıntıkası kazanıyor ve oraya üretimden büyük bir pay veriliyor. Bir anlamda bir sene yoksulluktan kurtuluyorlar. Burada ilginç olan bu oyunların televizyonlarda canlı olarak izlenilmesi ve bazı gecelerde bunun zorunlu olması. Bir nevi Biri Bizi Gözetliyor ya da Survivor gibi. Her bir oyuncunun koçu ve stilisti var. Burada aynı zamanda bu oyuncular üzerine bahis de oynanıyor. Çok tanıdık değil mi? Collins romanın hamurunu hayatın gerçekliğinden alırken, fantastik öğelerle hamuru kabartmış. Bu yüzden büyük bir tat alıyor, bir dilim daha almayı aklınızdan geçiriyorsunuz.

Serinin bir diğer ilgi çekici yönü de içinde ‘meraktan çatlatan’ birçok belirsizliğe yer vermesi. Okurken kafanız gidip geliyor. Katniss Peeta’yı seviyor mu, yoksa sevmiyor mu? Haymitch sarhoşun teki mi yoksa iyi bir direktör mü? Kitap içinde karakterler üzerinde anlık şüphelere düşebiliyorsunuz.

Son olarak, birçok kitapta öyle ya da böyle aşk vardır ya da kimi kitaplar tamamen aşk üzerine kuruludur. Bu seriyi bu anlamda inanılmaz kılan ise; kitabı okudukça aşk, sizin elinizde büyüyor, siz isim veriyorsunuz aşka. Burada aşk sizin elinizde. Seriyi okudukça, bu belirsiz ama büyüleyici kelimeleri daha iyi anlayacaksınız.

Hayatınızda Katniss, Peeta ve Gale için bir yer açmaya hazırlanın. Bu kitabı elinize aldınız mı bırakmanız gerçekten imkansız, uyarmadı demeyin! Ve tavsiye etmekten çekinmeyin; güveninizi kaybetmeyeceksiniz.

Özkan Özdem
Editör (Pegasus Yayınları)




Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.