Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Aylak Kitap

Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer




Toplam oy: 1294

Şakacı Filozoflardan Matrak Felsefe Dersleri

Siz hala felsefenin sıkıcı ve anlaşılmaz olduğunu mu düşünüyorsunuz? Harvard’lı iki felsefe profesörü, felsefeyi fildişi kulelerinden indirip herkesle buluşturmaya karar vermişler. Üstelik bunu mizah yoluyla yapmayı düşünmüşler. Ortaya 20 dile çevrilmiş, Amerika, İngiltere ve Fransa’da çoksatar listelerine girmiş ele avuca sığmaz, çok matrak ve zengin içerikli bir kitap çıkmış: “Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer...”

Resimlerinden de anlaşılacağı üzere alışık olduğumuz profesörlere pek benzemeyen filozoflarımız fıkra ve esprilerin kuruluşu ve etkisiyle felsefi kavramların kuruluşu ve etkisinin aynı malzemelere dayandığını farkederler: “Felsefe de tıpkı mizah gibi aklımızı gıdıklamaz mı? Bu yüzden ikisi de aynı itkiyle hareket ederler: olayları algılama tarzımızda karışıklık yaratarak bizi şaşırtırlar, dünyalarımızı alt üst eder, hayatın saklı çoğunlukla huzur kaçırtıcı gerçeklerini bulup çıkartırlar. Filozofun içgörü dediği şeyle fıkracının “zınk” diye oturttuğu espri aynıdır aslında.”

Bu şahane buluşun sahibi profesörlerimiz kitaplarında, Metafizik, Mantık, Etik, Epistemoloji,  Din Felsefesi, Görelilik, Varoluşçuluk, Dil Felsefesi, Toplum ve Siyaset Felsefesi ve Metafelsefe konu başlıklarıyla, filozofları ve kavramları büyük ustalar gibi kendi yarattıkları karakterler olan Bilge Tasso ve Dimitri arasındaki olağanüstü eğlenceli diyaloglarla anlatıyorlar. Bütün konuları ve kavramları çoğu zaman sizi “kopartan” fıkralara bağlıyorlar.

Eğer felsefe sizin için korkutucu görünüyor fakat büyük sorular kafanızı sürekli kurcalıyorsa bu kitap tam size göre diyebiliriz. Kitabı okumaya başladığınızda kendinizi olağanüstü eğlenceli bir felsefe dersinin içinde bulacaksınız. Felsefi kavramların esprilerle nasıl aydınlatılabileceğini, mizahında aslında büyüleyici bir felsefi içerik barındırdığını göreceksiniz.

Bu senenin kulaktan kulağa dolaşacak kitaplarından birisi bu olacak muhtemelen. İyi de olur vesselam! Çünkü hem kitap okuma hem de felsefi düşünce alışkanlıklarının zayıf olduğu bir ülke için kitap okumayı ve felsefeyi herkese sevdirecek nefis bir kitap. Çok güleceksiniz, çok şey öğreneceksiniz ve çok seveceksiniz...

Bu kadar şey söyledikten sonra bitirmeden kitabın tarzını anlatacak üç bölüm başlığından seçtiğimiz üç “felsefespri”yi burada paylaşalım. Kitabın Mantık bölümünde “Tümevarımlı Mantık”ı kendine has üsluplarıyla ve Sherlock Holmes’dan örneklerle anlatan filozoflarımız konuyu şu fıkrayla bağlarlar:

Holmes, Watson’la birlikte kamp yapmaktadır. Gecenin geç bir saatinde Holmes uyanır ve Dr. Watson’ı dürter. “Watson,” der, “göğe bak ve bana ne gördüğünü söyle.”

“Milyonlarca yıldız görüyorum, Holmes,” der Watson.

“Peki, bundan ne sonuca varıyorsun, Watson?”

Watson biraz düşünür, sonunda, “Şey,” der, “astronomik açıdan milyonlarca galaksi ve muhtemelen milyarlarca gezegen bulunduğu sonucuna varıyorum. Astrolojik açıdan Satürn’ün Aslan burcuna girdiğini görüyorum. Zamansal açıdan saatin yaklaşık üçü çeyrek geçtiğini kestirebiliyorum. Meteorolojik açıdan yarının harika geçeceğini düşünüyorum. Teolojik açıdansa Tanrı’nın her şeye gücünün yettiğini ve bizim minnacık olduğumuzu çıkarabiliyorum. E, peki sen ne sonuca vardın, Holmes?”

“Birisi çadırımızı çalmış, dostum.”

Kitabın din felsefesi bölümünde kitabımızın kahramanları Dimitri ve Tasso on yedinci yüzyıl Fransız matematikçi ve filozofu Pascal’dan bahis açarlar.  Blaise Pascal Tanrı’ya inanmaya veya inanmamaya karar vermenin, temelde bahse tutuşmak olduğunu öne sürmüştü. Tanrı’nın varlığına inanmayı seçmemiz ve her şey bittiğinde Tanrı’nın olmadığının ortaya çıkması büyük bir sorun değildir. Eh, tabii Yedi Ölümcül Günah’ı şöyle doyasıya yaşayamadan gitmiş oluruz ama bu, diğer seçenekle karşılaştırıldığında önemsizdir. Öte yandan Tanrı yoktur der ve sonunda kendisiyle karşılaşırsak hapı yuttuk, yani ebedi saadeti kaçırdık demektir. Bu nedenle, der Pascal, Tanrı varmış gibi yaşamak stratejilerin en iyisidir. Bu tavır, akademik çevrelerde “Pascal’ın Bahsi” adıyla bilinir. Biz sıradan insanlarsa buna kısaca “neme lazım” deriz. Bu bilgi kitapta Pascal’dan ilham alan yaşlıca bir kadının başrolünde olduğu bir fıkraya bağlanır:

Kadın içinde 100.000 dolar bulunan bir çantayla bankaya girer ve bir hesap açtırmak istediğini söyler. Temkinli banka müdürü kadına parayı nereden bulduğunu sorar. “Bahisten,” der kadın, “bahiste çok iyiyimdir.”
Şaşıran müdür, “Ne tür bahisler?” diye sorar.

“Her tür,” der kadın. “Mesela hemen burada, yarın öğlen on ikide sağ kalçanızın alt tarafında bir kelebek dövmesi bulunacağına 25.000 dolarına bahse girebilirim.”

“Girerdim bu bahse,” der müdür. “Ama bu kadar saçma bir bahisle paranızı almak istemem.”

“Eh,” der kadın, “bahse girmezseniz ben de gider paramı başka bankaya yatırırım.”

“Yok, yok, acele etmeyin, canım,” der müdür. “Tamam, bahse varım.”

Kadın ertesi gün öğlen vaktinde, yanında tanıklık için avukatıyla gelir. Banka müdürü arkasını döner, pantolonunu indirir ve bakmalarını söyler. “Tamam,” der kadın, “yalnız kesin görebilmemiz için biraz daha öne eğilir misiniz, lütfen?” Müdür iyice eğilir, kadın onaylar ve çantasını açıp 25.000 doları saymaya koyulur.
Bu arada avukat müdürün masasının karşısındaki koltuğa çökmüş, başı ellerinin arasında kara kara düşünmeye dalmıştır.

“Bunun nesi var?” diye sorar müdür.

“Kaybettiği için üzgün,” der yaşlı kadın. “Buraya gelirken sizin bize saat on ikide kıçınızı açıp göstereceğinize dair 100.000 dolarına iddiaya girmiştik.”

Aylak Kitap bu iki sıradışı profesörün ikinci kitabını da sonbaharda yayınlayacağını duyurdu. İkinci kitabın başkahramanı Heidegger. Bir Hipopotamla Cennete gidiyor… Yaşam ve ölümü felsefenin kavramları ve mizahın diliyle anlatıyor. Heidegger bu kitapta da karşımıza varoluşçuluk bölümünde çıkıyor. Heidegger, “İnsan varoluşu ölüme-doğru-varlıktır,” diyecek kadar ileri gitmişti. Hakikaten, gerçek anlamda yaşamak için ölümlülüğümüzle dürüstçe yüzleşmeli ve ölümün gölgesi altında anlamlı hayatlar yaşama sorumluluğunu üstlenmeli, ölüm gerçeğini yadsıyarak bireysel kaygıdan ve bireysel sorumluluktan kaçmaya çalışmamalıyız, diyordu. Kitabımız bu konuyu da aşağıdaki fıkrayla bağlıyor:

Trafik kazasında can veren üç arkadaş Cennet kapısında yollanacakları yerlerin belirlenmesi için beklemektedir. Bir melek gelir ve tabutlarının başında aile ve dostlarının kendileri için neler söylediklerini duymayı arzu ettiklerini sorar.

“Umarım,” der ilk adam, “herkes benim için iyi bir doktor ve aile babasıydı der.”

İkincisi, “Bir öğretmen olarak pek çok çocuğun hayatında önemli bir fark yarattığımı söylemelerini isterim,” der.
“Bense birilerinin,” der üçüncüsü, “ ‘A, bakın, kımıldadı!’ dediğini duymak isterim.”


İşte böyle... Kitap okumak eğlencelidir, felsefe de! Kitabımızın anafikri budur. Küçükten büyüğe her yaştan okuyucu için çok konuşulacak ve klasikleşecek bir kitap. Çok gülecek, çok eğlenecek, çok şey öğreneceksiniz. Kitabın arkasındaki uyarıyla yazımızı bitirelim: “Dikkat! İçerde Felsefespri var”.

Meral Taşdemir



Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.