Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Öykü

Öykü

Daha kalmayalım



Toplam oy: 1021

Ben bir tane daha alayım. Hepsini nasıl içti anlayamadan, bir tane daha. Sonra bir tane, bir tane daha. Hepsi birden içiyor, birbiriyle yarışır gibi. Herkesin elinde sigara. Önüme bakıyorum. Elimde telefonun kılıfı, yarım saattir çevirip duruyorum. Biraz daha dikkatli olmaya çalışıyorlar, pek rahat değiller.

 

Nasıl oralar, diyor iri kız. Yanındakinin, tam karşıma düşenin, öne eğildikçe sütyenini görüyorum. Ne yana baksam bilemiyorum. Kız tam karşımda. İyi, güzel, diyorum. Ne zaman bitecek zorunlu hizmet? Bilmiyorum daha var, ama zaten ben kendim seçtim. Daha kalabilirim. Sıkılmıyor musun, ortam filan azdır. Öyle zaten, pek... Garsonun kolu sözümü kesiyor, buzlu kola bardağı elinde, önüme bırakıyor. Hadi şerefe, diyor şişman çocuk. Beş bira, bir kola, bardakları tokuşturuyoruz.

 

Dumanların arasında anlatmaya devam ediyorum. Orası çok farklı, burada kendimi suçlu hissediyorum. Der demez, arka masadan yükselen coşku bizi vuruyor. Kadınlı erkekli, gürültülü bir masa. Rakılar açılmış. Bizden yüksekte, arkamızda oturuyorlar. Başları başka diyardan gelmiş müzisyenlerle çevrili. Oturduğumuzdan beri, sesleri her sohbete hükmediyor. Şarkılara abanıyorlar, etraftaki herkesi bastırmaya çalışır gibi. Bizim masadaki hemen herkes pis bir bakış fırlatıyor. Dönüp bakmıyorum, gözlerim çok konuşur diye korkuyorum.

 

Şişman çocuk sigarasını söndürüyor, öteki eliyle paketi arayıp çekip bir tane daha yakıyor. Sigara, içilmeden elinde uzunca bekliyor. Çocuğun tombul elini izliyorum. Boş kalan eli, dolu bardağı ağzına götürüyor, birayı etli gövdesinden içeri boşaltıyor. Ben anlatmaya devam ettikçe iri kız, Ama kendini yıpratma o kadar. Suçlu hissetme yani, bu senin de hakkın, diyor. Biliyorum, eğlenmiyorum da, ama işte öyle... Sözümü tamamlamıyorum, onlar susuyor.

 

Çocukların evime uğrayışı aklıma geliyor. Kapıyı açtığımda üçü de karşımda. Spotçudan aldığımız, süngerleri erimiş koltuklara oturup bomboş odaya büyüyen gözlerle bakmaları. Ertesi gün, Eviniz çok güzelmiş öğretmenim. Sen nereden biliyorsun? Öyle dediler, Serhatlar görmüş. Serhat’ı çağırıyorum. Sen arkadaşlarına ne anlattın? Eviniz çok güzeldi, onu anlattım. Bomboş oda anlıyor musun, koltuk, halı, televizyon. Başka hiçbir şey yok. Ama hiçbir şey yok. Tek o odayı gördüler, çocukların harika dediği ev bu.

 

Biralar yenileniyor, boş paketler buruşturuluyor, yenileri açılıyor. Duman saçıma işliyor, oysa çıkmadan yıkamıştım. Arkamızdakiler, sırıtan Karadeniz aksanıyla türkü söylemeye başlıyor. Bağıra bağıra zorlanan gırtlaklar. Çocukları anınca sesim çatallaşıyor. Sesimin bu hali gürültüde fark edilmeyecek. Bunu düşünüp rahatlıyorum.

 

İri kız garsonla konuşuyor, arada arkama bakıp yüzüyle taşkın grubu onaylamayan işaretler yapıyor. Sağ eli hiç boş durmuyor. Kızın çevresi sürekli dumanlı. Vedat’ın sevgilisi, eliyle iri kızdan salınan dumanı dağıtmaya çalışıyor. Dumanı yedikçe, gözleri kol saatinde kalıyor. Vedat’ı hiç bu kadar güleryüzlü görmemiştim. Yurtdışından o sabah dönmüş, bize oranın tuvaletlerini anlatıyor. Sırıtması yüzünde uzunca asılı. Kolunu masaya dayamak isterken, dirseği boşa düşüyor. İçtiğini biliyorum. Üniversitedeyken de içiyordu, ama hiç böyle görmemiştim.

 

İri kız, şişman çocuk ve bir de tam karşımdaki kız, Vedat’ın çocukluk arkadaşıymış. İri kız, bir an için donuyor, sigarasından güç alan yumruğu havada, baca gibi tüterken. Masanın sağ köşesinden önüne eğilip, bana sesleniyor: Bak, n’olur biliyor musun, orada yaşadıklarını orada bırakmazsan, örneğin, biz burada içiyoruz, eğleniyoruz, bu bizim için nedir, tüm haftanın yorgunluğunu atmak için, hadi ya boş ver her şeyi, demek için bir araya geldiğimiz bir şeydir. Ben sonra bunu görürüm, Ya ben orada neler yaşıyorum, bunlar da piç gibi eğlenip, içip duruyorlar. Bunlar ne görmüş ki, diye bakarım. İçimden böyle derim. Sen de öyle demeye başlarsın. Yapma, kendini suçlu hissetme.

 

Sözü bitiyor. Kafamı sallıyorum. Ne kastettiğini iyi biliyorum. Ben o devreyi geçtim, diyorum. Şişman çocuğun kadehi elinde şahlanıyor. Dalga dalga masanın ortasına uzanıyoruz. Bardağımı güzel bir ses çıkana dek farklı bardaklara çarpıp duruyorum. En son iri kızınkine vuruyorum, tok bir tın çıkıyor. Isınmış, asidi kaçmış kolanın dibini içiyorum. Başımı kaldırıyorum; Ayşegül. Yedinci sınıfların en sessiz olanı. Erkek olsam da beni kendilerine yakın hissediyorlar. Gözlerime bakmadan, Ben gideceğim, diyor. Bunu deyince nereye gideceğini anlıyorsun. O yüzden, Nereye, diye sormazsın. Ağbisini vurmuşlar. Babası teşhis etmeye gittiğinde morgda düşmüş, başını yere çarpmış. Cesedin kulağını, parmaklarını, organını kesmişler. Ölmekten ağır ceza var mı, diye soruyor. Ölmüş artık, bunu niye yaparlar? Sessiz dinliyorum. Bir yere gitmek filan yok, diyorum. Ailesiyle konuşunca, kalmaya ikna oluyor. Vedat’ın sevgilisi omzuma dokunuyor, Ömer, yavaştan gidelim diyoruz. Uyar mı, diye soruyor. Gidelim, diyorum. Tabii, yeter, kalmayalım daha.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Öykü Yazıları

Anlatmaya devam ediyordu. Gecenin başından beri konuşuyordu. Gözlerimizi açmış dinliyorduk. Dediğini ilginç kılan insanlardandı. O gelmeden önce canımız sıkılmıştı. Birileri aşk acılarından söz etti ama kimsenin aşk acısı ötekinin ilgisini çekmiyordu.

 

Sizin hiç kendinizi çok komik bulduğunuz oluyor mu? Benim oluyor. Oluyor da bazı herkeslerden utanıyorum. Bazı da birdenbire gülmelere tutuluyorum. Bana komikliğimi yaşatan olayların birbiri peşinden geldiği de oluyor.

 

“Aaa… Camı boyuyor! Yasak değil mi?”

 

Karşı vagonda bir adam cama resim çiziyor. Boyaları çoktan dökülmüş, paslanmış, eski bir tren. Aralık perdelerden görünen vagonların içiyse rengârenk. Bizimkiler gibi bir örnek değil hiçbiri. Usta fırça darbeleriyle bir manzara şekilleniyor camda. Dağlar, bulutlar, bir ağaç, bir tane daha...

Mutlu sonlara bayılırım.


Gerçekten de bir son gerekliyse, mutlu olmasından yana oldum hep... Ne acılar içinde kıvranan bir kadına dayanabildi yüreğim ne de umutsuz bir erkeğin intiharıyla sonuçlanan bir romana.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.