Hava kararmıştı. Ekim ayının ortaları, soğuk hava artık kendini hissettiriyordu. Yine de kasım ayının kasveti yoktu. Uzaktan köpeklerin havlaması duyuluyordu. Kırda gruplar halinde özgürce dolaşıyorlardı.
Bazen gece uyanır, uzaktan gelen bu köpek havlamalarını dinlerdi, bundan hem korku duyar, hem de huzur bulurdu. Ama yine de aralarında olma fikrinden kendini alamazdı. “Ben de onlarla dolaşsam bütün gece... Köyün bütün kırlarını gezsek özgürce.” Korku ve özgürce dolaşma fikri arasında gider gelirdi. Acaba aralarına girsem nasıl tepki gösterirler? Havlayıp uzaklaştırırlar mı, yoksa kayıtsız mı davranırlar?
Babası insanların korktukları zaman bir ışın yaydığını köpeklerin de bunu görüp insana saldırdığını söylemişti. Herhalde kardeşi hep bu ışından yayıyordu, köpekler onu görür görmez hemen hırlardı. Bir keresinde gece ziyaretlerine gelen komşuyu, annesi evine kadar bırakmasını istemişti kardeşinden ama o oldukça gecikmişti. Giderken sorun yoktu, yanında komşu olduğu için korkmamıştı ama dönerken köpeklerin olduğu yoldan bir türlü geçememişti. “Nasıl döndün peki?” diye sorduklarında, “Büyük adam taklidi yaptım, paltomu omzuma attım, ağzıma bir odun parçası aldım, üfledikçe sigara dumanı gibi buhar çıkıyor, böylece köpekler beni yetişkin sandı ve havlamadılar.”
“Aferin oğluma,” dedi babası, “köpekleri bile kandırmış.”
“Evet hiç korkmadım, onlara doğru bakmadım bile.”
Bu olaydan sonra uzun kış gecelerinde o bıraktı komşuları evlerine. Mahalle araları köpek doluydu ama hiçbiri ona saldırmazdı. Keçileri olan korucunun evinin önünden geçerken bile hiçbir şey olmadı. Onun evinin önü bir sürü köpek doluydu. Bunlar herkesin korktuğu köpeklerdendi, bazen birini sıkıştırırlar; köpek havlamalarını duyan ev sahipleri de hemen çıkıp köpeklere engel olurdu.
Bir gece yine uyandı, köpek sesleri oldukça yakından geliyordu. Yataktan sessizce doğruldu, lojmanın camından dışarıya baktı. Toprak yolun karşısındaki bahçeden karartıları görünüyordu. Sessizce yolu geçti, biraz durdu, sonra bahçeye doğru yaklaştı, evet işte buradaydılar. Birkaç dakika öylece durdu. Köpekler onu fark etmişti ama hiçbir tepki göstermediler. Hava soğuktu, yıldızların altında köpekler ve ondan başka kimse yoktu. Hiçbir korku duymamıştı. Biraz daha dursa, aralarına girip dağ bayır çılgınca koşardı onlarla. Hiç korkmamıştı, bu kadarını da beklemiyordu. Sessizce küçük lojmanlarına geri dönmüştü. On dört yaşına girmişti artık. “Yeter,” diyordu babası, “bu sene de geçsin bakalım belki seneye tayin isteriz. Köyden ilçedeki liseye gidip gelmek zor olur senin için.”
O ruhsuz ilçe onun umurunda değildi. Sadece bir iki çirkin resmi bina dışında hiçbir özelliği yoktu. O burada bu küçük orman köyüne aitti. Uzaktan görülen korulara, yumuşak eğimli çayırlara, bahçedeki yaşlı dut ağacına aitti o. Ekim bitti, o kasvetli kasım yine geldi. Günler iyice kısalır, dışarıda oynama süresi en aza inerdi. Bir de buna babasının yemek saatinden önce evde olun talimatı eklenince, oyun süresi diye bir şey kalmazdı. Gece komşular gelir ve bitmez sohbetler başlardı. Soba sessizce konuşmaları dinler, çaylar içilir, kurabiyeler yenirdi. Bazen yaşlı kadınlar şeytanlardan cinlerden söz açar, iki kardeş korkuyla dinler, sonra da dinlerken uyuyakalırlardı.
Bir keresinde küçük kardeşi çok korkmuş, korkudan girdiği divanın altında uyuya kalmıştı. Uzun aramalardan sonra nefes hışırtısını duyan annesi tarafından bulunmuştu. Babası ta aşağıdaki köy kahvehanesine kadar gidip onu aramıştı.
Kasım ortasıydı, daha yeni yatmışlardı. O uyumadı, köpeklerin uzaktan gelen seslerini dinledi. Bu sefer sesler fazlaydı sanki, iki grup kavga ediyordu belki de. Sessizce giyindi, kalın kabanını ve kışlık botlarını giydi. Toprak yolu geçti, bahçeye geldi, orada yoktular. İyice aşağıya yürüdü, küçük dere üstündeki kalın kütükten yapılan köprüyü de geçti, büyük çayıra gelmişti. Kalabalık köpek sürüsü oradaydı işte. Biri ona doğru yaklaştı ve koklamaya başladı. Sesini çıkarmadı, yavaşça elini koklayan köpeğin burnunu okşadı, sonra kafasını. Ötekiler de yaklaştı, hepsine sarıldı. Sonra çömeldiği yerden doğruldu ve dümdüz çayırlıkta birden koşmaya başladı. Bütün köpekler onu takip etti, sonra bir tanesi havlamaya başladı, onu ötekiler izledi.Coşkuyla koşuyorlardı, çayırı geçip küçük bir korunun olduğu tepeyi tırmandılar. Sonra durdu, nefes nefese kalmıştı. Biraz dinlendikten sonra tepeden aşağıya doğru koşmaya başladılar. O kadar mutluydu ki sanki uçuyordu. Köpeklerin havlamasıyla haykırışı birbirine karıştı. Bir ara köpek gibi havladı, sonra çığlıklarına devam etti. Hava soğuktu, yıldızların altında köpekler ve ondan başka kimse yoktu.
Gerçekten çok özel bir öykü... Yazarı tebrik ediyorum, son derece dokunaklı.
Yeni yorum gönder