Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

"Artık incir çağındasın"




Toplam oy: 1076
Sema Kaygusuz
Doğan Kitap

Roman sanatı, bir parça da kadının kendi dilini arayışı... Kadın yazarın bu çabası belki dişillikten kopup eril bilincin üretimine atfedilen uygarlığa karşı, onun içinden yok oluşa yazgılı bir başkaldırı, belki benliğin bir yanını yeniden yaratma adına diğer yanını körleştirme yanılgısı... Bu türden bir çelişkinin ve tereddütün karanlık diyarından sözcükleri birer birer çekip kendi dizginlenemez yazı evrenini yaratarak çıkıyor karşımıza Sema Kaygusuz, son romanı Yüzünde Bir Yer ile. Ve bir önceki kuşağının sonuna dek tattığı acıdan ziyade şimdinin içine gelip yerleşen durgunluktan, bilinçsiz bir kök arayışından, manevi belirsizlikten mustarip bir ruhun yaşamını hikayeleştirmeye bu romanında da devam ediyor.

Zoru dille ve cinsel kimliklerle olduğu aşikar bir yazar Kaygusuz. Ama bu ikisine de saplanıp kalmıyor açıkçası, hız alıyor, ilham alıyor belli ya, arayışının çıkış noktasına da bire bir bağlı değil. Kaleme aldığı her sözcükten “dişil” ve “antik” bir imge ürüyor gözümüzün önünde… İncir gibi, bengisu gibi, Hızır’ın anası Eliha gibi… Yüzünde Bir Yer, Dersim katliamından kaçan babaannesi Bese’nin acısının izlerini kendi üzerinde taşıyan, kendi içinde yoklayan anlatıcının, anlatıcının “öteki”leşmiş yüzünün romanlaşmış hali. İncirle başlıyor, incirle bitiyor. İlk efsanelerin anlatılmaya başlandığı kültürün kökeninden, mitlerin özünden beslenen incir söylencesi nehir akışkanlığında hikayeye eşlik ediyor, yer yer romanın kendisi oluveriyor. İçimizde bir yerlerde, ta en diplerde, beşerden geçip ateşten, ağaçtan, meyveden ve çiçekten medet uman, kendi beşeriyetimizin gizini onların varlıklarında arayan boş umudu, boş inancı sorgulamanın simgesi haline geliyor incir Kaygusuz’un kaleminde… Kendini bir eko-feminist olarak tanımlasa da yazar, insanın insan yüreğine ettiğinin altından sadece tabiat aracılığıyla kalkılamayacağının da bilincinde. “Artık incir çağındasın. Her şeyini söylemeye ve göstermeye hazır, ballı özünü sunmak üzeresin hayata. Oturma odanın penceresini örten yaşlı bir incir ağacın bile var. Geniş yaprakların arasından süzülen cılız ışıklarla yetinmeyi ondan öğreniyorsun. Ağacın odaya vuran gölgesi bir boyut katıyor yaşantına. Önceleri, evine gelen arkadaşlarına uzun uzadıya incir ağacından söz eder, incirden icazet almadan ona tercümanlık yapmaya kalkardın. Hatta, bir devin elini andıran incir yapraklarının Tanrıça Demeter’in el izini taşıdığını söyleyecek denli aşırıya kaçar, yaprağa yaprak olmaktan başka, taşıyamayacağı anlamlar yüklerdin. Hayat şeylere yüklediğin anlamlarla sınırlıdır ne de olsa. Sen incirle sınırlanmıştın”la başlayıp kendi kendinde duran incirin aksine ortalığa saçılmış haldeki insan özünün bilinciyle sona varmasının sebebi başka ne olabilir ki?

Ya da Hızır söylencesi… Onun epik doğumundan bugüne varan ölümsüz yaşamına, medet uman insanın hep yanı başında duran o tarafsız haline, hem bir güzelleme hem de ister istemez sorgulayıcı bir bakış… Kaygusuz’un dilinde dünyanın güzelliklerine ve acısına dair şiirsel ne varsa Hızır’da da can buluyor. Bir yanımız hala Hızır’dan medet umarken, diğer yanımızsa bizi Hızır’dan medet umduranlara ileniyor.

Ve yazar olma çabasının altında yatanları sorgulama, bu sorgulamayı gün yüzüne çıkarma cesareti… Yazar, içinden çıkardığı anlatıcısının sözlerinde, fotoğrafçılığa yeltenen kahramanının özüyle yansılıyor, kurcalıyor yaşamdan bir yaratı çıkarma meselesini: “Biraz ileri gidiyorum kusura bakma ama, insanın yüreğine tesir eden bir fotoğrafçı olamamanın nedeni, ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını çıkaramayışındır şu lanetli dünyadan.”

Onun fotoğrafçı olmaya çalışan kahramanı başaramıyor belki ama Kaygusuz’un kendisi bir yazar olarak ruhsal gerçekliğin şiirli kalıbını şu lanetli dünyadan pekala çıkarıyor, çıkardıklarını incecik dantel örtüler misali zarafetle dokuyup etrafımıza seriyor… “Yüzünde Bir Yer”, çağdaş Türk edebiyatının en nadide eserlerinden biri olarak yüreğimizdeki yerini kısa sürede almaya muktedir.  Şahane bir kitap okumak isteyen tüm okurlara duyurulur…    

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.