Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Denizden karaya, insan ruhunun derinliklerine doğru...




Toplam oy: 1605
Joseph Conrad
Kırmızı Yayınları

Joseph Conrad, İngiliz dilinin en sevilen İngiliz olmayan yazarlarından. Denizin yazarı, modernizmin öncüsü... Karanlığın Yüreği, Nostromo, Lord Jim gibi Türkçeye çevrilmiş yapıtlarından tanıyoruz onu. Gerçeği, insan ruhunun derinliklerinde yatanları, bilincin yaşamı ve dünyayı algılayış biçimini sorgulayan, ele alan, ince ince işleyen bu büyük yazarın Türkçeye ilk kez çevrilen çalışması “Talih” de adı üstünde yaşamlarımız üzerinde etkin bir güç olan talihi, rastlantıyı irdeleyen bir roman. Talih dediğimiz şeyin şaibeli varlığını, insanın şaibesiz varlığıyla örtüştüren şeyin ruhdaki izdüşümlerini takip eden, yaşam boyu önümüzde açılan kapıların kaynağını sorgulayan bir roman...

Karanlığın Yüreği’nden tanıdığımız Marlow karakterinin ağzından aktarılan bir öykü okuyoruz “Talih”de de. Marlow hikayeyi anlatıyor ama öykücü farklı bir kişi. Hiç tanımadığımız, huyunu suyunu, yönelimlerini pek bilmediğimiz bir anlatıcı, bir aktarıcı sadece. Bir gece tesadüfen karşılaştıkları eksantrik bir gemicinin, Powell’ın, etkisiyle önümüzde açılan hikaye Marlow’un bildikleriyle yön değiştirir, çekici hale gelir anlatıcının nezdinde ve Marlow uzun uzadıya başlar anlatmaya gördüklerini, duyduklarını. Powell’ın genç bir gemici olarak kabul edildiği ilk geminin kaptanı ve eşinin hikayesidir bu. Marlow, sayfiyede ahbaplık ettiği biraz donuk ve tuhaf, ama dönemin orta-üst sınıf İngiliz ailelerini ve ahlak anlayışını temsil eden bir aile aracılığıyla şahit olmuştur bu hikayeye.

Romanın başkahramanı bu ailenin koruma altına aldığı Flora De Barral’dır. 20. yüzyılın ilk yıllarında İngiltere’de bankerlik yapan ve hızla batan bir adamın unuttuğu kızıdır Flora. Annesinin erken yaşta ölümünden sonra babası tarafından bakıcıların, hizmetçilerin eline bırakılmış, babasının tutuklanmasının ardından da tamamen unutulmuştur. Talih, Marlow’un ahbaplık ettiği bu aileyi kızın karşısına çıkarmış, onu bir şekilde sahiplenmelerine yol açmıştır. Kadınların yaradılışlarına dair ilginç görüşleri olan Mrs. Fyne, kıza özel bir ilgi gösterip onu bir yandan İngiliz ahlakına göre yetiştirirken bir yandan da kadınların toplum içindeki ezilmiş, ikinci plana itilmiş durumlarını sorgulamasını sağlar. Mrs. Fyne 20. yüzyılda uyanan kadın hareketinin erken temsilcilerinden biri olarak çıkar karşımıza. Ancak Marlow’un Mrs. Fyne’a karşı, kadın bilinçlenmesi, kadın yaradılışına dair görüşleri biraz karışıktır. Dişil bilinçle inşa edilmiş bir dünyanın çok ama çok farklı olacağını kabul etse de, kadın denen yaratığın tutarsızlıklarından muzdarip bir erkek profili çizmekten çekinmez. “Kadınlar (...), dünyayı tek başlarına becerebildikleri kadar çekici kılmayı üstlenmiş olsalar, o zaman bu tutarsızlıklar dünyasının çok eğlenceli bir yer olacağını yeniden söyleyebilirim. Ayrıca koşul çok önemli. Çünkü dünya eğlenceli ve büyüleyici bir yer olmaktan çıkınca, tutarsızlıktan daha kışkırtıcı bir şey bulunamaz; böylece boyun eğmiş erkeklerin kapıldığı öfkeyle sert ve denetimsiz bir biçimde harekete geçme ve sözünü ettiğim dünyanın ince dokusunda kendine dirsekleriyle ite kaka, rastgele bir yol açma tehlikesi ortaya çıkar. Söz konusu dünya için öldürücüdür bu. Çünkü hiçbir şey bozulan bu ince dokudan daha umarsız ve acınacak durumda olamaz. Kendi eserlerinden tiksinti duyacak ilk kişilerse, yine kadınlar olur.” Neyse ki romanın anlatıcısı bu konu da Marlow’la aynı fikirde olmadığının sık sık altını çizer.

Fynelar tarafından koruma altına alınan, sahip çıkılan Flora’nın Mrs. Fyne’nın kaptanlık yapan erkek kardeşiyle kaçıp aileye ihanet etmesidir romanın esas düğüm noktası. Yaşamda tek başına kalan kadının toplum içindeki umutsuz çıkışsızlığını yaşayan Flora kolay yolu seçmiş, kendini koruyup kollayacak ilk erkekle yaşamını güvence altına almıştır. Onun bu yönelimi roman boyu sorgulanır. Özellikle kadınlara öğütler yazan Mrs. Fyne, bu durumu kabullenemeyecektir.

Ancak talih, Flora de Barral’nın yüzüne mucizevi bir şekilde güler. Kendini sattığı adam, sevgi dolu, anlayışlı, Flora’nın daha önce hiç rastgelmediği bir yaşam biçimi olan farklı bir adamdır. Mutluluk denen şey her ikisinin de yüzüne uzun süre gülmeyecektir yine de. Zira, talihin kapıları insan yaşamında açıldığı hızla birbiri ardına kapanır.

Talih, yazarın diğer kitaplarının aksine, denizden ziyade daha çok karada geçen bir roman; denizcilerin gözünden karada olan bitenlere, karada yaşayan insanların talihine bakan...

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.