Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Komutan’ın kılıcı, Reverte’nin tarihten bugüne uzanan eleştiri okları!




Toplam oy: 1476
Arturo Perez Reverte
Yapı Kredi Yayınları

“Dünyanın en dürüst ya da en dindar adamı değildi, ama cesur bir adamdı. Adı Diego Alatriste y Tenorio idi, Flandr Savaşları’nda eski piyade alaylarında er olarak savaşmıştı. Onu tanıdığımda üç beş kuruşa, daha çok kendi meselelerini halledecek kadar yürekli ya da maharetli olmayanların eften püften kabadayılık işlerine baktığı Madrid’de sürünüyordu. Bildik şeyler işte: Boynuzlanmış kocalar, kuşkulu miraslar ya da borçlar, yarısı ödenmiş kumar borçları gibi birtakım işler.” İşte böyle tanışmıştık tarihi-macera romanları yazarı Arturo Perez-Reverte’nin son kahramanı Komutan Alatriste ile. Savaşmaya gitmediği zamanlarda hayatını kiralık kabadayılık yaparak kazanan biraz düşkün, geçkin, ümitsiz ama bir o kadar onurlu, güçlü, gizemli bir adam ve ona maceralarında hem eşlik eden hem de bu maceraları bizlere anlatan genç, deneyimsiz bir yetim: İnigo. 

Türk okurunun “Kılıç Üstadı”, “Dumas Kulübü” ve “Flaman Tablosu” adlı romanlarıyla tanıyıp sevdiği bir yazar Arturo Perez-Reverte. Yaklaşık iki yıldır Türkçeye çevrilen “Komutan Alatriste’nin Maceraları” adlı serisi de yine aynı ilgiyle takip ediliyor. Serinin son halkası olan “Saflığın Çekiciliği” ile bir cinayetin ardından yeni maceralara atılan kahramanlarımızın başı yine bir şekilde siyaset-din-para üçgeni içinde büyük dertlere giriyor. Ancak, onların dertleri,  diğer kahramanlardan farklı olarak, maceranın sonunda çözülmüyor. Yakayı paçayı geçici olarak kurtarsalar da geçmiş düşmanlıklar daha bir perçinlenip yeni düşmanlıklara sebep oluyor; İnigo ile Komutan an be an daha büyük dertlere doğru yelken açıyorlar. “Komutan Alatriste’nin Maceraları” her ne kadar klasik tarihi-macera türüne girse de, bu noktada benzerlerinden ayrılıp lezzetli bir hal alıyor zaten. “Saflığın Çekiciliği” için de, işte bu bela üzerine bela, dert üzerine dert getiren cinsten bir yeni macera türü diyebilirim: Reverte, tarih içinde bir yerlerde hep kaybedenlerin, tutunamayanların hikayesini yazmaya devam ediyor.

Hikayemiz her zaman ki gibi Madrid’in arka sokaklarında, gölgeli meyhanelerinde, bitirimhanelerinde başlıyor. 1700’lü yılların ilk çeyreğinin İspanya’sı bir yandan savaşlarla diğer yandan da koyu Katolik inancıyla toz duman... İnigo’nun deyişiyle, batıl inançlarla ve sahte dindarlıklarla dolu bir dönemde İspanyollar huzursuz, karamsar, hayal kırıklıklarıyla dolu ve üstüne üstlük berbat bir şekilde yönetiliyorlar. Komutan’ın şair dostu Don Fransisco’nun yaptığı teklif bu ortamda onlar için hem kazançlı hem de son derece tehlikeli. Zira bir randevuevi gibi işletilen manastıra kapatılmış kızlarını kurtarmak isteyen Yahudilikten dönme bir aileye yardım etmek demek, din ile siyasetin karanlık birlikteliğine çomak sokmak demek. Üstelik işin içinde eskimeyen düşmanlar da var tabii...

“Hayat işte böyledir ve bu olay ileride şahit olacağım benzer olaylardan biriydi. Görünüşün gerçeklerin önüne geçtiğini ve zalimlerin kötülüklerinin onur, iffet ve dindarlık maskeleri altında nasıl da saklanabildiğini bana öğretmişti. Ayrıca kötü insanları kanıt olmadan suçlamanın, onlara silahsız saldırmanın ve mantığa ve adalete körü körüne güvenmenin, nüfuzlarını ve paralarını kalkan olarak kullanan aşağılık heriflere bir şey olmazken kendi mahvına yol açmak için genelde en iyi yol olduğunu da gördüm. Erken yaşlarda aldığım bir diğer ders ise, kaybetmemiz kazanmamızı göre daha muhtemel olduğundan, gücümüzü kudretli kimselerin gücüyle eşit sanmanın ne kadar büyük bir yanlış olacağıydı. Zaman ve kader bir hançer yarasıyla bizi alt edene dek acele etmeden, telaşsızca beklemek daha iyi.” Ancak Komutan Alatriste ve İnigo elbette ki bir an bile beklemiyorlar. Genç kızı kurtarmak için manastırı basmayı göze alıyorlar. Manastırı basmalarıyla da kendileri fark etmeden çevrelerine örülen ağın içine düşmeleri bir oluyor. Daha doğrusu, Engizisyon mahkemesinin düzenlediği, hem bu dönme ailenin üyelerinin hem de Komutan’ın yer aldığı halka açık bir yakma töreninin içine! Ve herkes gibi kahramanlarımız da çok iyi biliyor ki araya birilerini sokarak Engizisyonun elinden adam almak, İspanya’da yapılacak son şeylerden biri... 

Komutan ile İnigo bir şekilde paçayı kurtarmanın yolunu buluyorlar elbette ancak heyecanla ilerleyen hikayenin satır aralarında bir yandan da din-siyaset ilişkisine; dinin, bağnazlıkla ve çıkar ilişkileriyle birleşerek gündelik hayata girmesine karşı ciddi bir eleştiri okuyoruz. Arturo Perez-Reverte sözünü sakınmayan sivri diliyle soluk soluğa bir macera anlatırken İspanyol tarihiyle de hesaplaşmaya devam ediyor “Komutan Alatriste’nin Maceraları” serisiyle.
“Saflığın Çekiciliği” sade suya tirit tarihi romanlardan kaçan okurlara söyleyecek bir şeyleri olan, iyi kurgusu ve düzgün diliyle de, el, göz, cep yormayan formuyla da şahane bir kitap. Ancak son olarak, dizinin ilk kitabında yer alan şiirlerin lezzetini, ne yazık ki, yakalayamamış bir çeviriyle karşılaştığımı da belirtmeden geçmeyeyim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.