Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Sanatın sonunun sonunda...




Toplam oy: 1264
Arthur C. Danto
Ayrıntı Yayınları

Bilenler bilirler 1984 yılında bir sanat eleştirmeni ve felsefeci olan Arthur C.Danto, çıkmış altmışlı yıllarda sanatın bittiğini ilan etmişti. Bu ilanı kimileri dikkate almış, kimileri ona gülüp geçmişti geçmesine ama Danto’nun bu anlamda ses getirdiği de bir gerçekti. Üstelik bu açıklamanın ardından sanata dair radikal eleştirilerini ortaya koymaktan hiç geri durmamıştı filozof. Şimdi ise elimizde Arthur C. Danto’nun tüm eleştirilerini kapsayan, onları kuramsal olarak ortaya koyan geniş kapsamlı bir çalışma mevcut. Sanatın Sonundan Sonra; zor bir okuma hiç kuşkusuz, ama yazarın estetik, sanat tarihi, sanat eleştirisi, yerel sanatlar, pop art, sanatın gelecekteki konumu ve hatta müzelerinin sanat ve sanatçı üzerindeki etkileri üzerine açtığı ilgi çekici, geliştirici tartışmalarla da şahane bir kitap.   

Danto, sanat bitti derken aslında Batı sanatının Hegelci anlamda sona erdiğini ve sanatta yepyeni bir çağın açıldığını savunuyor. Ona göre güncel sanatçılar, çağdaş ressamlar, tanımlayıcı gündem olarak tekniğin saflığı üzerinde ısrar eden modernizmin estetik Ortodoksluğundan giderek daha da uzaklaşmaktalar. Bu bir anlamda “saf olanın sona erişi” demek. Düşünür diğer yandan da geleneksel ve modern sanatı tanımlayan büyük anlatıların sona erdiği teziyle, çağdaş sanatın da büyük anlatılara izin vermeyen yeni bir yapı oluşturduğu tezini bağdaştırıyor. 

Tarihin sınır çizgisi ortadan kalkarsa ne olur?

Buna göre hangi alanda verilmiş olursa olsun büyük anlatılar belirli bazı sanat gelenek ve pratiklerini “tarihin sınır çizgisi dışında” diyerek dışlarlar. Ancak “tarihin sınır çizgisi” diye bir şey ortada kalkarsa ne olur? Danto’ya göre bu sınır çizgisi zaten nicedir ortadan kalkmıştır ve sanatta hiç olmadığı kadar çoğulcu, zengin ve hoşgörülü bir döneme girilmiştir, yani hiçbir şeyin hariç bırakılmadığı farklı bir döneme...

Sanatta tarih sonrasını yaşamak demek, resimsel bir üslup taşımaksızın her üslupta ustalaşmış sanatçı kahramanlara ihtiyaç duymak demek, diyor Arthur C. Danto. Bu sanatın sonunda izleyeceğimiz bir mutluluk hikayesi, bir komedi anlamına da gelir. “Sanat tarihi gerçek bir epiktir ve epikler de doğaları gereği tıpkı Dante’nin İlahi Komedya’sındaki gibi nihai bir pırıltı ile son bulur. Kaç felsefi yapıt, sona ermekle kalmayıp mutlu bir son ile bitmez ki? Tüm bu mutluluğun yanı sıra, çağımız sanatın Altın Çağ’ı olsaydı her şey harika olurdu ama şayet trajedinin anlamı çağımızın bir Altın Çağ olmayışı ise, komedyanın koşulları büyük olasılıkla trajedinin garantisidir. Her şeye birden sahip olamazsınız!”

Düşünürün dikkat çektiği diğer bir nokta ise, sanat eleştirisi. “Hiçbir anlatının bulunmadığı ve geçerli bir anlamda her şeyin mubah olduğu bir zamanda”, ne tür eleştirel ilkelerin ortaya konacağının, bu ilkelerin etkilerinin ne olabileceğinin altını çiziyor Danto. Yeni sanat eleştirisinin ihtiyaç duyduğu şey “cisimleşme”dir.  Bu bağlamda, Kantçı sanat eleştirisinin biçimi içerikten ayırması yanlıştır. Söz konusu tez içinde, “güzellik”, ödüllendirdiği yapıtların bir parçası demektir ve eser bizden güzelliğinin anlamına yanıt vermemizi istemektedir. Öylese sanat eleştirisi de biçimi içerikten ayırt etmeden yazılabilir. Danto, ne biçimci olan ne bir büyük anlatının serbesti tanıdığı bir sanat eleştirisinin nasıl yapılacağını ayrıntılı biçimde ele almaktadır.

Günümüzde sanat eleştirisinin en başat görevi, işte bu “tarih sonrası” çağda toplumların yeni sanatı, yeni yönelimleri anlamasını ve yeni kavrayışları anlamlandırmasını sağlayabilmek elbette. Zira, her şeyin mümkün ve meşru olduğu bir zamanda eleştirinin yol göstericiliğine fena halde ihtiyacımız var gibi görünüyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.