Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Şehrazat'ın evlatları



İyi
Toplam oy: 1140
Azade Seyhan, Türk romanının doğuşu ve gelişimini, romanın kendi dışındaki toplumsal ve kültürel dünyada yaşananları yansıtmak konusundaki sürekliliği çerçevesince ele alıyor.

Ne vakit Türk edebiyatının üzerine oturduğu modernleşme endişesi üzerine düşünsem, rüyalarım gelir aklıma. Sözde yetişemediğim hayati sınavlar; kaçırdığım vapurlar, otobüsler; yetiştiremediğim ödevler ve yazılarla dolu, dekoru farklı, ruhu hep aynı rüyalar... Ya da gün içinde, ortada hiçbir şey yokken, sanki yapmam gereken çok önemli bir şeyleri yapmıyormuşum hissiyle içimi dolduran sebepsiz endişe atakları... Modern insan denince, aklıma haliyle "ben" gelir, "ben" gelince de gecikmişlik, yetişememe, an'ı tutamama, an'ı, an itibariyle gerçekleşen dönüşümü yakalayamama hali. Bir tür kanıksanmış buhran yani... Ahmet Hamdi Tanpınar boşa dememiş "Türk tarihinin fatalitesi gecikme dediğimiz korkunç şeydir" diye... Modernizmin bende, modern insanda gölgelenen teşekkülü bu mu peki sadece? Değildir elbette ama, sözünü ettiğim yabana atılır bir genelgeçer hal de değildir. Bunu aslında sadece kendimden değil, romanlardan biliyorum, özellikle de Türk edebiyatının başyapıtlarından.

 

Elimde gözden kaçmaması gereken nefis bir çalışma: Modern Türk Romanı / Kesişen Yazgıların Hikayesi. Yazarı Azade Seyhan. Seyhan'ın modern Türk romanı üzerine yaptığı incelemeyi bu türden incelemelerden ayıran çok önemli bir özelliği, bir farklılığı var; Türk romanının doğuşu ve gelişimini, kavramsal kırılmalar yerine, romanın kendi dışındaki toplumsal ve kültürel dünyada yaşananları yansıtmak konusundaki sürekliliği çerçevesince ele alıyor. Çok ilginç tespitleri var Seyhan'ın. Osmanlı'nın çöküşü ve Cumhuriyetin kuruluş döneminden itibaren siyasi mücadelelerin tarihinin, edebiyat metinlerin de tarihi olduğunu söylüyor: "Geç dönem Osmanlı İmparatorluğu'nun uzun süreli reform hareketleri, en ikna edici ve ayırt edici biçimlerini edebiyat alanında bulmuştur." Düşüncesinin derinliklerinde ise edebiyatı, reformların, aydınlanma düşüncesinin en çok varlık bulduğu alan olarak tanımlıyor.

 

Osmanlı'nın son dönemleri ile Kurtuluş Savaşı'na kadar olan dönemi genel bir perspektifte inceledikten sonra "Ulusun Büyüme Ağrıları"na geçiyor Seyhan. Burada Halide Edib'in Ateşten Gömleği, Yakup Kadri'nin Yaban'ı, Reşat Nuri'nin Çalıkuşu ve Yeşil Gece'si ekseninde erken dönem Cumhuriyet romancılarının kuvvetli sezgilerinin laiklik ve İslam, halk ve aydınlanmacı Cumhuriyet elitleri arasında çıkacak sorunları nasıl önceden haber verdikleri üzerinde duruyor. Söz konusu romanlarda "bastırılmış olanın geri gelişi"ni anlatıyor. "Erken dönem Cumhuriyet romancıları baskı, korku ve cehaletin gücünün gaddarlığını anlayıp bunlarla yüzleşmenin yollarını yeniden tahayyül edebilmek için gerekli olan iradeyi gösterdiler. Kendi nesillerinin ve sonraki kuşakların farklı bir toplum yaratabilecek güçleri olduğuna inandılar. Yazdıkları, Türkiye'nin modernleşme enerjisiyle İslami mirası arasındaki çatışma ve temkinli uzlaşmanın değişken dönemlerini önceden görmüştü."

 

Tam burada durup, ister istemez zamanımıza ışınlanıp Gezi ve sonrasının edebiyatımıza yansımalarını sabırsızca beklediğimiz an'a geliyoruz. Günümüzden bir yirmi yıl sonra hangi edebiyat eserlerinin Gezi'yi öngören yapıtlar olarak yorumlanacağını, hangilerinin sürecin gidişatını hissedip yönlendiren sıfatına yakıştırılacağını düşünüyoruz ister istemez. "Modern Türk edebiyatı tarihi yeterince çalışılmamış ve büyük ölçüde keşfedilmemiş muazzam bir arşivdir," diyor Seyhan, öyle geliyor ki bugün yazıp çizen, ama kendiliğinden, ama piyasa desteğiyle göz önünde olan yazarlarımız bu arşive vakıf olmadıkça, üzerinde oturdukları edebi dünyanın ayrıntılarına hakim olmadıkça Gezi sonrasında da, diğer toplumsal olguların, olayların sonrasında da incelenecek, bu anlamda masaya yatırılacak bir edebiyatımız olmayacak. Çünkü Dünya Edebiyat Bağlamında Modern Türk Romanı'nı okuma sürecinde de, bitirdikten sonra da bir kez daha anlıyoruz, siyasi geleneği yaratan zannettiğimizden de güçlü bir edebiyat mirasının üzerinde oturduğumuzu. Çünkü, bu mirasın farkına varıp ona ortak olmaktan kaçınan her türlü yazarın ve metnin, birer tüketim nesnesinden öteye, en önemlisi de bugünden sonraki güne geçemeyeceğini...

 

Ve son olarak edebiyat incelemelerinin ve eleştiri kitaplarının giderek seyrelmesi karşında buna direnen çok az yayınevi kaldığını hatırlatmak istiyorum. Bu kadar çok roman ve öykü kitabının yayımlandığı bir ortamda, ortada büyük bir boşluğun var olduğunu yani... Azade Seyhan'ın eleştiri üzerine düşünceleriyle bitirelim: "Eleştirel düşüncenin, diyaloğun ve pedagojinin gerekleri, coğrafi, tarihsel ve disipliner sınırları aşarak bizi henüz ele geçirilmemiş yollar bulmaya ve tıpkı Şehrazat gibi, henüz anlatılmamış hikayeler anlatıp pusuda bekleyen (kültürel) savaş ve ölümü uzakta tutmaya yüreklendirir."

 


 

* Görsel: Severino Baraldi

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.