Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Yeni başlayanlar ve hep merak edenler için, destanlar kitabı




Toplam oy: 1278
Helene Adeline Guerber
İlya Yayınevi

“Hiçbir gelgitin / Alıp götüremeyeceği, daha doğmamış insanların / Okyanuslar boyu okuyacağıdır o.” Destanlar, hiç şüphesiz en eski edebi fikirlerin en eski ifade biçimleri... Firdevsi’nin Şahnâmesi’nden alıntıladığım bu dizeler de söz konusu en eski edebi ifade biçimlerini nasıl da hala okyanuslar boyu okuduğumuzun bir kanıtı sanki.

“Duygusallığa dair büyük kapsamları, düşüncelerinin büyüklüğü, dillerinin evcilleşmemiş tutkusu ve seslerinin müzikal akışı”, bizleri bugün hala destanlara bakmaya zorlar. İnsanlığın tarihinden çok ruh halini anlatmaları, en derinlerimizde beslediğimiz düşünceleri açığa çıkarmaları da bu bakışı zorunlu kılar. Ve işte tam da bu nedenle destanlara aşina olmadan edebiyatı anlamak da ona yeni yaklaşımlar getirmek de mümkün değil, gibi görünür. Hele ki mitolojik arketipler tarafından şekillendirilmiş toplumsal hayatımız, ahlaki ve düşünsel yapımız düşünüldüğünde...

İnsanlık tarihinin bugüne kadar ürettiği bütün destanlara vakıf olmak elbette ki mümkün değil. Ama onlar aşina olmak, bu aşinalıkla içlerinden kendimize en yakın olanları seçip onlara yoğunlaşmaksa mümkün. Daha önce, “Kuzeylilerin Mitleri”, “Yunanların Hikayesi”, “Masallar ve Efsaneler”, “Wagner Operası’nın Öyküsü” gibi çalışmalara imza atan Helene Adeline Guerber, bu anlamda bizlere ışık tutmayı seçmiş bir tarihçi. Dilimize çevrilen “Destanlar Kitabı” adlı çalışması da işte böyle bir yönelimin eseri.

Tarihten bugüne kalan pek çok destanı ele almış Guerber. Yunan, Latin, İspanyol, Portekiz, İtalyan, Britanya Adaları, Cermen, Hollanda, İskandinav, Rus, Fin, Orta Avrupa ve Balkanlar, İbrani, Arap, Fars, Hindu, Çin ve Japon destanlarına uzanan geniş bir yelpazede yer alan örneklere yer vermiş.  

Önce ele alacağı destanla ve destanların yazarlarıyla ilgili bilgiler verip daha sonra da destanların öykülendirilmiş bir anlatımını kaleme almış yazar “Destanlar Kitabı”nda. Malum, yüzlerce, bazısı binlerce sayfayı bulan orijinallerini tek bir kitapta toplamak mümkün değil. Başta da söylediğim gibi bu anlatılardan yola çıkarak hangi destana ilgi duyduğunuza karar verip orijinalini okumak size kalmış. 

Yunan destanlarıyla başlıyor Destanlar Kitabı ve Latinlerin “Aenas”ı, İspanyolların “El Cid”i, Fransızların “Roland Türküsü”, İtalyanların “Kurtarılmış Kudüs”ü, Britanyalıların “Beowulf”u, “Arthur Divanı”, Finlerin “Kalevala”sı gibi destanlar başta olmak üzere daha çok Avrupa edebiyatına ağırlık veriyor. Ancak çalışmada Şahnâme’yi de, Mahabbarata’yı da bulabiliyoruz.

“Açtığı yerden beyaz kasımpatlarının,/ Duydum küçük bir çocuğun acıklı feryadını,/ Takip edince buldum, çiçekler arasında/ Güzel bir bebek, kıpkırmızıydı dudakları/ Ve gerçek bir mücevherdi, yumuşacık yanakları/Buda’dan gelen bir hediyeye yordum onu/ İmanımın mükafatı olarak ve büyüttüm/ Kendi çocuğum gibi, olsun diye kocamın/ Ve benim neşemiz ve yatarken bulduğumda seni/ beyaz açan yıldızçiçekleri arasında, o günün hatırasına/ Beyaz yıldızçiçeği adını verdim sana.” Kitapta yer alan, Çin ve Japon şiirine dair bölüm, çalışmanın belki de en dikkat çekici bölümü. Yıldızçiçekleri arasında bulunan bir yetim kızın, hayatın türlü aksiliklerine ve acılarına direnerek verdiği savaşta, büyüme yolculuğunda onu tüm destanlardan ayıran bir şeyler buluyoruz.  “Beyaz Yıldızçiçeği”nin Uzakdoğu’nun tüm çekingen zarafetini üzerinde taşımasından mı, pek çok destandan farklı olarak kahramanının büyümekte olan bir kız çocuğu olmasından mı, yoksa sadece ve sadece destanın adından mı, bilinmez... 

Sözün kısası, tarihi de edebiyatı da öğretmenlerin ve öğrenciler arasında olan “bir şey”den çıkaran çalışmalara duyulan ihtiyaca cevap veriyor “Destanlar Kitabı”. Bu anlamda da haftanın şahane kitabı oluyor.     

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.