Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

“Hep sabaha karşı ölürüz biz!”




Toplam oy: 935
Celil Oker
Altın Kitaplar

Remzi Ünal, yedi yıllık ayrılıktan “Yenik ve Yalnız” olarak döndüğünde de söylemiştim, Celil Oker’in gönlümüzdeki yeri ayrıdır, zira o Türk polisiyesinin önünü açan, polisiyenin yanına edebiyatı koyduran isimdir diye. Yarattığı karakter Remzi Ünal ise, özel Türk dedektifleri arasında en bizden olanıdır…  “Hava Kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir frequent flyer’ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, MS Flight simülator manyağı, eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal” kinik, kalender, şahsi adalet anlayışına sahip, kendini sorgulayan anti-kahraman olma özelliğiyle hep sevilir, hep keyifle okunur… Uzun ayrılıktan sonra Oker, okurlarına verdiği sözü tutarak, son Remzi Ünal polisiyesi “Yenik ve Yalnız”ın yayımlanmasının ardından kısa süre içinde yeni polisiye öyküleriyle aramıza geri döndü.



“Beyaz Eldiven Sarı Zarf”, kitaba adını da veren ilk hikaye. Yüklü para vaadiyle zengin bir müşterinin çağırdığı Remzi Ünal, müşterisinin derdini bol gözlem ve iki soruyla çözüveriyor bu öyküde. Uzun bir giriş ve kısacık bir sonuç. Hikayenin tüm kitaba adını vermesi boşuna değil. Zira Remzi Ünal’ı da, Celil Oker’i de her şeyiyle temsil etmeyi başarıyor. Ünal’ın gözlem yeteneği, çözümleme kabiliyeti, insan sarrafı olması ve en önemlisi insan ruhunun derin karanlıklarını, tecrübeyle sabit, çok iyi bilmesi, bu karanlığa nüfuz edebilme basireti… Oker’in ise insan ruhunun olduğu kadar ele aldığı olayın ruhunu da elle tutulabilir bir şekilde vermesi. Celil Oker, “Beyaz Eldiven Sarı Zarf” ile kelimenin tam anlamıyla klasik polisiye nezdinde, döktürüyor.



En iyi plan en basit olan plandır, ama zaten en zoru da en basit plana ulaşmaktır… “Habil ve Kabil”, planı kurmanın değil, planı bozmanın önemli olduğu bir öykü. “Kalkmak kolay. Önemli olan oturmaktır”, diyor hikayenin başında Remzi Ünal ve tefeci müşterisinin garip ve tekinsiz planına alet olmadan, öylece oturduğu yerden, olayı çözüyor. Kellesi zaten hep koltukta, o yüzden oturmaktan sakınmıyor… Atmosferi de atmosferin karanlık, tekinsiz ruhunu da elle tutulabilir şekilde veriyor okuruna Celil Oker.



Celil Oker’in en önemli özelliklerinden biri, öyle uzun uzadıya laf kalabalığına fazla girmeden, sade bir anlatımla olayı çözümlemeye odaklanması. Ancak bunu yaparken atmosfer kurmadaki becerisi, hikayedeki karakterlerin ruh halini çözümleme tarzı hemen her okuru etkiler. Tek bir hikaye içinde karakter yaratmak ve onu konuya göre işlemek, görece kolay. Ancak Remzi Ünal gibi başından nice olaylar geçen bir kahramanın her romanda, her öyküde kimliğini, karakterini, ruhunu korumak, şüphesiz zor, çok zor. Oker’in romanları bir yana, “Beyaz Eldiven Zarı Zarf”da bu yeteneğini görmek kısa yoldan mümkün oluyor. Remzi Ünal, Türk edebiyat sahnesindeki yerini bu öykülerle daha da sağlamlaştırıyor.



İçinde Remzi Ünal’n olmadığı, mahalle muhtarı, bir ünlünün badigardı, iki sıkkın turist, gibi sıradan insanların dedektiflik yaptığı öyküler de yer alıyor kitapta. Onlar da en az Remzi Ünal kadar, bizden, içimizden birileri. Özellikle “Muhtar Hanım” öyküsündeki Muhtar Hanım karakteri, içinde yaşadığı sokak ve sakinleri, o kadar tanıdık ki… Zaten mahallesini , mahallesindeki insanları gözleyerek ve gözlemlediklerinden çıkardığı sonuçlarla yaşayan, bu tür bir yaşamı, nefes alıp vermek gibi bir doğallıkla seçen Muhtar Hanım için, mahalledeki şüphesiz görünen o şüpheli ölümü çözmek, olayın arkasındaki sırları deşmek, hiç de zor, hiç de zorlama değil. Yılların tecrübesiyle, görgüsü ve terbiyesiyle hareket ediyor Muhtar Hanım. Tek başına mı peki? Asla değil, etrafında olan biteni dizi izler gibi izleyerek yaşayıp gidenlerin sıradanlığında ancak, “hep sabaha karşı ölürüz biz” diyecek kadar da bilge, gün görmüş annesi, senelerdir aynı yerde oturan, eczanesinin tozlu vitrinine benzeyen eczacı dostu,  “normal”in ne olduğunu çok iyi bilen gözleri ve sezgileri var onun. Kısa sürede Muharrem Bey’in ölümünün ardında yatan gerçeği ortaya çıkarırken Muhtar Hanım, bizler de sıradan insanların kahramanlaştığı, eski İstanbul’dan kalma bir semtin tekinsiz bir mekana dönüştüğü bir öykü okuyoruz. Oker’in Remzi Ünal dışındaki karakterlere de aynı tatta dokunabildiğini görüyoruz.      



Oker’in tesadüflerden, dilin oyuncu sıçramalarından, akıl yürütmelerinden uzak; titizlikle önceden düşünülüp kurgulanmış; zekice yazıldığını ise gözümüze sokmadan kaleme alınmış öykülerini okurken, siz de bazı anlar tıpkı Remzi Ünal gibi sigara paketini önünüze koyup, sigara içerken her şeyi şöyle bir etraflıca düşünmek arzusu hissederseniz eğer, bilin ki artık Celil Oker okuru olmuşsunuz! İyi okumalar…

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.