Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Şiir


Şiir / Şehmus Ay

zamanlar sorular




Toplam oy: 985

Annem tuz almaya gönderdi beni
O gün bugündür eve dönmedim
sokakları çocuk adımlarıyla
caddeleri suçlu telaşıyla geçtim
zamana açılıyordu bütün pencerelerim
anıya dönüşebilecek kelimelerle kurdum
şiirlerimi
kaybolduğum bütün dağlarda
bulutlar annemin yüzüne benziyordu


sokağa çıkmanın yasak olduğu günleri bıraktım
uçurumların çekimine kapıldım
dağların çağrısına uydum
başka çağlara açılıyordu okuduğum
kitaplar,
defterlerimde iç çeken ormanlar
şiirler bambaşka bir hayatın sözleriyle
büyüyordu içimde


düşlerimle uykusu kaçtı sabahların


uykusuz bir ormana vardığımda
ağaçlar kardeş saydı beni
dallara takıldı sözlerim
dikenlere anlattım hayatımı
sonra, çok sonra
ateş sınadı beni
su sevdi
hiç bilmediğim cevaplar öğretti
toprak


hiç tatmadığım acılara doğru koştuğumda
anladım:


Bazı zamanların soruları zor olur
Zor olur bazı soruların zamanları.



  Mahmut Temizyürek

Yaralarına âşık olan
Bütün bir hayatı “şiddet ve şiir” dolu bir genç, nihayet ilk şiir kitabını yayımladı. Söz konusu genç Şehmus Ay (1974), kitabı Yaşama Cezası (Kanguru Yayınları). Kitabın başında şairin yaşamına dair bilgi veren “Üveygeçmiş” ile, şiirler arasındaki örtüşme apaçık. Batman’da doğmuş, zamanın politik rüzgârına bağrını cömertçe açmış, 14 yaşında kimliğini, dilini, özgürlüğünü bulmak için kentte bir imkân bulamayınca nefes nefese dağlara koşmuş bir delikanlı. Bir yıl boyunca dağların mitolojik, tarihsel, destansı büyüsüyle yaşadıktan sonra “ölü ele geçirildi” sanılarak yakalanmış, tam 14 yıl ağır işkencelerden, F tipi fanuslardan, mahkemelerden, ara kararlardan geçip nihayet dışarı çıkmış bir gencin şiirsel öyküsü. Çok geçmeden dışarının içeriden de beter olduğunu hisseden delikanlının tutunabildiği tek şey şiir oluyor. Bu şiirleri, zamanımızdan ve şairinden soyutlayabilsek, örneğin, Troya savaşına katılmış, savaşta türlü yaralar almış, her nasılsa hayatta kalmış bir savaşçının şiirleri gibi okuyabiliriz. Biraz abartırsak, Homeros’un yazdığı ama kaybolmuş bir destan parçası bile sanabiliriz. (Okur okumaz abartılı bulabileceğiniz bu yargı pek de kolay yazılmadı.) Şair buna özenmiş olduğunu da hissettiriyor, “örneğin “her çağda öldürüldüğümü unuttum” diyerek. İmgeler yaşanan hayata olabildiğince sadık, bu imgeler ardına saklanmış öyküsüyse gerçek bir trajedi. İmgelerdeki nesnel karşılıklılık özenle gözetilmiş; bu yönleriyle şiirlerin toplamı biyografik bir doküman adeta. 


Bu tarz şiirin yetkin bir örneğini Hüseyin Kaytan’ın Levhalar Kitabı’nda okumuştuk. Hayallerini bir serap tutkusuyla yaşayan bu gençlerin trajedisinin senfonik bir tonda işlenmesiydi Kaytan’ın şiiri. Şehmus Ay’ın şiirleriyse, yaralarına yakılmış destansı bir ağıt. Trajik oluşu, tıpkı klasik trajedide olduğu gibi, ömrün kader olarak dayattığı, başka türlü yaşama seçeneği bırakmayan hayattan kaçamayacağı, seçimini değiştiremeyeceği bir biçimde, kendisine uygun görüleni var gücüyle yaşamış bir kahramanın öyküsü olmasından. Türkçe şiirin epey zamandır unuttuğu bu temanın örnekleri yavaş da olsa çıkmaya başladı yeryüzüne. Yaşama Cezası bu örneğin en tazesi.


Şehmus Ay, bu şiirin örneklerinden birini açıyor önümüze. İlk şiir “İpek Yolu”, şairin varoluş zamanını betimlemesiyle başlıyor:


Cahiliye devriydi
Karanlık bir zaman
Şehadet şerbetine benzeyen ırmaklar akardı
                                                                      içimizden
Kendine bir yol bulamamış göçebe kavimler
coğrafyaları dolanan uzun yollara bakardı
Menzil yok varmak için uzaklık yok yol yok
bütün yolculuklar zamana çıkardı
Lahitlere dönüşen alnımıza düşen perçemler
dilsizlikten ölümden kederden kimsesizlikten
simsiyah buruşurdu
Bütün kervanlar için
atlar, ordular, savaşlar için
uzun sürmüş yıkımların kahramanları için
zamana benzeyen yollar geçerdi içimizden


Zamanının çağrısıyla yola çıkmış, çocuk yaşta bir gencin yaşamı, tıpkı Sysphos’unki gibi, bir yaşama cezasına dönüşüyor. Mitolojiler çağında kahramanlık bu “kader”i üstlenmekti. Günümüzde ise, ne kahramanlık bir değer, ne de bunun yüceltimi. Ama bir “kader” zorunluluğu gibi yaşanmışsa nasıl kaçabilir insan? Bu hayatın destansı yönüne bir “zafer” kavramı iliştirmekse büyük hata olurdu. Ay, bu hataya tenezzül etmiyor. Zamanımızın trajik kahramanı, “yenilmiş insan”dır ona göre, her zaman yenileceğini hisseden. Biliyoruz ki, bu kahraman, yenilgisinin yeni dilini bulduğunda katılır modern edebiyatın her biri ayrı bir dil olan edebi yaşamına. Bu da, Turgut Uyar’ın deyimiyle “kendini yeniden icadetmek”le olabilir. Bu icat çabasında anılar, acılar ve yaralar yok edilemez; aksine onlarla, onları yeni bir dile dönüştürerek kurulan yeni bir icat, yeni bir hayat başlar. Bu eylem sırasında şair yaralarına âşık olabilir. Bu aşkı abartılı, mazoşist bulanlarsa, yaşanana kuru tuzun ışıltısız, mat yüzünden bakanlardır olsa olsa.


Şehmus Ay bu aşka yakalanmışlardan; yazdıkları bu aşkın tutkulu bir ifadesi. Ölümlerin ortasında ve tarihten hakkını isteyen bir hayat şiirini yazıyor; bu şiir, kimi yerlerde eskatolojik (buna ‘ölüm kutsamaları’ da diyebiliriz) imgelerden yakasını kurtaramıyor. Bazı imge kalıpları, destan ya da masal öğeleri, öznelleşmeden şiire girmeye zorlanmış, kimi dizelerde. Ama sonuçta bu yaşamın yaşamaya değer olduğu yargısına içtenlikle ulaşılmış, pişmanlığı akla getirmeyen bir aşk ve “iyi ki yaşadım” diyen bir gönenç, acılardansa bir umut çıkarılmış, bu zaman kahramanının kendini icadetme denemeleri yazılmaya koyulmuş. Kitabın arka kapağını da süsleyen şu dizeler şairin durumunu bütün paradoksuyla açıklıyor:


“Ben bir serabın elçisiyim / kıyamadım kendime / gölgemi taşladım /budur benim kendime karşı / merhametim”.
Şehmus Ay’a ancak şunu söyleyebiliriz, Pindaros’tan güç alarak: “Ruhum, ölümsüz yaşamın ardından koşma / olanaklar alanını tüketmeye bak.” Bunu demek de boşuna, o çoktan terk etmiş ölümsüzlüğü.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şiir Yazıları

 

Riitta Cankoçak

bilmece

 

kadın derin bir devlettir

atlarla gider

yosunlarla döner her gece.

CÜMLE HAYAT

Soner Demirbaş

 


Yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna

 

Gonca Özmen

 

BÖLÜNMELER

 

Kusura, vardım 

Benimdir dedim bu eski söz

 

Kime açıldıysa kapılar 

Kapananı benim dedim

 

Beni bir avuntudan oldurmuşlar 

De ki sıkıntının içini oymuşlar 

Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var 


Buyur, karıştır çekmecemi,

sana yazdığım şiiri bul.


Atmakta üstüne yok; hay hay,

fırlat yere, onca kelimeyi.


Sina gelir, süpürür.


***


Seni salıncağa..  

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.