Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Gülenay Börekçi ile söyleşi: "Kitaplar ve başka güzel ihtimaller"


Dergicilik, artık herkesin el attığı, ucundan tuttuğu mecralardan biri. İnternet sayesinde arttıkça artan dergiciler arasından sıyrılan ve işini hakkıyla yapan Gülenay Börekçi ile Egoist Okur'u yani "misafir odasını" konuştuk:

"Kitaplar ve başka güzel ihtimaller"


DİDEM ÇELİK

 

 

Egoist Okur nedir? Gülenay Börekçi kimdir?

 

Siz böyle “Gülenay Börekçi kimdir?” diye sorunca, kendimi bir an için Temel İçgüdü filmindeki Catherine Trimmel gibi hissettim. Abartıyor muyum? Eh belki biraz. Trammel bir seri katil olsa da aslında romancıydı. Bense kelimelere âşık olan ve “iyi roman”ı her şeyden çok seven tutkulu bir okurum. “Egoist Okur nedir?” sorusuna cevap vermek daha kolay. Teknik bakımdan bir internet sitesi olduğunu söyleyebiliriz. Ama aslında benim epeyce renkli, eğlenceli ve oyuncaklı misafir odam. İçinde en çok edebiyattan, kitaplardan bahsedilen bir yer. Çayı çöreği çoğu zaman ben hazırlıyorum, yani yazıları ben yazıyorum. Yazarlar, müzisyenler, ressamlar, fotoğrafçılar da makaleleriyle, hikayeleriyle, müzikleriyle, filmleriyle katkıda bulunuyorlar.

 

 

 

 

 


 

Egoist Okur nasıl dünyaya geldi, kimler ön ayak oldu? Yıllarca basılı yayınlarda çalışmış, yer almış birisiniz. Şimdi neden elektronik yayıncılık?

 

Kimse ön ayak olmadı. Kendim istedim, kendim yaptım! Nahoş bir durum yaşamıştım geçen yıl. Bir kaza geçirmiştim ve doktorlar üç ay kadar yürüyemeyeceğimi söylemişlerdi. Tam bir felaket! Ama iyi ki öyle olmuş. Üç ayın sonunda Egoist Okur doğdu. Deneye yanıla, bir yapıp bir bozarak ve deli gibi çalışarak her şeyi tek başıma yaptım. Nedeni açık. Şu hayatta bir dikili ağacı bulunmayan ben, artık kendime ait bir mekanım olmasını istiyordum. Şaka bir yana; bir günlük gazetede, Habertürk’te çalışıyorum. Gazetecilik suya yazı yazmak gibidir. Yazdığınız yazılar, yaptığınız röportajlar ertesi günün gazetesi çıkana kadar okunur, sonra unutulur. Ben öyle olmasın istedim. Ayrıca size ilginç gelen her konuyu yazamıyorsunuz gazeteye. Yer yok, gün yok, karışan görüşen çok. Hem dediğim gibi, elimde dolu dolu üç ay vardı. Ya boşa harcayacaktım, ya da o üç ay çok istediğim bir şeye vesile olacaktı...

 

 

Basılı olarak da okur karşına çıkmayı düşünüyor musunuz?

 

Hayır, doğrusu hayalim bu değil. Eski usul dergicilik bana heyecan verici gelmiyor artık. Şimdi bir televizyon programı hayal ediyorum. Henüz bir girişimim olmadı ama nefes alabildiğim ilk arada bunun için bir şeyler yapmayı deneyeceğim.

 

 

 

Sizce Egoist Okur hangi boşluğu doldurdu?

 

 

Egoist Okur, benzerlerinden farklıysa, bir boşluğu dolduruyorsa müsebbibi benim. Hayatımın ilk 30-35 yılını çekilmez hale getiren bir özelliğim var, ilgimi çeken her şeye el atarım. Ama öyle laf olsun diye değil, suyunu çıkara çıkara, kanını içercesine... Müziğe merak salmıştım mesela, konservatuarı bitirdim. Oyunculuğu çekici buldum, sınava girip okulunu okudum. Heves üstüne heves, diyelim. Hiçbiriyle tam olarak mutlu olamayınca da oturup düşünmeye başladım. Baktım, kendimi bildim bileli en çok sevdiğim iki şey olmuş: Okumak ve yazmak. Dergicilik böyle başladı. Ama işte müzik, oyunculuk ve diğerleri de bir şekilde hayatımda kalmış meğer. Egoist Okur beni ben yapan her şeyi bir araya getirebildiğim yer. Takipçiler için de aynısı geçerli. Burada sevdikleri, ilgilendikleri çok şey buluyorlar, müzikler, filmler, çizgi romanlar... sitenin sloganı bu yüzden “Kitaplar ve başka güzel ihtimaller”...

 

 

 

 

 

 

Malum çağ değişti, çocuklar hızlı büyüdü. Herkes eline kalem aldı. Önce şair sonra yazar oldular. Şimdi ise fanzinler, bloglar aracılığı ile bu işi meslek edinenlerin karşısında hızla güçlendiler. Sizce bu "bolluk" öncelikle piyasaya ardından okura zarar mı fayda mı?

 

Bir bolluk falan söz konusu değil ne yazık ki. Tam aksine gayet aşikar görünen bir kıtlık yaşanıyor. Yoksa, herkesin eline kalem almasında hiç sakınca yok. Yazmayı isteyen yazacak elbette, bir sözü varsa söyleyecek, içinde tutmayacak. Sorun okunacak, okunmaya değer şeyler yazılmamasında. İnterneti soruyorsunuz… Zevkle okuduğum çok iyi siteler var elbette ama noktalama işaretlerini kullanmaktan bile aciz insanların oradan buradan çalıp çırparak karaladıkları yazılardan oluşan sitelerin sayısı daha fazla. Ama bence herkesin içi rahat olsun. Bunca keşmekeşin ortasında başta bir parça bocalasa da okur artık kendini son derece özgür ve neyse ki “egoist” hissetmeye başladı, canının istediği kitabı alıyor, istemediğine ne kadar reklamı yapılırsa yapılsın, ne kadar şişirilirse şişirilsin bakmıyor. İnternetteki bloglar için de böyle… Muhtevası ilginç olmayan, seviyesiz bir dil kullanılarak yazılmış, imla hatalarıyla dolu yazıları okuyan yok, hepsinin sonu internet çöplüğü.

 

 

 

 

 

 

 



Vasat
Toplam oy: 1254

Yorumlar

Yorum Gönder


Teşekkür ederiz! :)

41%
59%

Sabit fikir benim artık vaz geçemiyecğim zeka dolu bir sanal platform emeği geçen herkese yürek dolusu teşekürler. Egoist okur web sitesi de ayrıca mükemmel ve dolu dolu.

56%
44%

ilk gününden beri ilgiyle ve merakla takip ettiğim bir site. bu kadar çok şeye nasıl yetişebildiğine kıskanç bir sevinçle bakıyorum.takipteyiz.

45%
55%

Yeni yorum gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.