Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Japonya’nın, 1800’lerin ortalarından itibaren İmparator Meiji önderliğinde başlayan Batı’ya açılma hamlesi, ülke insanı için bir “sorun”a dönüştü. Bilimsel ve teknik anlamda yüzü Batı’ya dönük olmasına rağmen toplumsal bağlamda geleneklerine sımsıkı sarılan Japon halkı, Avrupa’dan gelenlerin bohçasındaki kültürle bir bocalama devrine girdi.

//php print_r ($fields); ?>
Aristoteles’e göre insanın işi ya da insansal iyi “ruhun akla ve erdeme uygun etkinliği”dir (Nikomakhos’a Etik, Kebikeç Yayınları). Bugün doktorluktan tutun da öğretmenlik, avukatlık, gazetecilik, aşçılık, terzilik, ayakkabı tamirciliği ya da inşaat işçiliğine varana kadar bütün mesleklerde etik sorunların kol gezdiğini görüyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Kâmil Erdem, iki yıl önce yayımlanan ilk öykü kitabı Şu Yağmur Bir Yağsa ile dikkatleri üzerine çekmişti. Bunun ilk nedeni, yetmişli yaşlarında öyküye geri dönen birinin kaleminden çıkmış olmasıydı. Ancak öyküleri okuduğumuzda, Türk edebiyatını bunca yıl kendinden mahrum ettiği için hayıflanmıştık.

//php print_r ($fields); ?>
“Gereken tek şey,” dedi Flurya, “tek bir neslin yok edilmesi. Herhangi bir şeyin tek neslinin. Böceklerin, ağaçların, mikropların, bilim adamlarının, Fransızca konuşanların, herhangi bir şeyin. Önceki ve sonraki nesil arasındaki bağlantıyı koparırsan oyunu sonsuza kadar bitirirsin.”
Antilop ve Flurya

//php print_r ($fields); ?>
Kurgusal dünyanın gariplikleri, delilikleri, dehası, dünyası, yaratıkları, mitleri... Sıralamanın sonunda gelecek isim Howard Phillips Lovecraft. Onun canavarları betimlemelerden fazlasıdır. Bu fazlalık sizin ona nasıl şekil verdiğinizle ilişkilenir. Ya kendindekinin hepsini bize vermez ya da cömert bir şekilde hayal gücünü paylaşmayı teklif eder.

//php print_r ($fields); ?>
1918’de Berlin-Dada’ya yaptığı başvuru kabul edilmeyince, ertesi yıl bir manifesto yayımlayıp kendi sanat hareketi olan (bir kolajında kullandığı Kommerzbank’tan türettiği) “Merz”i tanıtıyordu Kurt Schwitters.

//php print_r ($fields); ?>
Yeni filmi Ahlat Ağacı’nın heyecanıyla dolup taşarken, Nuri Bilge Ceylan’ın bir önceki filmi Kış Uykusu’ndan çeşitli kareler dolanıyor aklımda. Kış Uykusu’nda yönetmen, coğrafyayı kullanılabilecek en üst seviyelerde kullanarak, alan derinliği oldukça yüksek çerçeveleriyle izleyicisinin filmden aldığı zevki artırıyordu.

//php print_r ($fields); ?>
Kriz ve çöküş anlarında insanların nasıl tepkiler vereceği, gayet normal olduğunu varsaydığımız davranışlarının ne yönde değişeceği ya da biz de o durumun içindeysek bunları kestirip kestiremeyeceğimiz büyük oranda belirsizdir.

//php print_r ($fields); ?>
Yeni bir yazarla tanışmak, oldum olası heyecanlandırmıştır beni. Yeni yazardan kastım, ilk eserini yayımlamış bir yazar değil tabii. Hatırı sayılır, önemli yapıtlara imza atmış olmasına rağmen, benim ilk defa bir eserini okuma fırsatı yakaladığım yazarlardan bahsediyorum. Çünkü okuduğunuz o ilk kitap hoşunuza gitmemişse, yazarın diğer kitaplarına önyargıyla yaklaşabiliyorsunuz kimi zaman.

//php print_r ($fields); ?>
Belirsiz bir zaman, bilinmeyen bir ülke, anlamsız bir savaş, tekinsiz bir şato, yozlaşmış soylular, yoksul köylüler ve bütün bunların arasında kendi yolunu çizmeye çalışan naif bir genç... İşte böyle bir atmosferde geçiyor Kâhya ve Klara’nın hikayesi. Sürükleyici, eğlenceli, bir türe dahil etmenin zor olduğu, tuhaf bir roman.
