Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
"Başlamak bitirmenin yarısıdır," derler. Konu yazmak olduğunda bu söz hayli geçerlidir. Gerçekten de yazmaya başlamak zordur, yazmaya devam etmekse çoğu zaman daha da zordur. Özellikle de söz konusu bir roman olduğunda. Çünkü roman yazmak bir yönüyle maraton koşmaya benzer, belli bir standardı geniş bir zaman diliminde sürdürmeyi gerektirir.

//php print_r ($fields); ?>
Birbirlerine düşman iki kişi gemiye binerler; üstelik aynı gemiye. Birbirlerinden olabildiğince uzakta durmak için, biri geminin pruvasına, diğeri de kıça geçer. Ve oldukları yerden kıpırdamazlar. Gemi ansızın bir fırtınaya yakalanıp batmaya başladığında, kıçta duran, gemicilerden birine geminin önce hangi taraftan batacağını sorar. “Pruvadan,” olur cevap. Adam rahatlar.

//php print_r ($fields); ?>
Keşfet'in bu ayki konuğu Jehan Barbur, AZ'ı neden seçtiğini kendi el yazısıyla yazdı! Hakan Günday'ın AZ romanı için "Dahiyane bir kurgu. Bana iyi bir tokat attı," diyen Barbur'un seçimini kendi el yazısından okuyun.

//php print_r ($fields); ?>
Bir kitap okurken, romandaki tasvirler üzerinden o karakterleri kafamızda canlandırırız. İngiliz sanatçı Brian Joseph Davis'in projesi ise bu hayali süreci gerçeğe dönüştürdü.

//php print_r ($fields); ?>
2012’nin ilk aylarıydı. Yılmaz Güney’in Duvar filmine konu olan sahneler dile dökülmeye başlandı bir kez daha, bu defa Pozantı Cezaevi’nde: 14 yaşında bir "taş atan çocuk" anlatıyordu: “Bazı arkadaşlarımıza adli tutuklular tarafından defalarca tecavüz edildi. Bazen zorla pantolonlarımızı indirmeye çalışıyorlardı. Yaşadıklarımız anlatılır gibi değil.”

//php print_r ($fields); ?>
Kulaklığınızı taktınız, Leonard Cohen ya da ne bileyim Aşık Mahzuni, fısır fısır bir şeyler söylüyor. Dikkatli dinlerseniz, sizi ayan beyan edebiyatın sularına buyur ediyor.

//php print_r ($fields); ?>
Cinayet romanları için bir kraliçe seçimine girişilse eğer, bu seçimin sonucunda ortaya çıkacak isim elbette Agatha Christie’den başkası olamazdı.

//php print_r ($fields); ?>
Marguerite Yourcenar, 1951’de yayınlanan Hadrianus’un Anıları’nın girişinde “Zamanımızda, roman tüm öteki biçimleri yiyip yutuyor; anlatım aracı olarak insan sadece roman biçimini kullanmaya zorlanıyor.” demişti. Romanın zaferini ilan eden epey bir metne sahibiz. Ancak bir not düşmek zorundayız ki 20. yüzyılın ilk yarısında Netflix abonesi olmamıştı Yourcenar.

//php print_r ($fields); ?>
Murat Uyurkulak’ın yeni romanı Delibo’da üç farklı karakterin -edebiyat öğretmeni Sefer Kavala’nın, onun oğlu Yusuf’un ve zihinsel engelli İbrahim’in- hayat hikâyesini okuyoruz. Anlatıcımız Yusuf. Onun ağzından dinliyoruz hikâyeleri. Ayrıca Yusuf ana karakter. Diğer ifadeyle romanın merkez kahramanı. Hem anlatıyor, hem yorumluyor olayları.

//php print_r ($fields); ?>
Twitter'a erişimin dün gece mahkeme kararıyla engellenmesinin ardından totalitarizm üzerine yeniden düşünmeye başladık. Bunun siyaseten ne anlama geldiği televizyon programlarında ve üniversite kürsülerinde de çokça tartışılıyor ve tartışılacak da şüphesiz. Fakat böylesi rejimlerin bireyler üzerindeki etkisine hiçbir dal edebiyat kadar yakından bakamayacak.
