Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Franz Kafka’nın yazdıkları, büyük yazarlardan bekleneceği gibi güncelliğini korumaz. Güncelliğini acımasızca artırır. İçinde yaşadığımız gezegen, gün geçtikçe Kafka’ya kaygı veren o tuhaf yere benzemektedir çünkü. Kafka’nın korktuğu, başımıza gelmiştir.

//php print_r ($fields); ?>
Atay’ın yüzlerce ciltlik hayat bilgisi ansiklopedisini bir kenara kaldırabilirsiniz. Müjdeyi verelim; nihayet, gündelik hayatın, eşyanın ve insanın o tuhaf, ele gelmez ve sürekli çoğalan bilgisi dev bir kitapta toplanmak yerine, muhtasar bir sözlükte toplandı. Hem de, hep hayal ettiğiniz gibi, resimli bir sözlük bu.

//php print_r ($fields); ?>
Okur olarak bir kitapla nasıl bağ kurduğumuz önemli. Hikayenin –ne kadar gerçekdışı olursa olsun- gündelik hayatımızla ne kadar benzeştiğinin muhakkak büyük bir etkisi var bunda. Kendimizi karakterin yerine ne kadar koyabiliyorsak, hikaye bizim için o kadar daha akıcı, anlaşılır, hüzünlü, komik, dehşet verici veya gerçek oluyor. Hayatımızı etkileyen romanların en büyük özelliği de bu değil mi?

//php print_r ($fields); ?>
Her bir an, her yerde, her yaştan insan acı çekiyor. Bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyoruz. Öte yandan çoğumuz ancak, -büyük medya, STK, devlet, kurum şu bunun da pompalamasıyla-, acı çekenler çocuklar olduğunda kulak kesiliyoruz. “İsrail bombaladı, Suriye'de çatışma, Amerika işgal etti, iki terörist sağ/ölü ele geçti” başlıklı haberler ne fena ki gerçek insanların acılarını düşündürmüyor.

//php print_r ($fields); ?>
Ömer Oyal 2006 ve 2007 yıllarında çıkarttığı ilk iki romanı Sürgün Ruhun Rüya Defteri ve Gecelerin En Güzeli’nden beş yıl sonra yayımlanan üçüncü romanı Önceki Çağın Akşamüstü’nde yine benzer temalar, yani tarih, inanç ve siyasal angajman üstüne düşünüyo

//php print_r ($fields); ?>
Gerçeklik adına tutunduğumuz, ayağımızı basıp “hah, tamam” hissettiğimiz ne varsa son sürat içinin boşaldığı, “katı olan her şeyin buharlaştığı, kutsal olan her şeyin dünyevileştiği bir çağda,” insan olmak çile.

//php print_r ($fields); ?>
Aralık ayında bir akşam, uyku bir türlü gelip de beni ertesi güne taşımaya yanaşmazken, salondaki kütüphanede bir kitap buldum. Bir zamanlar mavi olduğunu düşündüğüm kapağı, basılmasının üzerinden geçen yetmiş yılda solgunlaşmıştı; tepesi yosunlarla kaplanmışa benziyordu, yeşil rengin değişik bir tonunu almış, üzerindeki lekelerle garip bir deri hastalığından muzdarip gibi görünüyordu.

//php print_r ($fields); ?>
Güncel edebiyat seyirlik bir rekabet, kitaplar artık proje, yazarlar oyuncu. David Whitehouse, Yatak romanını tanıtmak için, Londra’da, sokak ortasında, bir kitapçının önüne kurulu yatağa girmiş okuruna el sallıyor. Asıl zor olan okurun yatağına girebilmek. Acaba okur yeni bir yazarı ilk romanıyla yatağına kabul edecek mi?

//php print_r ($fields); ?>
Yetenek, birikim, deneyim, mesele... Yazarların sahip oldukları bu değerler doğrultusunda ömürleri boyunca kurdukları metinler, zamanın ruhunun neresine düşeceklerini, gelecek günler için de geçerli olup olmayacaklarını, okurların raflarında ve akıllarında ne kadar yer tutacaklarını ve kişisel hayallerini ne ölçüde gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceklerini belirler.
