Arşivi

//php print_r ($fields); ?>
Papağanın Vaazı kırmızı elmalar ülkesinde yaşayanların, takımdan ayrı düz koşu yapanların, Şehrazat’ın sesinde uyuyanların, Brezilya gettolarında top koşturanların, kendi hikâyesinden kovulanların, siperden sipere ateş tokuşturanların, Yusuf Yüzlüler örgütüne üye olanların ve bir günbatımının ayrıntılarını hakkıyla fark edenlerin ezbere yol haritası olmak için sahne alıyor.

//php print_r ($fields); ?>
Ötüken Neşriyat, Türk şiirinin yaşayan önemli isimlerinden Süleyman Çobanoğlu’nun yeni şiirlerini Tamgalar adlı kitabında bir araya getiriyor. İlk kitabı Şiirler Çağla’dan Hudayinabit’e kendine has bir şiir dili kuran Hece’nin modern şairi de diyebileceğimiz Çobanoğlu, Tamgalar’da bir süredir dergilerde yayımladığı şiirlerini kitaplaştırmış.

//php print_r ($fields); ?>
Güngörmüş bir ailenin kendi halinde çocuğu Bekir, devlette sakin bir liman aramaktadır. Fakat birtakım yanlış anlaşılmalar neticesinde kendisini Baca Temizleyicileri Konferansı’nın kelimenin tam anlamıyla “acayip” sekretaryasında bulur. Maruz kaldığı yoğun gündemde kaybolmamak için rahmetli büyükannesinden yardım istemekten başka çaresi yoktur.

//php print_r ($fields); ?>
Kanada edebiyatının özgün ismi David Chariandy, ödüllü romanı Kardeş’te önyargılara ve küçümsenen hayatlara odaklanıyor. Toronto’nun dışındaki Park adlı bu yerde Michael ve Francis adında iki kardeş yaşıyor. Trinidad’dan göçmüş bir ailenin çocukları. Anneleri para kazanabilmek için iki işte çalışırken Francis geleceğini müzikte görüyor.

//php print_r ($fields); ?>
Fransız edebiyat ödüllerinin en prestijliai olan Goncourt Ödülü bu yıl “Tous les hommes n’habite pas le monde de la meme façon” (Herkes Dünyayı Başka Yaşar) romanıyla Jean-Paul Dubois’ya verildi. Dubois ilk romanı Femina Ödülü’nü kazandığı 2004 yılında muhabirlik görevinden ayrılarak kendisini tamamen yazmaya adadı.

//php print_r ($fields); ?>
Şöyle diyor Tolstoy: “Her edebi eser, iki türden birine aittir; ya bir kahraman yola çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” Hikâyeleri bambaşka saiklerle türlere ayıran birçok edebi otorite olmasına rağmen (Booker, Thomas, vb.) Tolstoy’un söylediğine pek az kişi karşı çıkabilir. Herman Melville’in Redburn kitabı da bir yola çıkış hikâyesi.

//php print_r ($fields); ?>
Tüm edebi eserlerin kısa olması gerektiğine inanan ve bunu ‘şiirselliğe’ saygı olarak nitelendiren Edgar, 1838’de kaleme aldığı Nantucket’li Arthur Gordon Pym’in Öyküsü adlı kitabının başına gelenleri bilse ne yapardı peki acaba?

//php print_r ($fields); ?>
“At” dendiğinde benim aklıma tarihin görkemli sayfaları, cenk meydanları, rüzgâr gibi akıp giden süvarilerle birlikte Yahya Kemal’in; “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik/Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” dizeleri gelir.

//php print_r ($fields); ?>
Doğunun son birkaç yüzyıldır tarih sahnesinden çekilip deyim yerindeyse tatile çıktığını söyleyen Daryush Shayegan’a göre; Rönesans’ın başlattığı süreç beraberinde getirdikleriyle -bir çeşit “Asyalılık” kimliğiyle tanımladığı- Doğuluları “yaralı bilinç”lere dönüştürmüştür.

//php print_r ($fields); ?>
Sanırım anne babaların günümüzde en çok dertlendiği ve sıkıntı çektiği konuların başında çocuklarının teknoloji ile bağımlılık derecesindeki ilişkisi geliyor. Çocuklarının önündeki ekrandan başını kaldırarak doğal bir şeylerle uğraşmasını arzulamak her büyüğün en masum isteklerinden birisi olmaya başladı.
