İstihdam edilen işçi kitlesi ona eşlik eden işsiz kitlesinden ayrılamaz. Kapitalizm koşulları altında, işsizlik bir sapma değil kapitalist üretim tarzının işleyiş mekanizmasının zorunlu bir parçasıdır. Birikim sürecinin kendi enerjisi tarafından sürekli olarak üretilip emilir. (Braverman, 1974)
Yirminci Yüzyıl’da Çalışmanın Değersizleştirilmesi alt başlığını taşıyan kitap, Paul Sweezy’nin orijinal baskıya Önsöz’de yazdığı gibi “soruları yanıtlamaktan çok ortaya koymayı, ihmal edilmiş olanı incelemeyi ve daha ayrıntılı biçimde ele alınmak bakımından büyük bir ihtiyaca işaret eden araştırma yollarının önünü açmayı” hedefliyor. Braverman, eserin ortaya çıkarmasını sağlayan süreci anlatırken ilk olarak yeni istihdam biçimlerinin yapısındaki değişmenin ilgisini çektiğini ve bu değişmenin istatistiki verilerin okunmasından çok daha kapsamlı bir tarihsel çözümlemeye ihtiyaç duyduğunu keşfettiğini anlatıyor. Böyle bir analizin de oldukça sınırlı kalacağını düşünen Braverman gittikçe emek süreçlerinin meslekler dahilinde geçirdiği evrimi ve modern çağda çalışmanın geçirdiği durmak bilmez dönüşümü incelerken, çalışması kapitalist üretim tarzının son yüzyılda yaşadığı gelişmelere odaklanan kapsamlı bir ürün olarak ortaya çıkıyor.
Braverman’ın kitabı nasıl ki belirli bir gözleme dayanan lokal bir incelemeden yola çıkarak genişlediyse, Braverman’dan sonra Emek ve Tekelci Sermaye metni de etkileri açısından kitabın çok ötesinde sonuçlara yol açtı. Paul Sweezy ve Paul Baran’ın Tekelci Sermaye kitabı için kendilerine seçtikleri soyutlama düzeyi rekabetçi bir kapitalizmden tekelci bir kapitalizme geçişte, üretim ilişkilerinin değişen boyutuyla ve bu süreçte birikimle ilgili dönüşümler dolayısıyla emperyalizme odaklanıyordu. Fakat daha sonra Sweezy’nin Braverman’ın kitabına yazdığı önsözde, çalışmalarına çizdikleri sınırın “Marx’ın kapitalizm üzerine yaptığı çalışmanın merkezinde yer alan bir konunun yani emek sürecinin, hemen hemen toptan bir tarafa bırakılmasına neden olacağının özellikle bilincinde” oldukları cümlesinde açıkça gözükür. Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermaye’si işte tam da bu boşluğu ayrıntılı bir inceleme ile doldurma görevini üstlenecektir.
Emek sürecindeki dönüşümlere odaklanan Braverman eserini Marx’ın analiz yönteminine dayandırırken, emeğin niteliksel dönüşümünü de Taylorizmin ‘Bilimsel Yönetimi’nin sonuçları üzerinden çözümleyen bir çalışma hattında hareket etti. Böylece Emek ve Tekelci Sermaye bir yandan Marx’ın yöntemini, çalışma biçimini açığa çıkaran ve onun ‘emek’, ‘emek gücü’, ‘üretken ve üretken olmayan emek’, ‘sermaye’ gibi temel kavramları nasıl kullandığını gösteren temel bir metin olma özelliğini kazanırken diğer yandan da Marx’ın yönteminin sermayenin yeni hareketlerine uygulanmasını, Marx’ın çalışmalarının nasıl Marksizm’e dönüştüğünü gösteren vazgeçilmez ve kült bir kitap haline geldi.
Emek ve Tekelci Sermaye her ne kadar Marx’ın temel kavramlarını ve yöntemini açık biçimde gösterse de kitaba ününü kazandıran esas odak işçi sınıfının yapısı, sınıf bileşenlerinde meydana gelen değişimler ve bu değişimler üzerine yetkin bir analizin geliştirilmesi oldu. ‘Emek ve Yönetim’ başlıklı I. Kitapta Braverman, Friedrich Taylor’un The Principles of Scientific Managment kitabındaki “yabancılaşmış emeğin, yani alınıp satılan emek gücünün nasıl en iyi biçimde denetlenebileceği” sorusuna vermiş olduğu yanıtları gözden geçirir: Taylorizmin şahsında görünüşe gelen sermayenin emeği denetleme pratikleri, Braverman’a göre, emek sürecinin işçinin vasıflarından kopartılarak kavrayışın uygulamadan ayrıştırılması sonucu zanaat sahibinin iş üzerindeki denetimini sağlayan bilgi donanınımını kaybetmesinden ve buna eşlik eden sermayenin bu bilgiyi kendi hanesine geçirip emek denetleme süreçlerinde aktif olarak kullanmasından oluşur. Bu durum Braverman’dan sonra tartışma zemininin büyük bir parçasını kaplayan yeni proleterleştirme dalgasının temeli olan emeğin değersizleştirilmesini tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer. İşbölümün rasyonalleştirilmesi adı altında işin gittikçe daha küçük parçalara bölünmesini sağlayan makineleşme süreci ve tekniğin kullanımı ise II. Kitapla beraber tartışmanın odağına oturur; burada okurun ilgisini çekecek en önemli öğeler kafa ve kol emeğinin ayrışması olarak bilinen tartışmanın kafa ve kol emeğinin kendi içindeki ayrışması ve bölünmesine kadar genişletilmesiyle ilgilidir. Bu bölüm ilk bölümle birlikte bilgi ya da teknoloji toplumu başlığı altında yürütülen tartışmalara emek perspektifinden bakarak Marksist bir kritik üretebilmek için vazgeçilmez argümanlar sunar.
“Kapitalizmin toplumun tamamını dev bir pazar yerine dönüştüren işleyişi ve… statünün kaynağının bir şeyi yapabilmeden onu satın almaya dönüştüğü” günümüzde, sermayenin teknik ve bilgi denetimini ele geçirmesi sayesinde kazanmış olduğu yeni pazar alanlarının yarattığı istihdam biçimlerine doğru yol alan III. kitap, ‘anonim şirket’i, ‘evrensel piyasa’yı ve ‘devletin buradaki rolü’nü açık kılmaya çalışır. IV. kitap ise sermayenin deviniminin yaratmış olduğu işçi sınıfının yeni temel bileşenlerine ayrılır: Büro ve Hizmet işgücü ile parakendeciliğin ana gövdesini oluşturduğu bu yeni bileşenler açısından en önemli tartışma işçi sınıfının yeni görünümü olduğu kadar, kapitalizmin gelişiminin zorunlu sonucu olan işsiz yedek proletarya ordusunun da sınıfın bir bileşeni olarak tanımlanmasıdır. Bu durumun temel nedeni ise makineleşmenin ve iş bölümünün rasyonalizasyonu sonucu emek sürecinin dışında kalan işçilerin, yeni açılan hizmet alanlarına ucuz işgücü potansiyeli olarak yedekte tutulmasıdır. “İşçi Sınıfı” başlığını taşıyan son bölümde ise işçi sınıfının yeni yapısı ile beraber üretken ve üretken olmayan emek kavramlarındaki farklılaşmalara, eğitimin aldığı yeni biçimlere ve de vasıfla ilgili hakim sosyoloji kuramlarındaki savlara eleştirel biçimde, ışık tutulmaya çalışılır.
Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermayesi Kapitalist üretim ilişkilerindeki değişimi ve dönüşümü algılamayı sağlayan yetkin Marksist analiz biçimiyle kendisinden sonraki kuşağın ilgilerini belirleyen en temel kitap oldu. Emeğin, sermayenin devinimi içinde değişen görünümünün altında, çok daha güçlü bir sömürüye dönüştüğünü açıklıkla gösteren kitap aynı zamanda sosyalist bir emek süreci tartışmalarının da açılmasının zeminini oluşturdu. Sovyetler’e dair eleştirilerin de, mülkiyet ilişkilerini değiştirdiği halde emek sürecinin örgütlenmesine dair Taylorizmin savlarından hareket etmesi temeline oturtan Braverman, yabancılaşmadan eğitime, feminist hareketten sendikal mücadeleye, post-fordizmden bilgi toplumuna Marksist yazını 20. yy’da etkileyen en temel işçi-düşünürlerden biri olmuştur. Sweezy, Baran ve Magdoff ile birlikte ülkemizde de 2006 yılından beri Kalkedon yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilen, 60 yıllık Monthly Review dergisinin oluşturmuş olduğu ekolün de temel isimlerinden olan Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermaye’si dünyaya bakışımızın perspektifinde çok güçlü kaymalar yaratabilen ender kitaplardan biri.
Ayrıca Kalkedon yayınlarının, Braverman’ın Emek ve Tekelci Sermaye metninin yanında, Monthly Review okulunun (ekolünün), temel isimleri olan Paul Sweezy ve Paul Baran’ın Tekelci Sermaye’si ve Harry Magdoff’un Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm metni gibi, tartışmalar bağlamında birbirini tamamlayan, bütün eserlerini Türkiyeli okurlara sunmaya başladığını belirtmekte yarar var.
Felsefe

Felsefe




Yorumlar

Yorum Gönder
Diğer Felsefe Yazıları

“Ve bugüne kadar istisnasız bütün devletlerin... nihai amacı olan ebedi barış, kötü savaşları bitirmemizi ve kendisine ulaşmak için en uygun görünen (belki de bütün devletlerin tek tek ve tümden cumhuriyetleşmesini sağlayan) bir anayasa kurmamızı talep eder.

“Girit’e kaçmak, Girit’te yaşamak, Atina’da ölmenin alternatifiydi. Fakat Sokrates Atina’da ölmeyi seçti. Sokrates, Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak uğruna yaşamını feda etmeyi tercih eder. Eğer Atina’da felsefenin geleceğine ilişkin tehlike o kadar büyük olmasaydı, Sokrates, belki de Girit’e kaçmayı seçerdi.

“Sanat eleştirisi öğretmekle geçirdiğim uzun yıllar beni şuna ikna etti ki, bir imgeyi değerlendirmenin en iyi yollarından biri onu gözlemlemek ve üzerine düşünüp konuşmaktır. Sanat eleştirisi bunu gerektirir ve bu kitabın derdi de bu.

“Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve aygıt arasındaki mücadeleyi fotoğraf alanında ortaya çıkararak, sözkonusu karşılığa olası bir çözüm aramaktır”

“... nesnelerin beni (özgür bir varlığı) nasıl etkilediği asla anlaşılır şey değildir. Ben yalnızca nesnelerin nesneleri nasıl etkilediğini kavrarım. Ama ben özgür olduğuma göre (ve ben, kendimi nesnelerin bağıntısı üzerine çıkarıp, bu bağıntının kendisinin nasıl olanaklı olmuş olduğunu sormak suretiyle olanım), ben asla hiçbir şey, hiçbir nesne değilim.

Yeni yorum gönder