Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

Edebi Kimlik




Toplam oy: 690

Bakın şimdi sevgili Kulis okuyucuları, güzel güzel kış gelmiş, her yanımızdan soğuk soğuk üşüyoruz. Kar yağdı yağacak, yağmur insanları yumuşatmış. Değil mi? Biz de oturmuş her zamanki kafemizde sohbet ediyoruz. Camlar buğulanmış, çaylarımız gelmiş. Ne gereği var yani şimdi gazete haberlerinden söz etmenin? Fakat bunu gel de Nadir arkadaşımıza anlat. Zira Doğan Hızlan’ın TV’deki programından söz açılmış sayfa arasında. Bu haftaki, yani ne zaman onu kestiremiyorum şimdi, konuğu, değerli öykü-sunucu arkadaşımız Yekta Kopan’mış. Programda onun ödüle doymayan kitabı Bir de Baktım Yoksun konuşulacakmış. Bir de tabii yazarımızın edebi kimliği. Alın size bir kimlik meselesi daha. Bakalım işin içinden çıkabilecek miyiz?
     “Cemalciğim, büyüğümüz Doğan Hızlan, programına Yekta Kopan’ı davet ediyormuş.”
     “Ee, ne yapayım yani Nadirciğim.”
     “Yekta Bey’in kitabını okumuşsundur, hani ödülleri toplayan meşhur kitap. Satış listelerine bile girdi.”
     “Okumam mı, biliyorsun, öykü neredeyse en hareketli edebi tür son yıllarda. O yüzden kaçırmamaya çalışıyorum.”
     “Peki sence iki önemli ödülü hak eden bir kitap mıdır yani, hayır ben de merak ediyorum epey.”
     “Bence, Nadirciğim, az bile.”
     “Gerçekten mi? Dur hemen alıp geleyim şunu.”
     “Geç bile kalmışsın Nadirciğim. Hatta diyorum ki, ödül bakımından yetersiz bir ülkede yaşadığımız için, bu tür kitaplar aslında harcanmış oluyor.”
     “Nasıl yani, yahu daha ne olsun?”
     “Kardeşim, toplasan iki ya da üç tane önemli öykü ödülü var. Bir kitap bu ödüllerden birini aldığı zaman hiç değilse basında konu edildiği için biraz daha iyi oluyor. Yani çok daha fazla insan kitaptan haberdar oluyor.”
     “Ee?”
     “Eesi, bu Bir de Baktım Yoksun adlı kitap çok önemlidir. Bu ülkede mesela on tane büyük ödül olsa ve bu ödüllerin onu da bu kitaba verilse fena mı olur yani? Böylece kitabın tanıtım mecrası on katına çıkmış olur. Bin kişi haberdarsa on bin kişi haberdar olur. Böylece kimse bu güzel öykülerden yoksun kalmaz.”
     “Valla düşündüm de haklısın galiba abi.”
     “E Nadirciğim hep ben mi düşüneceğim bunları yani? Bir de şu var: Mesela bakıyorsun, pek çok insan öykü yazıyor, ya da yazmak istiyor. Gençler, çocuklar bu yola baş koymuş yani. Edebiyat dünyamız ve anlı şanlı büyüklerimiz bu kitabın üstünde anlaştıklarına göre diyorum ki az daha etkin olsalar.”
     “Nasıl yani abi?”
     “Mesela okullara önerilse. Çocuklar daha gencecik yaşlarında tanışsalar Bir de Baktım Yoksun’la. Fena mı olur?”
     “Valla bu da süper bir fikirmiş.”
     “Süper ya… Şimdi gelelim öbür meseleye. Ne diyordu haberde, ne konuşacaklarmış TV’de?”
     “Bir de Baktım Yoksun… Ve yazarımızın edebi kimliği.”
     “Bak mesela bu da çok önemli bir konudur Nadirciğim. Biz Türkiye’de daha kendi kimliğimizi tanımlayamamışız. Kimiz, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz yani, değil mi? Başbakanın demesiyle, alt kimlik, üst kimlik…”
     “Abi doğrusun, çok önemli konular bunlar da ne ilgisi var yani?”
     “Demek istediğim, doğrudur, oturulsun konuşulsun bunlar Nadirciğim. Hele yazarlarımızın edebi kimlikleri illa ki çok önemlidir. Nedir yani, öykücü müdür, romancı mı? Şair midir, denemeci mi? Bunlar bilinsin, anlaşılsın. Kıyaslamalar yapılsın. Durum netleşsin yani. Her şey yerli yerine konsun. Bak mesela bence genç öykü yazarımız Yekta Kopan’ın öyküleriyle Maupassant arasında kuvvetli bağlar var. Bunları kim konuşacak değil mi?”
      “Eyvallah valla bugün çok iyimser gördüm seni abi.”
      “Ben de evladım, hadi sana iyi haftalar.”



Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.