Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Romandan Hikayeye Anlatı/yorum



Toplam oy: 227
İbrahim Tüzer, Tanzimat’la birlikte yeni bir mecraya doğru yol almaya başlayan edebiyatımızın temelini oluşturduktan sonra eserler üzerinden bir tahlil ve sosyolojik çözümleme adımına geçiyor. Edebî dönemleri, yazarları ve eserleri sosyolojik açılımlarla görme fırsatımız var Tüzer’in kitabında.

Tanzimat’la birlikte edebiyat dünyamıza giren roman ve hikâye, geçen zaman içerisinde edebiyatın merkezi haline gelmiş, yazarlar bu iki yeni türün örneklerini ardı ardına vererek oluşmaya başlayan modern Türk edebiyatının temelini inşa etmişlerdir. Özelikle romanlar, edebî dönemlerin ayrılmasında etkin rol oynamıştır. Roman ve hikâyede ilk örnekler, kaçınılmaz bir sonuç olarak, kaynak görülen batının etkisiyle yazılsa da zamanla kendi sesini bulan yazarlarla edebiyatımızın klâsiği olacak eserler vücuda getirilmiştir.

 

İbrahim Tüzer’in yeni kitabı Anlatı/Yorum, “Roman ve hikâye üzerine yazılar” alt başlığı ile Hece Yayınları arasında çıktı. Edebiyatımızın başyapıtı olan roman ve hikâyeler yazarlar ve dönemler bağlamında ele alınıyor kitapta. Tüzer, bir özet ya da roman incelemesi yapmıyor. Klâsik çizgilerin ötesinde eserden yola çıkarak zamanı, dönemi, eserin ortaya koyduğu sosyolojik ve felsefi çıkarımları karşılaştırmalı bir üslup ile romanın ve hikâyenin hücrelerine sızıyor.


Sonu olmayan başlangıçlar
Tanzimat Dönemi’ni bir kimlik inşası olarak yorumluyor İbrahim Tüzer. Modern edebiyata atılan bir adım, yeni türlerle zenginleşen bir tür, sosyal hayata daha çok dokunan bir edebî dönem… “Bir Kimlik İnşa Sürecinin Tanzimat Devrine Yansıyan Hikâyesi ya da Modernleşmemizin Kısa Tarihi” ile başlıyor kitap. Bu da kitabın sağlam bir kompozisyona oturduğunun ilk göstergesi. Tüzer, konuya giriş yapmadan modern edebiyata uzanan çizgide Türk Edebiyatı’nın bulunduğu konumu belirterek bir temel oluşturuyor daha sonra gelecek konular için.
Başlangıçlar deyince elbette akla ilk gelen isim Ahmet Mithat Efendi. Tanzimat Dönemi’ne ait birçok sanatçının adına değinilse de merkezde Ahmet Mithat Efendi ve onun tüm zamanları içine alan tespitleri var. Ahmet Mithat’ı özellikle yanlış batılılaşma, batıyı sadece alafrangalaşma olarak görenlere karşı takındığı tavırlarıyla öne çıkarıyor.
Tüzer ve onun ortaya koyduğu kimlik inşasının aslında modern zamanlara karşı savaşan bir kimlik olduğunun da altını çiziyor:
“On dokuz yaşında yazı hayatına başlayıp yarım yüzyıl ‘yazı makinesi’ unvanını hak edecek biçimde durup dinlenmeden her sahada yazan Ahmet Mithat Efendi, malumat sahibi olduğu her şeyden okurlarının da haberdar olması için özellikle çaba sarf etmiştir.”
“Ahmet Mithat Efendi, modern dünyanın gerektirdiklerini doğru anlayabilmiş ve Müslüman Türk kimliğine has değerlerin de özüne ilişkin bilinci olan ‘yeni insan’ adını verdiğimiz terkibi, bir ‘teklif’ olarak işaret eder.”

Bütünlüklü bir sanatkâr
İbrahim Tüzer, Tanzimat’la birlikte yeni bir mecraya doğru yol almaya başlayan edebiyatımızın temelini oluşturduktan sonra eserler üzerinden bir tahlil ve sosyolojik çözümleme adımına geçiyor. Ele aldığı roman ve hikâyeleri eserin merkezinden uzaklaşmadan dönem- yazar- etkiler- tepkiler bağlamında geniş kapsamlı bir bakış açısı ile ele alıyor. Mevzunun tüm parçalarına vakıf oluyoruz. Karanlık tüm noktalara Türk ve dünya edebiyatı zaviyesinden getirdiği bakış açıları ile bir açılım sağlıyor Tüzer.
Hem yazdığı hikâye ve romanlarla hem de edebiyat tarihi araştırmaları ile modern edebiyatımızın en önemli isimlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar, kitapta adı en sık anılan yazarlardan. “Bir Yol Kenarında Kendine Rastlayan Adam; Ahmet Hamdi Tanpınar” isimli yazıda Tanpınar’ın Bir Yol hikâyesinden başlayarak yazarın hikâye dünyasına giriş yapıyoruz. Poetik bir bakış açısı ile harmanlanan yazı böylece daha keyifli ve verimli bir hale geliyor. Tüzer’in verdiği örneklerden yola çıkarak okuyucuların Tanpınar’ın izini eserlerinde sürecekleri muhakkak.
“Ahmet Hamdi Tanpınar, bütünlüklü bir sanatkârdır. Romanlarından hikâyelerine; şiirlerinden denemelerine işaret ettiği insana ve hayata dair her hususta kendi yaşanmışlığı ve ‘bir ol’mak, ‘bütün’leşmek arzusunu taşıdığı hayatın imgesel ve metaforik izi vardır.”

Sosyoloji penceresinden görünenler
İlk bölümde; Sabahattin Ali, Oğuz Atay, Cengiz Aytmatov gibi yazarlar eserleri bağlamında ele alınmış.
İbrahim Tüzer, edebiyata sosyolojinin penceresinden bakan bir yazar. Edebî dönemleri, yazarları ve eserleri sosyolojik açılımlarla görme fırsatımız var Tüzer’in kitabında. Sait Faik’in hikâyeciliği anlatılırken ya da Kemal Tahir’in eserleriyle hemhal olurken bir taraftan da yazarın çevresi, düşünce yapısı, bunların eserlerine katkısı da ayrıntılı şekilde yer buluyor kendine yazıda.
“Kemal Tahir, Türk edebiyatı tarihinde kendi düşünce yapısını eserinin merkezine koyan ve bu doğrultuda kalem faaliyetinde bulunan önemli sanatkârlardan birisidir. Yazarın edebî metinlerindeki ortak nokta, Anadolu insanı, onun tarihî akış içerisindeki gelişimi, değişimi ve mekâna bağlı kalarak ortaya çıkan bu insanın beşerî faaliyetleridir. Bu faaliyetleri Kemal Tahir’de kendisini Marksizm’e has metodolojisiyle dışa vurur.”
Uzun bir yolculuk gibi Anlatı/Yorum. Tanzimat’la başlayıp günümüz edebiyatında soluklanan ve tüm zamanları içine alan geniş zamanlı bir kitap. Ahmet Mithat Efendi ile başlayıp Mustafa Kutlu’ya, Nazan Bekiroğlu’na uzanan bir yolculuk. Sadece edebiyat tarihiyle ilgilenenlerin değil yazarların, romanların, hikâyelerin dünyasına girmek isteyenlerin de mutlaka okuyacakları ve çok özel notlar alacakları bir kıymetli eser. Edebiyat tarihimize hisli bir dokunuş gibi.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.